Niyetler, şartlar ve referandum…

A -
A +

Birkaç aydan beri hararetli ve yoğun bir zeminde anayasa ile ilgili değişiklikleri tartışıyoruz. Fakat tartışma, MHP dışındaki muhalefetin herhangi bir önerisi olmaması sebebiyle bir müzakere zemininden daha çok engelleme üzerine odaklanmış durumda.
Bir başka mesele ise “hayır” cephesinin işi “siyasete güven” zemininden çıkararak tamamen niyetlere odaklamasıdır. Son derece bir niyet okuma ve gelecekte bütün siyasetçilerin tabiri caiz ise “milleti aldatacağı, bütün yetkilerini onlara kötülük etmek üzere sergileyeceği” varsayımı üzerine kuruyorlar.
Oysa biz geçmişte, güçlü liderlikten daha çok güçlü bürokratlara karşı zayıf siyasetçiler yüzünden sorunlar yaşadık; istikrar sorunlarımız oldu. Halka karşı sorumluluğu olmayan ama devletten aldıkları güçlü yetkilerle, siyasiler üzerine hatta onların partilerine karşı çok yıkıcı hamleleri oldu. Hiçbiri siyasileri seçmenleri nezdinde düşürdüğü durumla ilgili yine hiçbir mercide bırakın yargılanmayı bir beyanat verme zorunluluğunda bile olmadı.
Osmanlının yıkılmamasında çok önemli payı olan konulardan biri de artık güçlü ve kabiliyetli padişahların tahta oturamamasıydı. Yirmi, otuz hatta elli yıl Şimşir Hanede tutulmuş, hiçbir yönetme kabiliyeti olmayan padişahlar, vezirlerin ya da diğer yüksek zevatın yönlendirmelerine âdeta mahkûm bırakılmıştır. Bütün bunların neticesinin ne olduğunu da sonrasında yaşananlar acı bir tablo olarak karşımıza koymuştur.     
Bir siyasetçi en azından 4-5 yılda bir karşısına gideceği seçmene karşı daha sorumlu olmak zorunda. Geçmişte, siyasetin sorun üreten zamanlarında dahi aslında siyasilerin, seçildikten sonra devlet içerisindeki vesayet odakları tarafından baskılanmasıyla yaşanmıştır.
Bu durum bazen güçlü toplumsal tabana sahip olmayan siyasilerin de işine gelmemiş değildir.
Bugünkü değişiklerle ilgili bazı muhaliflerin temel korkusunun altında da yine toplumsal taban zayıflığı yatıyor. En azından koalisyonla bile olsa “iktidarın ortağı olma” hayallerinin ortadan kalkacağı endişesi çok öne çıkıyor.
Geçmişte başı sıkıştığında orduyu ya da farklı vesayet odaklarını kutsayan hatta göreve çağıran anlayışın bu değişikliklerden rahatsız olması çok da şaşırtıcı değil.
Yeni düzenlemelerle Cumhurbaşkanı da dâhil olmak üzere herkesin daha sorgulanabilir hatta birbirlerine karşı da daha sorumlu olacakları bir düzen oluşacak…
Seçmen açısından sorgulayıcı olmak elbette tartışmasız olması gereken bir şey. Fakat meseleyi “her şey kötü olacak, her yetki kötüye kullanılacak ya da her seçilenin peşinen hilekâr olacağı” varsayımları ise abartılı ve âdeta paranoya vehmeden bir zeminden çıkarılmalıdır.
Bu milletin %51’inin oyunu alarak işbaşına gelecek olan bir siyasetçinin, bu zemini kaybetmemek üzere bir çaba sergileyeceği çok daha değerli bir perspektiftir. “Hayır” diyen bir siyasetçi aslında kendisiyle ilgili bir geleceğin de karartılmasına, bilerek ya da bilmeyerek sebep olmaktadır.
ABD bugün Trump’a dünyayı on defa yok edebilecek nükleer silahı kullanma yetkisini devrederken ona güvenmedi mi? Koltuğa oturunca kafasına göre kullanır demedi. Çünkü en başta onun bunu ülkesi için yapmayacağına inandı.
Biz de birçok noktadan hesap vermek durumunda olan ve bunun da ötesinde, halkın çoğunluğunun güvenini kazanmış bir devlet adamına güvenmek zorundayız. Aksi hâlde dünyada henüz keşfedilmemiş daha ileri bir zemini işaret etmekten başka bir şey ortaya çıkmaz.
Dünya sandığa dayalı ve oy çokluğu üzerine kurulu bu seçme ve seçilme zemininden başka bir ileri sisteme sahip değil. Buna da güvenmeyenler yeni bir sistem bulmak ve önermek zorundalar.
Aksi hâlde, her şeyi ve her seçilecek olanı potansiyel bir aldatıcı gibi göstermek, önce seçmenin sonra da seçilecek olanın haysiyetine uygun düşmeyecektir. Kaldı ki bu sadece iktidarı hedef alan bir niyet okuma hâli değildir; niyet okuyucunun kendi niyetinin de yine kendisi tarafından okunduğu gerçeğine işaret eder. Eğer siyasetle ilgili bir muradı varsa niyet okuyucunun, kendisi de bu niyetten azade kalamaz demek istiyorum.
Millete ve onun kararına hatta irfanına ve burhanına güvenmek her daim en erdemli yoldur. Onun kararını sorgulamak, bir siyasetçi açısından hiçbir zaman akredite olamamak anlamına gelir. Nasıl mı? Tarihte gördük. Siyaset tıkandığında siyasetçinin sığındığı en önemli yer “Sine-i millet” olmuştur. Çağrılar buna dönüktür. Çünkü siyasetçinin aklandığı, paklandığı yerdir sine-i millet.
Oradan çıkan bir karar temyize muhtaç olmayan temiz bir karardır. Hiç kimsenin gücü de bunu kirletmeye ya da aciz göstermeye yetmez...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.