KAHRAMANLIK

A -
A +

Osmanlıyı Osmanlı yapan birçok vasıf var. Başka bir ifâde ile Türkü Türk yapan. Kahramanlık bunlardan biri. Ne fi’li ne fâili saymakla bitirebiliriz. O kadar çokdur… Buna bakıp da işin kolay olduğunu düşünmeyin. Kahramanlık imkânsıza yakın derecede zordur. Çünki ahmaklıkla arasında fevkalâde ince bir çizgi var. Fâtih edâsındaki ahmaklar târihin çöplüğünde mühim bir yer işgâl ediyor.
 
Önünü sonunu hesâb etmeden adım atmak ahmaklık olur. Fakat bu hesâb ba’zen sâniyeler içinde yapılmalı. Basra harâb oldukdan sonra bir ma’nâsı kalmaz. Kahramanlık insanda başlayıp insanda biten bir vasıf. Güçle, imkânla alâkası yok. Kayının celâdet ateşini körükleyen kişi Ertuğrul gâzîden başkası değil. Hiç kimse onun Yavuz’dan daha az kahraman olduğunu söyleyemez. O küçük aşîretin başındaki gâzî ancak cihângîrlerde olabilecek bir büyüklüğe sâhib. Neşrî’ye kulak verelim: “Ertuğrul dört yüze yakın erle Rûm’a azm itdiler, Sultan Alâ üd-Dîn-i evvel dahi ba’zı a’dâsiyle cenk sadedinde idi. Bunlar dahi göçmel gelüb ittifâk Sultan Alâ üd-Dîn’ün şol hâline yitişürler ki Tatar, Sultan Alâ üd-Dîn’i bunaldub sıyayürür. Ertuğrul’un yanında birkaç yüz yarar yoldaş varidi. Ertuğrul eytdi: ‘Hey yârenler, cenge tuş (düş) geldük. Yanımuzda kılıç götürürüz. Avret gibi geçüb gitmek erlik değildür. Elbette şunlarun birine muâvenet itmek gerek. Gâlibe mi muâvenet idelim, yoksa mağlûba mı?’ Eytdiler: ‘Mağlûba muâvenet asîrdür. Âdemimüz azdur ve hem yeğine kuvvet dimişlerdür’ didiler. Ertuğrul eytdi: ‘Bu söz merdâneler kelâmı değildür. Erlik oldur-kim mağlûba yardım idevüz. Hızır gibi bun deminde bîçârelere medet yitişe. Dest-gîr olavuz’ didi… Pes heman Ertuğrul etbâiyle el kılıca urub bir tarafdan ki Sultan Alâ üd-Dîn’ün mukâbelesinde idi. Tatara kılıç koydılar. Şâhin kargaya girer gibi girüb fi’l-hâl aduvvı münhezim kıldılar.”
 
Hiç şüphe yok ki bu tavır doğruyu temsîl etmenin verdiği ruh hâliyle gerçekleşiyor. Genlerimizdeki savaşçılık hak dîni yaşama ve yayma anlayışıyla birleşince ta’rîfi imkânsız bir enerji ortaya çıkıyor. Yavuz’un bu dünyâyı iki hükümdâra dar görmesini başka türlü îzâh edemeyiz. Eshâb-ı kirâm efendilerimizin Arabistan’dan çıkıp dünyâyı fethe koyulmaları bu hâlin zirvedeki misâli. Az sayıdaki insanın İran’ı fethedip Doğu Roma’ya diz çökdürmesi, kuzey Afrika’yı ve Endülüs’ü İslâm’ın nûruyla aydınlatması aklın alabileceği bir iş değil!
 
Türk kahramanlığını sağlam bir zemîne oturtan en mühim unsur ehl-i sünnet i’tikâdı. Bitdik dediğimiz anlarda imdâd-ı ilâhî bizi tekrâr ayağa kaldırdı. Cenâb-ı Hak her türlü bid’atden arınmış bu temiz müslimanlara bütün zafer kapılarını açdı. Sultan Alparslan’ın, “Biz temiz müslimanlarız; bid’at nedir bilmeyiz. Bu sebebledir ki Allah hâlis Türkleri azîz kıldı” cümlelerindeki ma’nâya vâkıf olamıyorsak işimiz zor demekdir. Satırları Ümmü’l-gazâ’ya bırakalım: “Hazret-i Allahü teâlâ’dan niyâzımuz budur ki tedbîrlerimüzi takdîrine muvâfık eyleyüb ol fahr-i kâinât ve sebeb-i mevcûdât olan Muhammedü’l-Mustafa sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem hürmetine sevgili ümmetini melîl ü mahzûn eylemeyüb mansûr u muzaffer eyleye, âmîn bi-hürmeti seyyidi’l-mürselîn ve çehâr yâr-ı güzîn rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în ve cemi’ enbiyâ ve evliyâları hürmetine âmîn yâ Rabbe’l-âlemîn bi-hürmet-i seyyidi’l-kevneyn ve hatmi’l mürselîn.”
 
Bu i’tikâdla dolup taşarsak ne Rusya ne ABD karşımızda durabilir!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.