DEVLET

A -
A +
Bakmak fakat görememek büyük nasîbsizlik. Kerli ferli adamlar olup bitenlere dâir ahkâm kesiyor. Mes’eleleri arîz ü amîk tahlîllerle vuzûha kavuşdurduklarını zannediyor. Saatlerce konuşsalar çeneleri yorulmuyor, sütunları doldursalar mürekkebleri bitmiyor. Gel gör ki onca lâf kalabalığı arasında işe yarar hemen hiçbir cümle yok. Muhâtablar önce meraklanıyor sonra hayâl kırıklığı yaşıyor. Tıpkı bizim taşrada başımıza gelenler gibi…   Trakya’da iki arkadaş o köy senin bu köy benim dolaşıyoruz. Kahvehâne ziyâretleri işin olmazsa olmazı. Çay içip sohbet etmek hârika. Biz de bunu yapıyoruz. Birkaç dakîka geçiyor geçmiyor müdhiş bir gürültü ile irkiliyoruz. Merâkımız ağır basıyor. Derhâl kendimizi sokağa atıyoruz. Yıkılan bir ev, çöken bir duvar arıyoruz. Bulamayınca şaşkınlığımız artıyor. Bu neydi diye birbirimize bakıyoruz. Ne ise ki o esnâda bakkaldan elinde tenekeyle çıkan bir vatandaş düğümü çözüyor. Meğer dükkânın önündeki ceviz ağacına dadanan kargaları kovmak için akşama kadar teneke çalıyormuş. Hoş o malzemeden o ses nasıl çıkar hâlâ anlayabilmiş değilim.   Teneke çalanlar hemen her zaman kuklayı görüyor. Onu oynatan elin farkına varamıyor. Bu da oyunu çözme imkân ve ihtimâlini sıfıra indiriyor. Üstelik çıkardıkları gürültü gerçeğin sesini örtüyor. Nice insanın yanlışda devâmına sebep oluyor. Bunlar ahmak değil. Akıllı da değil. Küçük küçük parçalara hakîkat diye sarılmış bir zihni temsîl ediyorlar. Bütünü göremedikleri için künhe yabancılar. Söyledikleri yanlış değil ammâ ve lâkin hâdiseyi îzâhdan çok uzak. Şu meşhûr fili ta’rîf hikâyesi var ya hâlleri ayniyle bu.   Kargayı küçümsemiyoruz ancak teneke çalmakla kaybedecek vaktimiz yok!   Osmanlıyı büyük yapan en mühim âmil i’tikâdındaki temizlikdi. “Pâk dîndi Orhan pâk i’tikâd” bunu söylüyor. Bugün ehl-i sünnet konusunda kırdığımız ceviz kırkı geçdi. Mezhebsizliği ehl-i sünnet zannetmek veyâ hurâfeleri temizliyoruz diyerek serî cinâyetler işlemek âdet hâlini aldı. Bu kafa ile hiçbir yere varamayız. Diyânet’e el atmak ve onu ehl-i sünnete hâdim eylemek zorundayız. Aksi takdîrde “târihî kodlarımıza dönüyoruz” ifâdesi havada kalır.   Yakalandığımız bir büyük hastalık da büyük lâf sevdâsı. Öyle bir cümle kuralım ki herkes dönüp baksın istiyoruz. Ma’nânın değil şeklin peşindeyiz. Ba’zı şâirlerin kâfiye kovalarken özü kaçırmaları gibi. Buradan elbette hayırlı bir netîce çıkmaz. Şu hâlde her şeyden evvel niyeti düzeltmemiz îcâb ediyor. Bir şey olmadan bir şeymiş gibi hareket etmek iki cihânı yıkmaya yeter. Zâten bir şey olmanın yolu hiçbir şey olmadığını bilmekden geçiyor. “Ümmetin olduğumuz devlet yeter/Hizmetin kıldığımız izzet yeter” varken başka şey aranır mı? Arayanlar bu arayışdan kurtulmadıkları müddetçe hiçbir şey olamayacaklar!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.