Yardımcı; Erzik’e uğra..

A -
A +

Futbol Federasyonu birinci asbaşkanımız Servet Yardımcı, bu defa UEFA yönetim kuruluna seçildi. Tebrikler! Bendeniz, Yardımcı bu işe ilk soyunup kaybettiğinde, “Erken oldu, zamanı iyi değildi” diye yazmış, yeğeni dostum Ethem kanalıyla sitem yağmuruna tutulmuştum.  Neyse şimdi övünüyoruz. Ancak ne var ki, Yardımcı, Şenes Erzik gibi bir futbol dünyası fenomeni sağken ona uğrayıp feyiz alması gerekir. Şenes için böyle bir şans da rahmetli Necdet Çobanlı ağabeyimizdi.  Şenes kardeşimin gençler komitesine seçildiği 1980 Roma kongresini hiç unutmam. Necdet ağabey bir yandan, Togay Bayatlı bir yandan, naçizane bendeniz bir yandan, kongre salonunu ölçmüştük neredeyse... Sonra mı? Şenes, başkanlar da dahil, UEFA’nın bence hep bir numarası kaldı.

Sivil trafikçiler yanlış araçtaydı!
A Haber’de güzel bir haber vardı. Sivil trafik polisleri otobüslere ve minibüslere binmişler, ihlalleri yerinde ve canlı yaşamışlardı. Güzel bir uygulama... Ama bendeniz derim ki, bir de şu özel arabaların ne haltlar ettiklerini tespit edebilseler... Onların içine sivil veya resmi binmek mümkün değil ama örneğin Bağdat Caddesi’nde mevzilenin, vallahi keseceğiniz cezalarla bütün emeklilerin aylıkları çıkar... Ama hani neredesiniz? Yoksa yüreğiniz üç kuruş kazanan o şoförleri mi yetiyor?

Eczacıbaşı ve VakıfBank...
Bizim liglerde şampiyonluk tabii ki güzel. Başarıdır açık ve net. Ama ülke sporunu, hangi branş olursa olsun, yurt dışında finallerde temsil etmek çok başka bir şeydir. Eczacıbaşı ki, son 40-45 senedir, VakıfBank ki, 20 senedir, bizim gururumuz olmuşlardır. Ben isterdim ki, ucuz başarıları bile şovlarla kutlayan sporla ilgili ne kadar devlet adamı varsa, bu iki takımı da ağırlasın, onların göğsüne madalya taksın...

Sergen Yalçın bu işte!
Ara transferde yönetimin takıma kazandırdığı yenilerle flaş yapan Sergen Yalçın özellikle bizim spor medyasının övgüleri ile havalara uçurulmuştu. Sonra mı? Kupanın ilk ayağında Fenerbahçe’ye karşı yedi oyuncuyu oynatma, 3-0 kaybet, sonra rövanşa ful kadro ile çık... Bitti mi? Hayır, sonra da “Bu son maç lig için bir idmandı” diyebil... Eee, spor medyası ne haber?

Düellonun kalitelisi...
Trabzonspor-Beşiktaş maçı yedi nefis gol, çağdaşa yakın futbol gösterisi ile bitti. Oyundan hiç düşmeden oynayan taraflar, yapılan yerinde değişikliklerle hocalar, hatta ufak tefek hataları hariç hakem, maçı belki de sezonun en mükemmeli haline getirdiler. Bir tek şunu anlayamadım; kaleci Onur hakeme neden saldırdı ve de sarı kart gördü. Öyle nefis goller yedi ki, morali de bozulmuş olsun... Rakibi Fabri ise sanırım ki yediği gollere şapka çıkartmıştır. Yerli -yabancı farkı mı?

Atiba ve Van Persie...
Sakın nereden çıktı demeyin... Atiba, Beşiktaş’tan yıllık 1 milyon 400 bin avro alıyormuş... Van Persie ise Fenerbahçe’den yıllık 5, 5 milyon avro... Yani Atiba emekli Hollandalının dört birine talim ediyor... Hem de ne talim! Maç kurtarıyor, maç kazandırıyor ve de galiba 14 maçtır da üç sarı kartla oynuyor. Bu fotoğrafı çektikten sonra asıl merakımı da yazayım. Bu Atiba’yı Beşiktaş’a kim buldu? Bu kimse, ben Beşiktaş yönetiminin yerinde olsam, 500 bin avroyu helal ederim... Yahu adam takımın neredeyse bir numaralı temel direği...

Bende de ne ağız var!
Hatırlarsanız Beşiktaş taraftarını Tolga’yı protesto etti diye eleştirmiş, “Yarın Fabri’ye bir şey olursa maça gelmeyiniz” demiştim. Yazdığımdan üç gün sonra Fabri nakavt oldu. Şimdi mi? Tudor, Galatasaray’ı üçlü savunmaya geçirdiği ilk günlerde, “Yakın bir zamanda Galatasaray’ı birileri dörtlük yaparsa beni hatırlayınız” diye yazmış ve A Spor ekranından, hem de üç hafta arka arkaya, söylemiştim. Eh, Yasin’den son adam arkası oynatıp hücum tezgahlamayı uygun görürseniz, Semih’ten sağ kanat keşfinde bulunmaya kalkarsanız, Sneijder ve Podolski gibi iki dünya yıldızını 3-0’dan sonra 66. dakikada oyuna sokarsanız, siz tribün seyircisi bile olamazsınız. Şimdiden yazıp söylüyorum; Bu Tudor’la Galatasaray seneye kümede  kalmaya oynar. Not ediniz!
 

Nilüfer Gürsoy hanım oldu mu?
Merhum muhterem Celal Bayar’ın kızları Nilüfer hanım bir gazeteye tam sayfa “Hayır” emri yazmışlar. Ya da birileri onun adına yazdılar. Yapmayın, etmeyin. Bendeniz merhum babanızın 100. yaş gününde Selamiçeşme’deki evinize gelmiş, spor ağırlıklı röportaj yapmıştım. Babanızın o yaşta bile saat 15.00’te koca bir pastayı yeme alışkanlığına tanık olmuş, ağzım açık kalmıştı. Hele hele anlattıkları. “İsmet paşa ile atçılıkta da rekabet ederdik” cümlesini hiç unutamam... Kızınız da bir zamanlar Tercüman’da birlikte çalıştığım cici bir hanımdı. Kimdir Allah aşkına sizi o hale getirenler? İnanınız merhum babanız sağ olsaydı bu Tayyip denen, her gün “Allah başımızdan eksik etmesin” diye dua ettiğim zatı bir dakika yanından ayırmazdı.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.