Süleyman Ağabey’in ardından...
17 Ağustos 2017 02:00
Süleyman Seba Ağabey’i kaybedeli üç yıl oldu. Ben ‘Ağabey’ diyorum, çünkü onun hayatı boyunca vazgeçmediği akşam yemeklerinin çoğunu paylaşmış kişiyim. Bazen geç kaldığımda, yanında bulunanlardan cep telefonu ile bana ulaşır, “Hadi be, nerede kaldın” diye ince ayar azarlamasını yapardı. Bir de Tuğrul Yenidoğan vardı masamızda. Onu da çok genç yaşta kaybettik... Bizim Kaan ve ben, aslında çok sevdiği Tuğrul’la Süleyman Ağabey’in arasını bulmak için az mı ter dökerdik?.. Nur içinde yatınız! Sevgili Süleyman Ağabey; Biz ne zaman senin yanına biraz da olsa yaklaşabilen bir kulüp başkanı bulacağız acaba?
Göztepe’nin akıl hocası kim?
Bizim eski bir Göztepe’miz vardı. Avrupa’yı titrettiği gibi, bizim ligde de şampiyonluk mücadelesi vermiş. Neyse, şimdilerde yeniden en üst ligdeler. Baktım, kadroya bizimde ligde ne kadar iyi iş yapmış yabancılar varsa, neredeyse hepsini toplamışlar. Akılcı transfer budur işte... Şimdilik iyi değiller ama Jakoviç, Gilas, birer gol atan Scarione ile Castro ve de Rotman... Yerlilerden de Sabri Reis... Tamer Hoca mı? Şenol Güneş’in yanında iki sezon kalmak, ne kazançtır bilir misiniz?
UEFA mı yalancı, yoksa bizim medya mı?
Vallahi ben bu sorunun cevabını hâlâ bulamadım. Neden mi? Yahu bu UEFA değil mi, bizim medyadaki haberlere göre, kulüplerimizin kulağına asılan; “Ancak bu kadar harcayabilirsin, şu kadar satmak gerek” falan gibilerinden... Eee şimdi ne oldu? Şu bizim “Üç Büyükler”in transfer listesini alın önünüze, bakın bakalım bizim spor medyasındaki gibi UEFA normlarından eser var mı? Yahu, Galatasaray yeni takım kurdu. Beşiktaş dört adet baba getirdi. Fenerbahçe’de de yediyi buldu“Üç kuruşluk” adamlar... Ha gayret! Bakarsınız sayenizde UEFA da kafayı değiştirir...
Muslera ve 3-5-2...
Kayserispor’un yeni Rumen hocası ile Türk Telekom’a intihar etmeye geldiği aşikârdı. Neden mi? Eh, hayatında 3-5-2 nasibini hiç almamışlarla ustalar dolu Galatasaray’a karşı oynarsan yanarsın efendi... Ya Muslera? Usta ve büyük şampiyonalar yaşamış bir kaleci... Ama bu yan top zaafını hâlâ gideremedi. Çık üstat çık, ıskalasan bile kafayı vuranı şaşırtır, bozarsın... Bu dersi çalış yoksa, takımın bu defa yıldızlarla dolu olmasına rağmen...
Yorumculara dikiz!
Şu yayıncı kuruluşun çakma Fransız’ı var ya, acaba hangi kulakla izliyor yorumları? Biri, millî takımı Avrupa Şampiyonası yolundan taçtan yediği golle etmiş, futbol kâşifi... Yetti mi? Hayır. Takımı belki de tarihinde ilk defa şampiyonluğa giderken ve ilk yarısını 3-0 önde bitirdiği maçı, ikinci yarıda 4-3 kaybettiğinde kaledeydi. Fabri’ye öğretmeye kalktıklarını sen o gece yapabilmiş miydin? Bir diğeri, bir büyük takımın altyapısından sonra 3. lige gidip oradan iki ay sonra atılan ama Türkiye anormalliklerinden faydalanıp bir başka büyüğe sportif direktör olup, sonra kapıya konan... Bir başkası da, ekranda yaptığı yorumu sonra kendisine dinletseniz hiçbir şey anlayamayacak bülbül... Merak eder dururum, acaba teknik adamlık yaparken anlattıklarını anlayabilen tek bir futbolcu var mıydı? Yaşasın 650 milyon dolar!
Beşiktaş’ın niyeti kötü!
Tamam futbol olarak çok olumlu not vermek mümkün görünmedi ama Beşiktaş, eldeki, oynattığı, oynatmadığı kadrosu ile ve de onları öğretmenlik ustalığı ile yöneten teknik direktörü sayesinde, iyi hazırlanmış ama bitirme işinde henüz notu az olan Antalyaspor’u rahat yendi. Ama Cüneyt Hoca o penaltıya nasıl karar verdi, hayret!
Bu anarşi nasıl önlenir?
Ağırlıklı olarak Konyaspor taraftarının sahayı istilası, onlara karşılık Beşiktaşlının da aynı eyleme kalkışması... Benzeri gelişmeler daha çok yaşanır. Beyler; Benim ülkem başka ülke! İngiliz, Alman, İspanyol, Fransız dalmaz ama benim vatandaşım makineliye süngüyle, uçak ve tanka eli sopayla karşı koyar. Para cezası, saha kapatma falan yemez... Yani mi? Tel örgüleri eski hâliyle 4 metreye çıkaracaksınız. Hatta... Neyse orada bırakayım. Başka türlü önüne geçemezsiniz bu eylemlerin...
UEFA mı yalancı, yoksa bizim medya mı?
Vallahi ben bu sorunun cevabını hâlâ bulamadım. Neden mi? Yahu bu UEFA değil mi, bizim medyadaki haberlere göre, kulüplerimizin kulağına asılan; “Ancak bu kadar harcayabilirsin, şu kadar satmak gerek” falan gibilerinden... Eee şimdi ne oldu? Şu bizim “Üç Büyükler”in transfer listesini alın önünüze, bakın bakalım bizim spor medyasındaki gibi UEFA normlarından eser var mı? Yahu, Galatasaray yeni takım kurdu. Beşiktaş dört adet baba getirdi. Fenerbahçe’de de yediyi buldu“Üç kuruşluk” adamlar... Ha gayret! Bakarsınız sayenizde UEFA da kafayı değiştirir...
Muslera ve 3-5-2...
Kayserispor’un yeni Rumen hocası ile Türk Telekom’a intihar etmeye geldiği aşikârdı. Neden mi? Eh, hayatında 3-5-2 nasibini hiç almamışlarla ustalar dolu Galatasaray’a karşı oynarsan yanarsın efendi... Ya Muslera? Usta ve büyük şampiyonalar yaşamış bir kaleci... Ama bu yan top zaafını hâlâ gideremedi. Çık üstat çık, ıskalasan bile kafayı vuranı şaşırtır, bozarsın... Bu dersi çalış yoksa, takımın bu defa yıldızlarla dolu olmasına rağmen...
Yorumculara dikiz!
Şu yayıncı kuruluşun çakma Fransız’ı var ya, acaba hangi kulakla izliyor yorumları? Biri, millî takımı Avrupa Şampiyonası yolundan taçtan yediği golle etmiş, futbol kâşifi... Yetti mi? Hayır. Takımı belki de tarihinde ilk defa şampiyonluğa giderken ve ilk yarısını 3-0 önde bitirdiği maçı, ikinci yarıda 4-3 kaybettiğinde kaledeydi. Fabri’ye öğretmeye kalktıklarını sen o gece yapabilmiş miydin? Bir diğeri, bir büyük takımın altyapısından sonra 3. lige gidip oradan iki ay sonra atılan ama Türkiye anormalliklerinden faydalanıp bir başka büyüğe sportif direktör olup, sonra kapıya konan... Bir başkası da, ekranda yaptığı yorumu sonra kendisine dinletseniz hiçbir şey anlayamayacak bülbül... Merak eder dururum, acaba teknik adamlık yaparken anlattıklarını anlayabilen tek bir futbolcu var mıydı? Yaşasın 650 milyon dolar!
Beşiktaş’ın niyeti kötü!
Tamam futbol olarak çok olumlu not vermek mümkün görünmedi ama Beşiktaş, eldeki, oynattığı, oynatmadığı kadrosu ile ve de onları öğretmenlik ustalığı ile yöneten teknik direktörü sayesinde, iyi hazırlanmış ama bitirme işinde henüz notu az olan Antalyaspor’u rahat yendi. Ama Cüneyt Hoca o penaltıya nasıl karar verdi, hayret!
Bu anarşi nasıl önlenir?
Ağırlıklı olarak Konyaspor taraftarının sahayı istilası, onlara karşılık Beşiktaşlının da aynı eyleme kalkışması... Benzeri gelişmeler daha çok yaşanır. Beyler; Benim ülkem başka ülke! İngiliz, Alman, İspanyol, Fransız dalmaz ama benim vatandaşım makineliye süngüyle, uçak ve tanka eli sopayla karşı koyar. Para cezası, saha kapatma falan yemez... Yani mi? Tel örgüleri eski hâliyle 4 metreye çıkaracaksınız. Hatta... Neyse orada bırakayım. Başka türlü önüne geçemezsiniz bu eylemlerin...