Lucescu için ne demiştim!

A -
A +
Fatih Hoca’yla ayrılığın ardından Lucescu ile beraber olunacağı açıklandıktan birkaç saat sonra ekrandan aynen şunları söylemiştim: “Kulüp takımı için sabaha kadar Lucescu ama millî takımlar için asla...” Şimdi ise ne kadar sonuca endeksli yorumcu ve yazar varsa sallayıp duruyor. Eh, eyyamcılık çok geçerli ya artık...

Bir şampiyonluk öyküsü!
Ampute Millî Takımı’nı yürekten alkışlıyorum. Hep derler ya “İnanmak başarmanın yarısıdır” diye... İşte öyle oldu aynen... Bu arada Beşiktaş Kulübü’ne de o stadı, bu büyük zafere zemin olarak sunduğundan dolayı binlerce teşekkür... Hele hele o muhteşem 40 kişiye ne demeli! Dahası da; çuvalla para kazananları andıkça zafer daha da büyüyor...
 
Neredesiniz Üniversite gençliği?
Bugünkü gençler bilmez ama onlara da anlatılmıştır. 1960’lı yıllara gelinirken, bu üniversite gençliği Amerikan Donanmasının askerlerini Dolmabahçe’de denize dökmüştü protesto anlamında... Eeee şimdi neredesiniz? Bakınız nasıl da gider yaptık sizin sevmediğimiz, nefret ettiğiniz Amerika’ya... Hadi dökülseniz ya sokaklara, “Yaşa-varol Tayyip Baba” diye... Ama siz çok çeşitli oynamaya alışkınsınız ya...
 
Ünlü yorumcu ne yazmıştı!
Kamuoyunu, “futbolu en iyi yorumlayan yazar” diye uyuşturduğunuz kişi İzlanda maçı için yazdığı yazının sonuna aynen şöyle bir cümle koymuştu: “Biz kazanıp, Finlandiya’ya gideriz...” Hatırlıyorum da, aynı kişi, Rijkaard döneminin 5. haftasında şöyle demişti: “Galatasaray beş maçı da kazandı. Şampiyon şimdiden belli. Biz ikinci araştırması yapalım...” Bendeniz de, Galatasaray bu hoca ile ancak sekizinci olur diye yazıp söylemiştim... O sezon Galatasaray sezonu kaçıncı bitirdi acaba, siz kandırılmışlar...

Bizim 17 yaş takımı...
Mali maçına bakıyorum. Bizim takım neredeyse bir on beş-yirmi dakika rakip alana geçemedi. Onlar mı? Harika goller, yüksek teknik ve takım oyunu her iki yönüyle de... Hani diyorlar ya altyapıya bir eğilsek, yürür gideriz diye... Aman yavaş!
 
Semih Bayülken’i nasıl unutursunuz?
Fenerbahçe’de geçenlerde şampiyon olan kürekçiler için bir tören düzenlenmişti. Hatta ekrana bu branşın bazı anıları da aktarıldı. Konuşuldu, yorumlar yapıldı. Ama bir tek kişi çıkıp da bu kulüpte kürek sporunu yıllarca tek başına mücadele vererek yaşatan merhum Dr. Semih Bayülken’e teşekkür etmeyi bilemedi. Desenize bu kulübün tarihi zaten 2 bin 500 avroluk kitapta bile yerle bir edildiğine göre...
 
Küçük Fikret’e ayıp ediyorsunuz!
Magazin programlarının neredeyse tamamında, gazetelerin aynı kafadaki sütunlarında son günlerde büyük bir ayıp işlendi. Nasıl mı? Efendim, ünlü ses sanatçısı Bülent Ersoy’un babası Fenerbahçeli Küçük Fikret imiş. Yuh derim adama ben! Evet, Bülent Ersoy’un babası bir zamanlar kısa da olsa o formayı giymiştir ama adı sadece Fikret Bey’dir. Bu medyada benden iyi de kimse tanımaz bu aileyi ve Fenerbahçe âlemini. Çünkü Kadıköy Vişne Sokak’ta yıllarca karşı karşıya oturduk biz Ersoylarla... Küçük Fikret’e gelince... Yani Fikret Kırcan’a... O Fikret Fenerbahçe’de 17 sene oynadıktan sonra, yöneticilik, teknik sorumluk almıştır. Efsanelerle başkalarını karıştırmayın palavracılar!
 
Galatasaray Lisesinin 150. yıl şenliği
Baktım ekranda ünlü lisemiz Galatasaray’ın bir 150 yıl şenliği var. Başkan Özbek orada, Duygun Yarsuvat orada... Yani kim varsa oradalar... Hepsine de anılarını anlattırdılar. Bu arada sahnedeki Aydemir Akbaş sus-pus uzun süre dinledi. Dalıverecek diye ödüm koptu. Aydemir’i çok iyi tanırım. Neyse, sonunda sıra geldiğinde gözyaşlarını ortaya döküp, “Benim her şeyim burası” diyerek konuşamadı bile... Sevgili Aydemir; yine bir gazetede buluşsak da, “Yer ayır, yazım var” diye üstüme gelsen...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.