Ön libero ne demek mi?

A -
A +

Sabahları, daha doğrusu öğlene doğru TRT Spor’da Serkan Yetkin’in sunduğu, Cem Dizdar’ın yorumcu olarak katıldığı bir program var. Tam kahvaltı saatine denk geliyor. Geçtiğimiz perşembe Dizdar, ön libero tanımlamasına çok kızdığını söyledi. Bu ne demekmiş? Hemen açayım. Carlos Alberto Parreira Brezilya Millî Takımı’nı tam 24 sene sonra Dünya Kupası şampiyonu yaparken, aynı zamanda dünya futboluna da yeni bir oyun düzeni sundu. Savunmanın göbeğinde libero-stoper ikilisi yerine İngiliz modeli tandeme dönerken, o güne kadar arkada “libero” diye adlandırdığımız oyuncuyu orta alana katkı daha fazla olsun diye bu tandemin önüne koymuştu. Yani Dunga’yı... Ve bütün dünya, tabii ki hoca da bu oyuncunun görev adını “Ön libero” olarak koydular. Yani “Le libero en avant...” Hani bilginiz doğru ve bol olsun diye...

…Ve Galatasaray patladı!
Ne demiştik, ne yazmıştık; Hepsi yalan bu sahi... Yani lig maçlarıyla hazırlık oyunlarının hiçbir zaman ölçü alınmayacağını vurgulamak için... Geçen sezon Fernando ne ise bu sezon da Seri o olacak... Bu arada Seri bu görevde Fernando’dan kötü... Yani arkadaki tandem yandı mı yandı... Marcao ilk faturayı ödedi. Maç kaybedildi. En önden kademeli olarak arkaya yardım da bu Denizlispor maçı kadrosuyla sıfır ihtimal... Şayet Terim ve ekibi Donk veya Selçuk’tan ön libero yapmazsa, ya da yeni gelen uzun icraat sunamazsa, bu sezon Başakşehir’in yerini alacak takım şampiyonluk falan sunmaz. Biline...

Abdullah Avcı’ya rehber gerek!
Tamam Atiba sakat. Burak sakat... Ama ola ki bunların arızaları daha devam edecek, peki o zaman Kaptan Gökhan perişan olurken acaba Douglas giremez miydi? Medel nerede durmasını bilemediği dakikalarda joker Necip kulübede yok muydu? Ya da Dorukhan oraya çekilemez miydi, yerine de Oğuzhan alınamaz mıydı? Hani fikir ya, Quaresma tehdit olarak biraz daha dayanamaz mıydı? Abdullah Avcı hoca işte bu yüzden de geçen sezon kazanmakta olduğu şampiyonluğu eliyle teslim etmişti. Epureanu’nun yerine Mahmut’u çekerek, Mahmut’un yerini de âdeta boş bırakarak... Hele hele İtalya’da suçüstü olan Robinho’dan medet umarak...

Denizlispor’u kutlarım...
Yok yok Galatasaray’ı yendiği için değil. O bir lig maçı idi ve her türlü sonuca açıktı. Peki nedir? Savunmanın sağına Lopes’i, ortasına Sapunaru’yu, çeşitli görevler için Zeki’yi, bir de Barrow gibi bir ağır tahrip silahını transfer eden, hangi akılsa, onları tebrik ediyorum ben... Ne baba kulüpler hâlâ ne bekler, ne stoperler, ne forvetler arayıp duruyorlar da...

Bir efsanenin sonu mu?
İstanbul Büyükşehir Belediyespor’dan sonra Başakşehir ismini alarak ligin zirvesini tehdit eden takımın şimdi yerinde yeller esiyor. Okan Buruk hoca acaba kendini yaktı mı? Geçtiğimiz hafta yazmıştım; Bu takım o durumda şampiyonluğu kaybettikten sonra yıkılmış demiştim. Visca eve gitmiş. İrfan sanki gönlündeki takıma bir an önce gönderilsin diye işler beceriyor. Robinho zatları ortada yok. Bu takım sıradanlığa girerse çabuk lig değiştirir şimdiden söyleyeyim.

Ünal Hoca bu ne cesaret!
Kasımpaşa-Trabzonspor maçı kadroları elime geldiğinde şaşırmıştım. Yanlış aldım endişesi ile birkaç yere başvurdum. Hayır, kadrolar doğruydu. Peki, savunmanın göbeğindeki, ben onlara iki Hüseyinler diyordum. ikisi de yoktu. Hani şu müthiş Avrupa zaferinin mimarlarından olanlar. Yepyeni bir ikili vardı. Ve de savunmanın göbeğinden söz ediyorum... Maç mı? Kaleci Uğurcan’a dua edilsin. Bu riske nasıl girdin Hoca’m, hayret! Merakım da odur ki, Avrupa maçında kimler oynayacak? Ya sonrasında Fenerbahçe maçında?..

Emre, Emre’dir de...
Ersun Yanal bu defa Emre’yi orta alan kalabalığından uzak tutarak görevlendirmişti. Yani tandemden, kaleciden veya kenar savunma adamlarından top alırken Emre boş kalacak, üstün zekâsı ve tekniği ile oyunu çok daha rahat kuracaktı. Öyle de oldu. Tabii ki rakibin ikramı da unutulmamalı. Yani Emre bu özel görevle neredeyse beş-altı yaş gençleşerek oynadı. Ama kendisine faul yapan rakibine İngilizce hatır sorması, eski âdetlerinden vazgeçmediğini, ya da bu forma içinde bunları daha rahat yaptığını, yapacağını açıkça gösterdi.

Süper Lig işkencesi!
Aynen devam yayıncı kuruluştaki maç programı... Mesai günleri, yani cuma ve pazartesi işten çıkışta kan ter içinde maça veya ekran başına koş... Tatil günlerinde, yani cumartesi ve pazar taaa 21.45’te maça odaklan, yani tatil günlerinde ailene ayıracak akşam mesaisin olmasın... Şu Napolyon ne adammış be!

Atatürk’le Nazım aynıymış!
Gözlerime ve kulaklarıma inanamadım. Bu nedenle de o tanıtımı birkaç kere izlemeyi uygun gördüm şu malum ekranda... Yanlış olmasın diye... Efendim, Mustafa Balbay adlı bir muhterem var ya, hah o işte... Diyor ki kitap tanıtımda, “Türkiye Cumhuriyeti için Mustafa Kemal Atatürk neyse, Nazım Hikmet de odur...” Destur be! Benim Atam burada hem de ne savaştı, burada ebediyete gitti. Senin Nazım Amcan nerede ve ne için savaştı, nerede öldü? Ne ifadeler için ne soruşturmalar yapılıyor. Peki, bu açık ve net ihanet için ne yapılacak?

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.