‘Yeteneksizim' diye spor akademisine alınmadım

A -
A +
Eğitim konuşmalarının bu haftaki konuğu voleybol dünyasının ödüllerle dolu ismi Neslihan Demir. 9 Aralık 1983 yılında Eskişehir'de dünyaya gelen yıldız oyuncu, ilk defa A Milli Takım formasını 16 yaşında giydi. Transfer olduğu İspanya'nın Spar Tenerife takımıyla yaptığı 4 senelik anlaşma sırasında, taraftarlar kendisine "demir yumruk" lakabı taktılar. 2006'da Orkun Darnel ile evlenen ve geçtiğimiz günlerde boşanan Neslihan Demir, bir kız annesidir.

 

Eğitiminizi nasıl sürdürdünüz? Eğitim süresince zorluklarla karşılaştınız mı?
Neslihan Demir: Tabii ki, olmaz mı? Ben de her sporcu gibi problemlerle karşılaştım. Mesela okulda devam zorunluluğu vardı. Ben de erken bir yaşta yani 16 yaşında Millî Takım'a seçilip kendi takımımda da A takımda oynamaya başlayınca zorluklar başladı. Henüz lise çağında sabah 06.00'da kalkıp, okula gidiyordum. Sadece iki derse girdikten sonra doğruca antrenmana gider, öğlene kadar antrenman yapıp geriye kalan iki üç ders için okula dönerdim. Okul bitince de önce genç takım, sonra da A takım antrenmanına katılırdım. 16 yaşındasınız, günde 3 antrenmanınız var, okul süreciniz var. Gerçekten çok yorucu bir süreçti.  

Türkiye'deki performans sporcularının eğitimde karşılaştıkları zorluklar sadece devam zorunluluğu muydu? Yoksa başka zorluklar da oldu mu?
N.D.: Size küçük bir anımı anlatmak istiyorum. Üniversiteye gireceğim ilk sene spor akademisini tercih edecektim. Spor akademisi, yetenek sınavıyla öğrenci alıyordu. Ben, Millî Takım kampından çıkıp gelmiştim ve benden sağlık raporu istiyorlardı. Neyse dedik, raporu ayarladık. "Şimdi de yetenek sınavına girmen gerekiyor" dediler. Ona da "tamam" dedim.
Sınavda bir parkur vardı. O parkuru da belli bir saniyenin altında bitirmeniz gerekiyor. Bitirirseniz akademiye alacaklar. Ben de bitiremedim. Kısacası, yetenek sınavından yeteneksiz (!) çıktım. Tabi yeteneksiz (!) çıkınca o sene üniversiteye giremedim. Ondan sonra da şevkim kırıldı ve haksızlığa uğradığımı düşündüm. O sene üniversiteye girememiş olsam da şimdi millî sporcu kontenjanından Gazi Üniversitesi'ne kaydoldum. Hâlen de orada okumaktayım.

Sizce Türkiye'de sporcuların eğitim seviyelerindeki ivme ne yönde?
N.D.: Şu anda takımımızda birlikte oynadığım, benden 10-12 yaş küçük olan arkadaşlarım üniversitede okuyorlar. Bizim dönemimizle kıyaslarsak üniversiteler, sporculara destek oluyorlar. 

Birçok aile, çocuklarının sınavlarda başarısız olmamaları için o dönemlerde sporla uğraşmalarını istemez. Kızınız da zamanı gelince sporcu olmak isterse, onu spordan uzak tutmaya çalışır mısınız?
N.D.: Ben, sporun eğitim dışında, insana farklı değerler kattığını düşünüyorum. Hem güven bakımından hem empati bakımından... Çocuklar, sınavlardan belki 10 puan düşük alabilirler ama bu söylediğim özellikleri kendilerine katarak karakter açısından hayata 1-0 önde başlayacaklardır. Holdinglere ya da büyük şirketlere baktığımızda çalışma ekiplerine takım ruhunu yerleştirmek için çeşitli programlar uyguladıklarını görebiliriz. Bu ruhu elde etmek için küçük yaşta spora başlayan bir çocuk, belki çok mükemmel bir eğitim hayatına sahip olamasa da karakterini ve insanlarla olan iletişimini daha fazla geliştirerek hayata başlangıç olarak önemli bir adım atacaktır.

Bir dönem İspanya'da da forma giydiniz. Her iki ülkedeki sporcuların eğitim seviyelerini kıyaslamak istersek neler söyleyebilirsiniz?
N.D.: Öncelikle İspanya'da voleybol öyle çok popüler bir spor dalı değil. Onların önceliği futbol, basketbol ve hentbol. Benim gittiğim takım Kanarya Adaları'ndaydı. Orada görebildiğim kadarıyla sporcular Türkiye'ye benzer zorlukları yaşıyorlardı ama bir şekilde üniversiteyi de bitiriyorlardı. Bu bakımdan her iki ülke için de benzer durumlar söz konusu diyebiliriz.

Bayanları spor dünyasında antrenör ya da yönetici bazında çok fazla göremiyoruz. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
N.D.: Açıkçası şu an da işin içindeyiz ve belki de bu zorluğu gördüğümüz için antrenörlük işine girmeyi hiç düşünmüyoruz. Çok başarılı bayan antrenörler de var ama antrenörlük başlı başına zor bir iş. Takımı bir arada tutmanız gerekiyor. Program yapmalısınız, taktikler var, oyuncuların sakatlıkları, oyunculardan istediğiniz verimi almalısınız. Kısacası o kadar çok düşünmeniz gereken durumlar var ki bana, antrenörlük çok zor geliyor. Bu yüzden ben antrenörlüğü düşünmüyorum.

Aktif spor hayatınızı bitirince planlarınız arasında neler var?
N.D.: Bir kızım var ve ailemi biraz daha genişletmeyi düşünüyorum, ondan sonra yine sporun içinde kalmak istiyorum. Bu da yöneticilik bazında olabilir.

Maç ya da antrenman yorgunluğuyla eve vakit ayırmak zor olmuyor mu?
N.D.: Şu anda annemle yaşıyoruz. Kızımla da arkadaş gibiyiz. Bazen kaybettiğiniz maçlardan sonra eve geldiğinizde psikolojik durumunuz biraz değişkenlik gösterebiliyor. Böyle durumlarda kızım beni çok iyi anlıyor ve bana fazla yanaşmıyor. Bazen de çok yorgun geldiğimde evde müthiş bir neşe ile karşılıyor beni. Bir anda enerjim artıyor. Oyunlar oynuyoruz, birlikte vakit geçiriyoruz. Hem rahatlıyorum hem de motivasyonum artıyor. 

Ailelerin spora yaklaşımına dönecek olursak onlara nasıl bir tavsiyede bulunmak istersiniz?
N.D.: Ailelere; çocuklarını, hayatlarının bir döneminde, üst düzeyde olmasa bile takım sporlarıyla uğraşmalarına teşvik etmelerini tavsiye ediyorum. Çünkü spor, çocukların çok küçük yaşta, çok önemli karakter gelişimlerini sağlıyor. Kendine güveni, insanlarla olan ilişkileri, empati kurma, beraber üzülüp beraber sevinme, bir şeyleri paylaşma, bir bütün olarak hareket edebilme gibi özelliklere erken yaşta sahip oluyorlar.

Son olarak TEDxIhlasCollegeED konferansımızın teması "Benim bir rüyam var" şeklinde. Neslihan Demir bize rüyasını söyleyebilir mi?
N.D.: Şöyle bir düşününce benim kızımla ilgili hayalim, onun ileride eğitimli bir sporcu olması. Bu, aynı zamanda benim de hayalim sayılır. Genel olarak düşündüğümde ise ailelerin spora karşı ön yargılarından kurtulduğu, çocukların sporla eğitimlerini devam ettirdiği, bu sayede de her branşta eğitimli sporcuların yetiştiği, dünyanın gıptayla baktığı bir ülke hayal ediyorum.


FANATİKLERİ ANLAYAMIYORUM
Sahada rakip olsak da saha dışında hepimiz arkadaşız

Son zamanlarda salonlarda olaylar çıkmaya başladı. Sizce bu durum nasıl aşılabilir?
N.D.: Bana göre fanatizm çok kötü bir olgu. İnsanların delicesine tutkulu olması bana doğru gelmiyor. Saha içinde rakibimizle en ufak bir gerginlik hemen tribüne yansıyor ve tribünde çirkinlikler başlıyor. Hâlbuki sahada rakip olsak da saha dışında hepimiz arkadaşız. Maç bitince kol kola yemeğe gidiyoruz. İnsanların bunu anlayabilmeleri gerekiyor. Bence spor kültürümüzde eksiklikler var.

Peki hiç tribünden yana bir sıkıntınız oldu mu? 
N.D.: Zaman zaman olmuyor değil. Bunun önüne geçilemiyor. Biz, bir şey yapmasak da bir grup bize takıyor ve saatlerce bizimle uğraşıyorlar. Ama artık alıştık. Maç esnasında maçın verdiği heyecandan bunları duymuyoruz bile.
------------------------------

PENCERELER
Ahmet Rasim Akdağ - ahmetrasim.akdag@ihlaskoleji.com

Hakkında bilmediğiniz  3 şey: Kravat
İlk defa Hırvat askerler tarafından kullanıldı 

> 1635'te, "30 Yıl Savaşları" sürerken Fransız Kralı XIII. Louis için savaşan yaklaşık 160 bin lejyoner ve şövalye arasında bir grup asker vardı ki kıyafetlerindeki bir ayrıntı sebebiyle diğer askerlerden rahatlıkla ayrılabiliyordu. Hırvat askerleri farklı kılan, boyunlarına bağladıkları atkılardı.
> Osmanlı İmparatorluğu içinde kravat takan ilk padişah Sultan Abdülmecid olarak biliniyor. Batılılaşma hareketleri etkisinde öncelikle aydınlar arasında kendine yer bulan kravat, padişahın da tercih doğrultusunda devlet dairelerine girmiş oldu.
> Uzun ve tartışmalı bir tarihe sahip olan kravat, bugün dünyada yaklaşık 650 milyon kişi tarafından kullanılıyor ve yılda satılan kravat sayısı ise 800 milyonu buluyor.


KARMA SÖZLÜK
Bir puanla takdiri kaçırmak
> Öğrencilerin her sene yaptıklarını iddia ettiği şey. (dementia)
> O zamanlarda dünyadaki çok önemli bir şeymiş gibi gelen durum. Tam tersine keşke yine lisede filan olsam da 1 puanla takdiri kaçırsam deli gibi sevinirdim. (redcat)
> Bir puanla ne ODTÜler, ne Boğaziçiler kaçmışken üzerinde fazla durulmaması gereken durum. (Chomsky)
> Her hocaya söylenerek notların bir hayli yükselmesine vesile sözcükler topluluğu. (yazarım bilesin)
> Bir puanla takdiri kaçırdım baba :(
> Ee o zaman teşekkür nerde?
> !? (yekpare ek yeri yok)
> Öğretmenlerden kanaat notu istemeye gururun mani olması sonucu yaşanan durum. (sade)



EĞİTİM AJANDASI
Mobilist
Mobilist, Bahçeşehir Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Kulübü tarafından 21 Nisan 2013 tarihinde düzenlenecek olan Mobilist, mobil cihazlar üzerine bir konferans olacak. Etkinlik, eğitim teknolojileri öğretmenlerine ve mobil cihazlara ilgisi olanlara faydalı olabilecek bir konferans.
Bütün gün sürecek olan etkinlik saat 09.30'da başlayacak ve Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü'nde gerçekleşecektir.

tweetçi - twitter.com/AhmedRAkdag

Gece Gelen Arıza
Torricelli kusura bakma ama abicim bana hiç bilim adamı gibi gelmiyorsun. Daha çok İtalyan bir forvetsin benim gözümde.

Murat Yıldırım
Candy Crush'ın bana iyi gelmediğini bu sabah uyandığımda "Her yeri yıkmak lazım" dediğimde anladım.

Arda
Bakkala git, plastik topu fileden çıkar, çizgisini ortala, çevirerek havaya at, top havada fırfır etmiyorsa yamuk değil. Parayı öde, topu al

önder halis
Sen damla ol, ben de gözlük. tak beni yarim yarim, bak beni yarim yarim, Ray Ban'i yarim yarim, oy beni beni.

Linkoln
Otoparka para vermemek için inat ediyoruz, sonra park yeri bulana kadar harcadığımız benzinle daha çok zarara giriyoruz.

özgür
Bebekler herkesin "attaa abucu bubucu baapoçun" gibi tuhaf sesler çıkarttığı bi ortamda konuşmayı nasıl öğreniyorlar acaba.

tekerleklibavul
LYS'ye hazırlansam denemede boş bıraktığım sorulara "Heh heh heh sizi de boş bırakmaya gelmiyo ha" derdim. Bi de heyecandan gülerdim kesin.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.