Millî Mücadele

A -
A +
İnkârı mümkün olmayan gerçek, Türkiye "İkinci İstiklal Savaşı"nı yaşamaktadır. Ve içinde bulunduğumuz durum birincisinden çok daha kritik toprak ve millî birliğimizi tehdit etmektedir. Birinci İstiklal Savaşında düşman belli idi. Ve vatanın belirli kısmı işgal altında idi. Şu anda ise ülkenin bütünü devletin ve kuruluşların kılcal damarlarına kadar hainler sızmıştır.
Geçmişte emperyalist güçler kendi ordularını kullanırlardı. Şu anda ise bu ülkenin kendi evlatlarını daha doğrusu vatan hainlerini kullanmaktadırlar. Paralel Yapı, PKK, DAEŞ, DHKP-C ve Batı kültür potasında erimiş; yerli ve millî olmayan ve Batı’nın devşirme aydınları; küresel sermaye ve onların emrindeki emperyalist ülke iktidarlarının emrinde “Haçlı Ordusu” rolündedirler.
Bazı tarihî belgelere göre 15 tanesi imparatorluk olmak üzere 300’den fazla Türk devlet ve beyliklerini dış güçler değil; onların zombi, mankurt ve Truva Atı rolündeki vatan hainleri yıkmıştır. Şimdi de aynı tehlike ile karşı karşıyayız. Ve bu tehlike geçmişte yaşadıklarımızdan çok daha büyüktür. Asrın dâhi devlet adamı Sultan ll. Abdülhamid Han’a uygulanan strateji aynen ve zamanın şartlarına göre icra edilmektedir.
Osmanlıda ilk toprak kaybı 1699 Karlofça Antlaşması ile başlamıştır. Ve Sultan Abdülhamid Han dönemine gelinceye kadar 11 milyon kilometrekare toprağımızı kaybetmişizdir. Sultan Abdülhamid Han’ın 33 yıllık saltanatında toprak kaybı yaşamadık. Sultan Abdülhamid Han Birinci Dünya Savaşını seziyordu. Ve bu savaşta tarafsız kalarak bazı kayıpları savaş sonrası elde etmeye kararlı idi.
Birbirine düşman olan İngiltere ve Almanya, Sultan Abdülhamid Han’ı tahtan indirmek, Osmanlıyı savaşa sokmak ve Musul petrolünü paylaşmak için anlaştılar. O tarihte hainler sürüsü İttihat ve Terakki ve mason devlet adamlarını kullanarak Sultan’ı tahtan indirdiler.
Ne oldu da 1909-1919 arasında Osmanlı 11 milyon kilometrekare toprağını kaybetti? Geriye kalan 2 milyon kilometrekare toprağın üçte ikisini de Lozan’da kaybettik. Bize Osmanlının sadece otuzda biri kaldı. Ve bunu da elimizden almak istiyorlar.
ABD misyoner teşkilatının protokolünde “Anadolu Türklere bırakılmayacak kadar bizim için önemlidir” yazılıdır. Diğer önemli bir gerçek ise 1699 Karlofça Antlaşmasından 2008 IMF ile ilişkilerimizin kesilmesine kadar Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Hıristiyan Batı’nın vesayeti altında idi. Devamlı olarak Batı’ya “Evet” diyen Türkiye ilk defa Erdoğan tarafından “Hayır” dedi. Ve böylece ülkemize postmodern bir savaş açıldı.
MİT müsteşarına soruşturma, Gezi olayları, 17-25 Aralık yargı yoluyla darbe teşebbüsü, seçimlerde Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasını ve AK Parti iktidarını önlemek için geçmişte birbirini katledenlerin aynı safta buluşması, 6-7 Ekim olayları, 15 Temmuz darbe teşebbüsü ve PKK terörünün artışı bu savaşın sadece bir parçasıdır. PKK’nın en modern silahları ve binlerce değil yüz binlerce ton bombası nereden gelmektedir?
Dünyada ismi ne olursa olsun, bütün terör teşkilatları Siyonizm ağırlıklı küresel sermaye tarafından kurulmuş ve beslenmektedir. Uzmanlara göre küresel sermayenin haberi olmadan hiçbir terör hadisesi olmaz. Terör küresel sermayenin silahıdır. Sömürünün devamı için 2 hedef vardır. O ülke halkına terör ile korku vermek ikinci safha terörü önlemek bahanesiyle müdahale ederek o ülkeye yerleşmek. (Bu dediklerime Irak ve Suriye örnektir.) Asla unutmayalım dünyanın 1 yıllık gelirinin yüzde 49’u 10 milyon kişiye aittir. Yüzde 51 ise 7 milyar insana aittir. Bu yüzde 49’un ise önemli kısmı 85 aileye aittir. (Çoğu Yahudi asıllı) Yahudiler ABD nüfusunun yüzde 5’idir. Amerikalı dolar milyarderlerinin yüzde 50’si Yahudi asıllıdır.
Küresel sermaye rakip gördüğü Türkiye’de huzuru bozmak ve gelişmesini önlemek bir numaralı hedefidir. “Anadolu Türkleri güçlü olursa İslam ve Türk Dünyası sömürgeden kurtulur. Zayıf olduğunda ise Hıristiyan Batı’nın postalları altında ezilmeye ve sömürgeye mahkumdur.” (Seyyid Ahmed Arvasi) İşte meselenin özü budur. 15 Temmuz’da gösterdiğimiz birlik ve Çanakkale ruhunun devamına mahkûmuz. Dini, inancı, etnik kökeni, siyasi görüşü ve sosyal durumu ne olursa olsun "Millî Mücadele"de bir er olmalıyız.
Şayet "paralel terör çetesi" başarılı olsaydı şu belalara maruz kalırdık: Bir kere, Sevr gerçekleşirdi, ülke bölünür Kürdistan kurulurdu. Ermenilere toprak verilirdi. İstanbul surları içinde Vatikan gibi Ortodoks bir dini devlet kurulması gündeme gelirdi. Türkiye bu darbenin üst aklına anahtar teslimi verilirdi. Ve kesinkes bu güçler Irak’ta olduğu gibi ülkemizi de işgal ederlerdi. 2023-2053 ve 2071 hedefleri rafa kaldırılırdı. Ülke başta ekonomi ve demokrasi olmak üzere her konuda en az 25 yıl geriye giderdi. Kamuoyunun tepkisini önlemek için dış güçlerin orduları çağrılırdı. Yüz binler değil milyonlar katledilirdi. Halkın millî iradesi saf dışı edilirdi. İslam düşmanlarının isteği üzerine malum kişi Protestanlığın kurucusu Luther rolünü oynardı. Protestanlık "vahye" değil "akla" dayanır. Ve ibadet mecburi değildir. Fıkıhları yoktur. İslam dininde son derece büyük tahrifat yapılırdı.
15 Temmuz, 28 Şubat’ın devamı yani hortlamasıdır. 28 Şubat’ta Paralel Yapı hariç bütün cemaatlerde tahribat yapıldı. Paralel Yapı'nın İslamiyet ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. İslami değerleri bozmuş ve hatta maske olarak kullanmışlardır. Kamuoyunda ve devlet idaresinde devletin gerçek temeli ve desteği olan inanç gruplarına karşı şüphe uyandırmıştır.
Emperyalist güçlerin bir numaralı hedefi halk ile İslamiyet sevgisi arasında bir duvar örmektir. Eğer başarılı olsaydılar tahıl, meyve ve sebze tohumlarının genetiğinde yapılacak değişiklik ile erkek ve kadınların kısırlaştırılması çalışmaları olacaktı. Paralel Yapı hastaneleri Türk insanının genetik kodlarını yabancı bir ülkeye vermiştir.
Diğer önemli mesele Siyonizm ve emrindeki medya Erdoğan’ın yüz bin kişiyi katlettiği kara ve yalan propagandası ile İslam Dünyası içinde ve dışında çok sayıda kişiyi inandırmıştır. (Bu, İslam ülkelerinden hacca gelenlerin ifadeleridir)
Darbe özlemi içinde olan Hıristiyan Batı hüsrana uğrayınca medyada ve kamuoyunda Erdoğan düşmanlığı artmıştır. Paralel Yapı ağır bir darbe yemiştir. Ama tehlike devam etmektedir. Devletin ve milletin tedbirli olmasına mahkûmuz. Allahü tealadan korkmayan her kötülüğü yapabilir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.