Onlar, maneviyata önem vermişlerdir

A -
A +
Eshab-ı kirâm efendilerimiz, İslâmiyet ile şereflenmelerinden çeyrek asır bile geçmemişti ki; daha dün sıkıntı içinde yaşarken, bugün hesapsız servete sahip olmuşlardı.
 
Eshab-ı kirâmda (aleyhimürrıdvan) maddenin hiçbir değeri yoktu. Onlar hep manevî olanlara önem verirlerdi. Bunun için de fazilette onlara yetişilemez...
İslâm devleti kuruldu. İran ve Bizans fethedildi. Kisra ve Kayser'in hazineleri Başkent Medine-i Münevvere'ye taşındı. Bu muazzam iki devletin geliri, en kıymetli eşyaları bu mübarek beldeye aktı, âdetâ Müslümanların üzerine yağdı. Fakat müminleri ebedîlik yolundan çeviremedi!..
İslâmiyet ile şereflenmelerinden çeyrek asır bile geçmemişti ki, daha dün sıkıntı, açlık, yaşayacak kadar yiyecek, soğuktan sıcaktan korunacak kadar giyecekten başka bir şey bulamazken, bugün hesapsız servete sahip olmuşlardı.
Onlar isteselerdi, Kisra'nın ve İran'ın enkâzı üzerinde, muazzam bir Arap saltanatı kurabilirlerdi. Çünkü bu devletlerin vârisi olmuşlardı. Kisra, yalnız İran'ın geliriyle saltanat sürmüş, Herakliyus da sırf Bizans'ın mal ve mülkü ile debdebe içinde yüzmüş ise Hazreti Ömer, radıyallahü anh için bu iki imparatorluğun geliri ile saltanat sürmesi mümkündü ve elindeydi. Fakat o, bu âyet-i kerimeyi duymuştu: (El Kasas sûresi 83.) "İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde üstünlük sağlama arzusuna düşmeyenlere veririz. Sonuç takva sahibi olanlarındır."
Sanki onlar, Peygamberimizin aleyhisselâm vefatından önce buyurduğu şu hadis-i şerifi şimdi dinler gibi idiler: "Yemin ederim ki, bundan böyle sizin için fakirlikten korkmuyorum. Belki, sizden önceki ümmetlerin önüne dünyalık kapıları açılıp yek diğerine hased edilerek helâk oldukları gibi, sizin önünüze de dünya kapıları açılarak birbirinize hased edip helâk olmanızdan korkuyorum."
İslâm davâsının ruhunu böyle korudular. Peygamberlerinin örnek hareketlerine böyle sarıldılar. Çok şaşılacak şey; bu büyük fetihlerle İran ve Bizans medeniyeti denizine dalıp, ahlâklarından, prensip ve âdetlerinden hiçbir şey kaybetmeden, üzerleri ıslanmadan, sahil-i selâmete çıkmaları ve Eshâb-ı kirâmın bu bol İslâmı fütûhata rağmen, hâlâ ruh ve şahsiyetlerini, zühd ve mütevâzı yaşayışlarını koruyabilmeleridir.
Hatta onlardan sonra gelen ve Tabîin'in büyüklerinden olan Ömer bin Abdülaziz'in zamanındaki adalete şahit olan birçok gayri müslim de iman etmiştir. O, hem emir'ul-müminin, yani yeryüzünün en büyük ve en güçlü devletinin reisi, hem de ilk yüz yılının müceddidi idi. Hiç ama hiç dünyaya ve içindekilere kıymet vermedi. Ankebut Suresi 64. âyet-i kerimede meâlen "Bu dünya hayatı, ancak bir eğlenceden ve bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi..." buyuruldu. Bu da ona dünyanın ne mal olduğunu çok güzel anlatmıştı.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.