'Doktor' değil 'hekim' arıyoruz!

A -
A +
Giresun’da doktor-hasta tartışmasının faillerinden olan yaşlı amcanın ölümü derunumuzda tarifsiz bir keder bıraktı. Açıkçası günlerdir kendime gelebilmiş değilim ve gerçekten de çok kızgınım…
Türkiye’de yıllar yılı ne yazık ki bir doktor açığımız, açmazımız ve çıkmazımız vardır. Alınan bütün önlemlere rağmen ne doktor açığımız bitti ne de doktor açmazımız.
Ülkemizin en parlak öğrencileri çoğunlukla tıp fakültelerine gidip doktor oluyorlar. Bu tıp fakültelerinden bolca doktor mezun oluyor ancak her nedense “Hekim” çok az yetişiyor.
Arapça “hkm” kökünden gelen bu sözcüğün anlamı hikmet sahibi, bilge, filozof, 'tabib’dir. Yani tıp eğitimi alan bir insan aynı zamanda hikmet sahibi olan, felsefe bilen, “bilge” kişidir...
Yani bizim kültür ve medeniyet dairemizde “hekimlik” içinde hikmet sahibi olmayı da barındırır. İbn-i Sina tam olarak böyle bir özelliğe haiz tıp bilginlerindendir. Bir hastayı iyileştirmek için hem onun maddi olarak hastalığını tespit etmek hem de hastanın manevi taraflarını da gözeterek ona psikolojik destek vermeyi de gerektirir.
Çok şık, çok konforlu hastanelerimiz var. İçindeki insan kaynakları da manevi anlamda çok şık ve çok konforlu olamıyorlarsa o hastanede hastaları iyileştiremezsiniz.
Hastanelerimizin sayısı arttıkça sanki hastalık da artıyormuş kabilinden bir hisse kapılıyor insan. Allah’ım o nasıl bir kalabalıktır, o nasıl bir kuyruktur öyle! Sanki bütün toplum hastaymış düşüncesine kapılıyorsunuz. Sağlıkta gerçekten de ters giden bir şeyler var sanki. Öyle ki yolu hastanelere düşen insanlar kısa zamanda iyileşemiyorlar, hastane koridorlarında günlerce, haftalarca ve belki aylarca şifa arıyorlar!
Bunun izahını bir doktorumuz şu şekilde yapmıştı: “Hasta sayısı gün geçtikçe katlanıyor, sağlık personeli ise yetersiz kalıyor ve bu, beraberinde niteliksiz hizmet sorununu getiriyor..." Söylemek zorundayız lakin yoğun olan sağlık kuruluşlarında sağlık personeli, doktor, hemşire, sağlık görevlisi ne yazık ki yorgunluktan olsa gerek agresif, hasta sorularına lütfen cevap veriyorlar veya bu hastaları azarlıyorlar… Asla tasvip etmediğimiz, hastane koridorlarında yaşanan şiddet olaylarını kısmen bu menfi tavırlarla da ilişkilendirmek mümkün…
Dövecekmiş gibi konuşan bir hekim, hastasını iyileştiremez! Hasta, böyle bir hekimden şifa bulmaz zira insan psikolojik bir varlıktır. Hasta, hekime güvenmeli, ona inanmalı, sorduğu sorular tatmin etmeli, hekim inandırıcı olmalı.
Hâsılı, hastanelerimizde hastalar klasik anlamda doktor değil, gerçek anlamda “hekim” arıyor!
Giresun’daki hazin olay kanımızı dondurdu. Büyüğe hürmet duygusunun yok olduğunun acı göstergesi ifşa oldu...  Doktorumuz, dedeye keşke biraz daha anlayışlı biraz daha lütufkâr ve biraz daha hürmetle yaklaşabilmiş olsaydı. Ve biraz da sevgi, şefkat ve merhamet duygusuyla yaklaşabilseydi.
Dedenin torunu yaşındaki polislerin bu berbat, zorba, duygusuz ve zalim güç kullanımı hepimizi ürküttü aslında. "Yahu karşınızda terörist mi var, düşman mı var, ne yapıyorsunuz?" diye soran aklıselim sahibi bir Allah’ın kulu yok muydu o hastanede, diye düşünmeden edemiyor insan!
Polisler tarafından sürüklenerek, biber gazıyla hırpalanarak ters kelepçe takılan seksenlik dedenin vefatından peki şimdi kim sorumludur?
Meğerse toplum olarak aklıselim, kalbiselim insan potansiyelimizi kaybetmişiz de haberimiz yokmuş! Sözlerimizi Koca Yunus’un dizeleriyle bitirelim, öyle ki isteyen kıssadan hisse kabilinden kendine ders çıkarsın:
“İlim ilim bilmektir/İlim kendini bilmektir
Sen kendini bilmezsin/Bu nice okumaktır?"
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.