Bayram hâlâ o bayram!

A -
A +
Yarın Kurban Bayramı.
Kurban Bayramında boşalan İstanbul değil sadece, diğer şehirlerde de ciddi anlamda bir gidiş geliş trafiği yaşanıyor. Özellikle genç kuşak evde bayram geçirmek yerine turizm bölgelerine koşuyor tatil yapmak için.
Hatırlıyorum da bizim çocukluğumuzun bayramlarında yaşadığımız o tatlı koşuşturma, o lezzet ve coşku bugün ne çocuklarda ne de gençlerde var artık. Her şeyi ne kadar da sıradanlaştırdık ve rutine bağladık böyle? Evinde bayram temizliği yapan, ev baklavası açan, sütlaç pişiren ve kadayıf vs. tatlıları yapan kadın sayısı o kadar azaldı ki!
Gerçekten merak ediyorum, yirmi otuz sene sonraki kuşaklar kelle paça, kavurma yapabilecekler mi acaba? Rahmetli anacığım her Kurban Bayramında, bayrama özgü her ne varsa mutlaka yapardı. Hatta mahallede sütlacı ve kavurması meşhurdu, sırf o muhteşem sütlaçtan ve kavurmadan yemek için bile olsa ev dolup taşardı. Bayram süresince defalarca kazanlar dolusu sütlaç pişerdi bizim evde. Hiç de üşenmezdi rahmetli, aksine çok mutlu olurdu…
Dinî bayramlarımız bir vecibe olduğu kadar aynı zamanda sosyo kültürel bir ritüeldir. Bayramlar dimağımızda bir dost yakınlaşmasıdır, gönül gönüle bir selamlaşmadır, hasbihâldir, tatlı bir lezzettir. Bayram ziyarettir, ticaret değildir. Uzun zamandır sosyo kültürel kodlarımızdaki kırılmalar bayramlara da sirayet etti ne yazık ki!
Kurban Bayramını geleneksel mahallelerde yaşamak daha güzeldi hiç kuşkusuz. Özellikle ve öncelikle kurban kesmemiş olanları bilir ve ona göre kurban eti dağıtırdınız. Oysa şimdi büyük sitelerde yan komşunuzu dahi tanımıyorsunuz! Bir arkadaşım anlatmıştı, aynı binadaki komşularına çocuğuyla kurban eti gönderdiğini bir komşusunun buna çok sinirlenip “ne münasebet” diyerek kapıyı çocuğun suratına kapattığını anlatmıştı.
Kurbanın manasını ve hikmetini bilmek önemlidir!
Kurbanını bir kuruma vekaletle kestirenlerin büyük çoğunluğu ise “et verecek yoksul insan bulamıyoruz, bari bağışladığımız onlar, bizim yerimize yoksul ve ihtiyacı olanlara ulaştırırlar” diyorlar. Bu da yaygın ve gerçekten de doğru kurum seçilirse oldukça iyi bir tercih olabilecek bir yoldur.
Dinî bayramlar birer fırsattır aslında. Hem akrabalık, hem komşuluk hem de arkadaşlık ilişkilerini pekiştirmek, bayram tadını duymak, bayramdan haz ve lezzet tatmak, bayramı bayram gibi yaşamak gerektir.
Ne zaman bayram gelse neden Alvarlı Lütfü Efe’nin dizeleri gelip dudağıma oturur ki?
“Hüznü keder def ola
Dilde hicap ref ola
Cümle günah eff ola
Bayram o bayram ola!”
Merhum Mükerrem Kemertaş ne kadar güzel seslendirirdi. Raci Alkır da güzel söylerdi. Mükerrem Kemertaş da gitti yakın zamanda ve çabucak onu da unuttuk… Zaman ne tuhaf bir şey… Öylesine kayıyor avucumuzdan…
Eskiden televizyonlar ve radyolarda da bayram özel programları yaparlardı. Sıcak sohbetler, türküler, şarkılar ve ev ziyaretleri derken keyif bile alırdık. Hayat gittikçe ciddileşiyor mu ne? Cahit Sıtkı Tarancı’nın söylediği gibi “Gittikçe artıyor yalnızlığımız” ve gerçekten de ruhumuz erbabı fırtınalı bir denizde biteviye mücadele ediyor ve yoruyor bizi.
Geliniz bu güzel bayramı "bayram tadında" yaşayalım… Özellikle büyüklerimizi ziyaret edip hayır dualarını alalım. Bayramın zamanın ruhuna göre farklı yaşanıyor olması belki de onları en çok üzüyor, zira onlar bayramları en saf hâlleriyle yaşamaya alışmış ve bu alışkanlığı da sürdürmeye çalışıyorlar.
Gerçi bayram hâlâ o bayram!
Değişen biziz ve zamanın ruhu…
Ne diyelim, bütün sevgili okurlarımızın mübarek Kurban Bayramlarını en içten dileklerimle kutluyor, bütün Türk ve İslam âlemine hayırlar getirmesini Cenâb-ı Allah’tan niyaz ediyorum...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.