Servet Kabaklı Ağabey gideli…

A -
A +
Türk Edebiyatı dergisi, kimimiz için bir irfan mektebi, bir üniversite oldu yıllar yılı. Merhum Şeyhül Muharririn Ahmet Kabaklı Hoca’nın 1972 yılında kurduğu Türk Edebiyatı dergisi, Allah’a şükürler olsun ki bugün etrafına feyz vermeye ve irfan dağıtmaya devam ediyor.
Bizim kuşak, Ahmet Kabaklı Hoca’nın gazete yazılarının yanı sıra birbirinden değerli kitaplarıyla fikrî ve edebî yönünü geliştirdi. Geçmişe şöyle dönüp baktığımızda milliyetçi- muhafazakâr çevrenin biricik edebiyat mahfilinin Türk Edebiyatı dergisi olduğunu görüyoruz.
Bu dergide sayısız düşünce adamı, şair, romancı ve hikâyeci yetişti. Ayhan Songar Hoca’dan, Ömer Lütfi Mete’ye, Olcay Yazıcı’dan, Sevinç Çokum’a, Emine Işınsu, Yavuz Bülent Bakiler, Abdurrahim Karakoç, Mehmet Nuri Yardım, Şerif Aydemir, Dilaver Cebeci, Cemil Meriç, Necip Fazıl Kısakürek’e kadar pek çok yıldız ismi, bizler ilk defa bu dergide tanıdık, sevdik ve peşlerine düştük…
Bu dergi, kökleri Ötüken’de olup dalları Kudüs’e, Mekke, Medine’ye ve Bosna’ya uzanan geniş bir medeniyet ve kültür coğrafyasının sesi hâline gelmişti. Bu dergide, Bahtiyar Vahapzade, Azerbaycan’dan sesleniyor, Cengiz Aytmatov, Kırgızistan’dan cevap veriyor, İsa Yusuf Alptekin, Doğu Türkistan’ın hasret mektuplarını yazıyor, Mustafa Cemiloğlu, Akmescit’ten selam gönderiyordu…
Türk Edebiyatı dergisi, böyle bir dergiydi. Yerli, millî ve muhafazakâr bir çizginin etrafında halkalanan edebiyat çevreleri, aynı zamanda bu derginin içinde bulunduğu Türk Edebiyatı Vakfında “Çarşamba Sohbetleri”  adı altında bir kaynaşma, fikrî ve edebî sohbetler etrafında dayanışma toplantıları yapıyordu ve bu toplantılara ilgi çok büyüktü.
Ahmet Kabaklı Hoca’dan sonra vakfın ve derginin yönetimini yeğeni gazeteci -yazar Servet Kabaklı Ağabey devralmıştı. Bizim kuşak da artık okur olmaktan çıkıp kitaplarıyla yazılarıyla yukarıda isimlerini sayabildiğimiz büyüklerimizin izinde bu vakıfta sohbetlere çağrılıyorduk.
Servet Ağabey’in ikinci kız kardeşi idim ben.
Ne zaman vakfa gitsem kız kardeşi Ayşe Abla’dan söz ederdi ve sizi bir gün mutlaka tanıştıracağım derdi. Ne çok severdi kız kardeşini… Yazılarımın sıkı bir takipçisi idi ve nadiren bazı yazılarımdan dolayı telefon açıp, ağabey fırçası attığı olurdu.
Kızmayacağımı da iyi bilirdi zira ben onun “güzel kardeşiydim”…
Ve bundan tam üç yıl önce böyle bir ağustos günü acı bir haber aldık. Kötüydü, çok kötüydü. Türk medyasının bu güçlü, usta kalemi, Türk milliyetçiliğinin büyük ismi Servet Ağabey vefat etmişti…
Dünya başıma yıkılmıştı sanki. Servet Ağabey bizim için âdeta bir dağdı sırtımızı yasladığımız… Bir fikir çınarıydı, kolları her yere uzanan ve güzel bir ağabey idi, kalenderdi, centilmendi… Gerçek bir ağabey idi ve ağabeysiz kaldık!
Onun gidişiyle, Doğu Türkistan davası da sahipsiz kaldı!
Cenaze namazı öncesi gittiğimiz, yıllarca büyük bir emekle işlettiği Türkistan Aşevi’nde Ayşe Abla ile tanışıyorum. Beni tanıyor hemen, meğerse ona da benden sık sık söz edermiş. Vefat ettiği gün bizi tanıştırmıştı işte!
Ve iki kız kardeş o gün bugün konuşuyoruz.
Çok erken bir vefattı. O günü, o anları hiç ama hiç unutmuyorum. Sultanahmet Camii önünde ne çok ağlamıştım ve herkes çekildiğinde kederinden bulunduğu yerde hıçkırarak ağlayan bir isim daha vardı. Sanatçı Ahmet Yenilmez! Ahmet Ağabey’in ellerini gökyüzüne doğru açıp, dualar ederek gözyaşı döküşünü hiç unutmuyorum.
Servet Ağabey’i özlüyoruz, Türk medyasına ve Türk Edebiyatına çok emek verdi, eminim ki tanıyan herkes özlüyor büyük ustayı. Açık sözlü, mert, gözünü budaktan esirgemeyen, doğrularından taviz vermeyen Servet Ağabey gideli işte tam olarak üç yıl olmuş!
Ruhu şad, mekânı cennet olsun inşallah…
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.