E bir düşünseydik!

A -
A +
Şu sıralar en büyük sorunumuz nedir biliyor musunuz? Hiçbir meselede etraflıca düşünmeden, konuşuyor olmamızdır diyenleri duyar gibi oluyorum; daha doğrusu umuyorum... Daha önce de yazmıştım ne yazık ki her konuda hadsizliğimizdendir ki ağzı olan, her meselede mangalda kül bırakmıyor, konuşuyor da konuşuyor… McKinsey meselesinde pek çok düşünür, okuryazar belli ki hiç kafa yormadan ön kabulle bu işin ne kadar muteber bir şey olduğunu yazdı çizdi, karşı çıkanları cahillikle, ahmaklıkla suçladı… Sokağın, arif insanların sesini yine Cumhurbaşkanı Erdoğan duydu! Çünkü geniş kitleler bu hadiseye asla sıcak bakmadı, bakmıyordu... Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı iyi tanıdığımı düşünüyorum, ta Gezi olaylarından beri nerede nasıl bir tepki vereceğini hep doğru tahmin ettim, çünkü Cumhurbaşkanının dünya görüşünü, okumalarını, hayata bakışını, duruşunu doğru analiz edip, doğru okuduğumu düşünüyorum. Açıkçası McKinsey olayına el koyacağını tahmin ediyordum. Başkan Erdoğan, hakikatlerin adamıdır, doğru bildiğinden taviz vermeyen bir liderdir. Yanlışa yanlış diyen, öz eleştiri yapabilen ve bu anlamda gerçekten de önemli adımlar atabilen cesur bir siyasetçidir… Cumhurbaşkanımız bu anlamda herkesi ters köşe yaptı âdeta! McKinsey meselesi aceleye getirilmiş bir karardı ve belli ki istişare edilmeden bu karara varılmıştı. Olabilir, yöneticiler de insandır, hata da yapabilir, yanlış karar da verebilir, burada bir beis yok. Asıl endişe veren şey nedir biliyor musunuz, aydınımız, okurumuz, yazarımız düşünmeden, analiz etmeden, siyasetçi ne yaparsa, ne söylerse taraf oluyor! Evet, hepimiz tarafız, hepimizde bu aidiyet belli miktarda olmalıdır da. Ancak gazetecinin, yazarın, düşünürün biricik görevi siyasetçinin görüşlerini ön kabulle sahiplenmek değildir tam aksine asıl görevi, siyasetçiye ufuk kazandırmak olmalıdır. Gazeteci de siyaset yaparsa bu gazeteciliği kim yapacaktır? Tanzimatla edebiyatımıza giren “Eleştiri” türünde maalesef gelişme gösteremedik. Eleştiri denince ilgili özneyi veya hadiseyi yerden yere vurup kıyasıya linç etmeyi anladık ne yazık ki. Şimdi muhalefet olan taraf her meseleye burun kıvırıp linç ederek, bu taraf da savunmada kalıp her meseleyi onayarak gazetecilik yapıyor oysa “Eleştiri” bir özneyi, nesneyi veya herhangi durumu veya hadiseyi olumlu ve olumsuz taraflarıyla gözden geçirmek demekti gerçek anlamda. Fikrî gelişme tam olarak bu şekilde sağlanabilir. E şimdi ne oldu? Bu meselede hiç düşünmeden, ön kabulle görüş bildirenler mahcup oldular! E bir düşünseydik keşke dediler mi acaba merak ediyorum. Asıl hüner siyasetçiye ufuk kazandırmaktır. Siyasetçilerin insan olduğunu, hata yapabileceklerini akılda tutarak meseleleri değerlendirmek bu kadar mı zordur? Her gazeteci, yazar birer Yusuf Has Hacip misali bir duruş sergilemelidir. Ahmet Kabaklı, Necip Fazıl Kısakürek, Osman Yüksel Serdengeçti, Nihal Atsız gibi yıldız isimleri, gazetecileri unutulmaz kılan biricik şey, hep hakikati haykırmalarıydı. Onlar siyasileri değil, siyasiler onları takip ediyor ve görüşlerinden feyiz alıyor, istifade ediyorlardı. Özellikle duayen kabul ettiğimiz yazarların meselelere “eleştiri” kabilinden yaklaşıp fikirsel anlamda görüş bildirmelerini bekliyoruz, bu milletin de, siyasetçilerin de buna ihtiyacı var. Yoksa gazetecinin, aydının, yazarın “dibek dövücünün hınk deyicisi” olmaktan öte işlevi kalmaz herhâlde. Arif ve zarif bir dille bu milleti ayırmadan, kayırmadan, kimseyi kimseye düşürmeden, millî ve yerli bir pencereden kardeşçesine bir söyleme ihtiyaç var. Bunu aydınlar yapmalıdır… O vakit ne ekonomik sıkıntılar, ne yaptırımlar bizi yıkabilir. Büyük Türk milleti beş bin yılı devirip gelmiş, üç kuruşluk dolar mı bizi devirecek? Yani…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.