Fikir ve ruh cephesinde!

A -
A +
Önceki gün gazetemizin Haber Müdürü ve yazarı Fatih Selek, “yazılı basının” akıbeti hakkında güzel ve isabetli bir yazı kaleme almıştı. Gazetenin, bundan böyle sıcak haber noktasında etkisini kaybettiğini, ayakta kalmak istiyorsa fikir, analiz, yorum ve özel dosya içerikleri ile yeni baştan kendisine çekidüzen verebileceğinden bahsediyordu ki tamamen kendilerine katıldığımı söyleyebilirim, ancak benim bu tespitlere eklemek istediğim bir husus var. Evet, yazılı basın çağın gereklerine uyum sağlamalıdır. Sıcak haber yerine düşünce ve analiz bazlı içerikler üretmelidir. Ama kimin için? Asıl sorunun kaynağı yazılı medya mıdır acaba? Okuyucunun, kalabalıkların bu meselede dahli nedir? Fikir ve ruh cephesinin, bir fetret devrine girmiş olmasının payı var mıdır kabilinden bir yığın soru takılıyor aklıma. Esasında zannımca en büyük çıkmazımız, son cümlemiz olsa gerektir zira son bir asırdır fikir ve ruh cephesinde âdeta bir imtihandayız ve bu imtihanı bir türlü geçemiyoruz. İkmale kala kala bu meseleyi artık görmezden, duymazdan geliyoruz. Oysa bu bir ödev değil, zorunluluktur ve bunu anlamakta zorlanıyoruz. Ülkede her alandaki hızlı dönüşümü, değişimi ve gelişimi gördükçe sırtımızdaki o ağır yük hafiflese de öte yandan bu sevindirici gelişmenin hemen yanı başında filizlenen bir tereddüt, bir endişe ve hüzün âdeta gönlümüzün mana kapılarını tıkırdatıyor ve bize sanki unuttuğumuz ve ihmal ettiğimiz alanların şifrelerini fısıldıyor: “Bütün savaşlardan, entrikalardan ve tuzaklardan kurtulduğunuzu sanıyorsunuz ama asıl ve en zorlu mücadele şimdi başlıyor. Fikir ve düşünce hayatı alarm veriyor!” Bir anda Nurettin Topçu, Cemil Meriç, Mümtaz Turhan, Erol Güngör ve onca düşünce adamının yıllarca mücadelesini verdikleri meseleler düşüyor aklımızın mazgallarına. Bu kıymetli mütefekkirlerin düşünceleri, binlerce istifham yığıyor önümüze. Ve Üstat Mustafa Kutlu’nun “Ya Tahammül Ya Sefer” adlı eserinde şu sarsıcı cümleleri bakınız bizlere ne söylüyor: “Cihadımız fikir ve ruh cephesinde yapılacaktır. Mektebimiz ve devletimizle, hukukumuz ve ahlakımızla, ilmimiz ve sanatımızla bizim benliğimizin mimarı olacak güzide, fedakâr bir zümrenin mektepleşmesi zamanı gelmiştir. Siyaset, ticaret, şöhret ve muvaffakiyetlerle gündelik hareket endişelerinden çok uzaklarda çalışan, sanki hayatımızın maverasında hazırlıklarını yapan bir hareket ordusunun fikir fedaileri bu davayı başarabilir...” Başarıda kalıcı olmaktır mesele. Kalıcı olmanın yegâne unsuru da yaptığınız her ne ise devamlılığı için gerekli şartları ortaya koymak, temin etmek ve zemin hazırlamaktır. Bütün başarılar, arkasından gelecek güçle ayakta durabilir, süreklilik arz eder. Bu sürekliliği sağlayacak olan da fikir ve ruh cephesinde yapılacak fetih hareketleridir. Son on yılda ülkemizde meydana gelen bu kadar değişiklik için  “Anadolu’nun yeniden fethi” demek de mümkün aslında. Kıymetli ozanımız Uğur Işılak, yaklaşık 17 yıl önce “Haydi Anadolu” türküsünü haykırırken, böylesine bir hareketi ve bereketi kimseler beklemiyordu. Bu süre zarfında bu büyük gelişme bütün sahalarda meyvelerini verdi lakin fikir ve ruh cephesinde Anadolu bir türlü bu sıkıcı kıştan çıkamadı, çıkamıyor! Bu mücadele asıl fikir ve ruh cephesinde kazanılırsa bu “Büyük Türkiye” hamlesi kalıcı olacaktır. Aksi hâlde Tanzimat’tan beri yapılan diğer yenilik hareketleri gibi bu değişim ve gelişim hareketini de aynı akıbet bekliyor olmasın? Hasılı yazılı basın, bu fikir ve ruh cephesindeki imtihandan geçersek rahatlayacaktır zira gazeteyi haber yanında fikrî ihtiyaçlarına da cevap arayan bir okuyucu kitlesi sahiplenecektir...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.