Gence’de zamanın izinde

A -
A +
Yazacağım yeni roman çalışması için günlerdir Azerbaycan’dayım.
Tarihî romanların en büyük zorluğu hiç şüphesiz roman kahramanlarının hayat hikâyelerine yalan yanlış karıştırmadan doğru bir şekilde ulaşmaktır. Yazacağım romanın konusu Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin ilk nazırı ve başbakanı hukukçu, büyük dava adamı Nesip Yusufbeyli ve refikası Şefika Hanım'ın çalkantılı hayatları ve etraflarında dönen tali mevzular olunca kardeş ülkeye gittim.
Azerbaycan milletvekili, kardeşim ve can dostum Ganire Paşayeva ben gitmeden bütün ön çalışmaları yapmıştı bile. Önce Nesip Bey'in doğduğu ve büyüdüğü, Azerbaycan’ın ikinci büyük şehri Gence’ye gittik. Gence, Bursa’ya çok benziyor. Çınarlarıyla, tarihî ve manevi dokusuyla kadim bir Türk şehri. Bursa’dan tek farkı Gence yüksek binalara kurban verilmemiş ve şehir baştan ayağa yatay mimari ile inşa edilmiş. Binalarda kullanılan taş, bölgeye mahsus ve binalar âdeta dantel gibi işlenmiş.
Gence’deki Hanbağı adlı tarihî park, Gence Hanı Cevat Han'dan beri kuş seslerine ev sahipliği yapıyor. Cumhuriyet Müzesi ve ilk meclis binası asırlara meydan okuyor ve her iki bina da Atatürk Caddesi'nde!
Türk edebiyatının büyük şairi Genceli Nizami’nin türbesi de burada. “İmamzade İbrahim ibni Bakır” türbesi restore edilmiş önemli tarihî yapılardan birisi.
Gence’de önce ‘Bilimler Akademisini ziyaret ediyoruz. Akademinin rektörü Prof. Dr. Fuad Aliyev, Gence milletvekili ve rektör yardımcısı Doç. Dr. Pervin Kerimzade ve Tovuz milletvekili Dr. Ganire Paşayeva ile Gence tarihi ve ilk Azerbaycan Cumhuriyeti üzerine sohbet ediyoruz. Bu kıymetli hocalardan çok önemli bilgiler alıyoruz. Rektör Bey gerçekten çok mütevazı ve geçmişine sahip çıkan bir münevver.
İlk Azerbaycan meclisi ve hükûmeti 1918 yılında Gence’de kurulmuş. Bu hükûmeti kuran aydınlar Kafkasya’da ‘Türk milliyetçiliğinin’ tohumlarını atan kimselerdi. Bunlardan birisi de Nesip Bey idi. Ganire Hanım, Pervin Hanım ve asistanı Elnur Bey ile Nesip Bey'in doğduğu, büyüdüğü ve başbakan olduğu o tarihî konağa gidiyoruz. O iki asırlık evde Nesip Bey'in akrabaları yaşıyor. Neredeyse bütün akrabaları ve tanıdıkları toplanmış bizleri bekliyorlardı.
Türkiye’den bir konuğun ilk kez bu evi ziyaret etmesi onları çok mutlu ettiği gibi çok hüzünlendirdiğini de müşahede ettim. Bu evin bahçe kapısından içeri girerken aslında hislerimin de bir deneyini yapıyorum zira başladığım romanda bu avluyu muhayyilemdeki tasavvurla tasvir ve tahlil etmiştim. Acaba ne kadarını tahmin etmiştim?
Kapıdan avluya heyecanla giriyorum. Aman Allahım! İşte o beyaz güller, rengârenk çiçekler, o huzur ve serinlik! Çok büyük oranda mekânı doğru tasvir etmişim. Ailenin en büyüğü olan Rıfat Bey, Nesip Bey'i çocukken tanımış, eşi Şefika Hanım'ı ve o dönemi iyi hatırlıyor. Nesip Bey'in başbakan iken misafir kabul ettiği mekândaki bütün eşyalar yerli yerinde duruyor. Şefika Hanım'ın Kırım’dan getirdiği porselen takımlar hâlâ duruyor.
"Ey insan, eşyaya tamah etme, bak insan geçip giderken eşya burada kalıyor" diye iç geçiriyorum. Elçin Bey, eski bir gazeteci ve Türkiye’de bulunmuş. Türkiye gazetesi için ‘Milliyetçi gazete’ ifadesini kullanıyor ve merhum Enver Ören Ağabey'imizi sitayişle yâd ediyor, duygulanıyorum...
Bu ev tarih kokuyor, tarih anlatıyor, tarihe şahitlik ediyor.
Nesip Yusufbeyli çok ilginç bir şahsiyet. Aynı zamanda Türk dünyasının da ilk başbakanı! Babası gence eşrafından tanınan bir avukat. Hâli vakti yerinde bir aile. Ancak Nesip Bey elindeki bütün paraları devamlı suretle devlete harcar! Öyle ki ailesine ait yüzlerce dekarlık arazileri sattırmıştır. Bundan dolayı devamlı surette parasızdır.
Bakü’de başbakanlık yaptığı günlerde yine babasından para ister! Babası kendisine şunları söyler:
“Öğrenci oldun pul istedin, avukat oldun pul istedin, nazır oldun pul istedin, tamam dedim. Oğlum şimdi başbakan oldun benden yine pul istersin!"
Rıfat Bey, Nesip Bey'in başbakanlık yaptığı dönemde şahit olduğu bir anekdotu anlatıyor:
“Nesip Bey Başbakan iken Gence’ye geldi. Geldiği araba evin önünde beklerken kız kardeşi bir iki sokak ötedeki sebze pazarına giderken şoförden yardım ister. Yolda Nesip Bey görür ve kardeşini arabadan indirerek şunu söyler:
-Sen, kardeşim de olsan devletin makam aracına binemezsin!"
İşte Nesip Yusufbeyli’nin romanımıza konu olmasının sebebi sıra dışı, numune bir kişilik olmasıdır...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.