İroni!

A -
A +
Ülkemiz her türlü ironinin zirve yaptığı bir ülke yazık ki! Ağacı ve çevreyi çok sevdiğini söyleyen ve bunun için sürekli olarak partizanca eylemlerde bulunan ana muhalefetin neredeyse istisnalar hariç bütün belediyelerinde çok büyük orman kıyımlarının ve çevre katliamının yapılıyor oluşu ne büyük tezattır. Geçen gün seyahatim sırasında tatil beldelerinin birinde Didim’in Akbük beldesinde denize sıfır yoldan ilerliyoruz. Tabiri caizse yol, keçi yolu…  Tek araba geçecek şekilde toprak yola gelişigüzel asfalt dökülmüş. Dönemeçli bu yolda ilerlemek ne kadar da zor! Ormana yakın tarafta yolu genişletmek, yolu duble yapma imkânı mevcut aslında. Ancak yapılmamış! Bunu sürekli orada yaşayan Yaşar Amca'ya soruyorum. "Efendim, ağaçlara kıyamadıkları için yolu açmıyorlar" diyor.  Bu tuhaf keçi yolundan ilerlerken tepelik ormandaki imar manzaraları dudak uçuklatıyor. Neredeyse güzelim orman tamamen site imarına açılmış, orman yok edilmek üzere! Dağ taş site olmuş. Sıkı durunuz… Muğla’nın Milas ilesine bağlı Bozbük beldesine doğru ilerlerken bu keçi yolunu ortasından tam ikiye ayıran bir ağaç var! Bu tabiat sever, bu ağaçları çok seven belediyeler kıyamamışlar bu ağacı kesmeye! Doğal olarak bir katledilen ormana bir de bu keçi yolunu bölen ağaca bakıyorum. İroni tam olarak bu olsa gerek diyorum… Bitmedi… Şehirde ne peyzaj namına ne de estetik namına bir çalışma göremediğim hâlde yol kenarlarındaki panolarda ne kadar çok çalıştıklarını anlatan reklamları var belediyenin… Bu coğrafya bütün bunları hak ediyor mu? Elbette hayır. Açık ve net söylüyorum, buralarda belediyecilik çok başarısız! İzmir’den geçerken oto yol kenarlarında uçuşan çöpler, pet şişeler utanç verici. Zaten şehirde temiz oksijen almak mümkün değil gibi. Bu şehir neden böyle ağır kokuyor acaba? Neden böyle çarpık ve düzensiz şehirleşmiş? İzmir’in dağlarında çiçek filan göremiyorum. Oysa bu coğrafyalar nazlı bir gelin gibi süslenmeliydi. Zakkumlar, begonviller, oya ağaçları bir renk cümbüşüyle ağırlamalıydı gelenleri. Şehirde tiksindiren ağır kokular değil, çiçek kokuları karşılamalıydı bizleri! Kültür ve medeniyet öyle lafla olmuyor işte. Önce buna inanacak ve içselleştireceksiniz. Osmanlının ve Selçuklunun kültür ve medeniyet mirasından feyiz almıyorsan bari git çok sevdiğin Batı'nın kültür ve medeniyetinden feyiz al da şu şehirleri rahata kavuştur! Bu güzelim beldeler bu kaosu, bu çirkinliği, bu sığlığı, bu keşmekeşi, bu kirliliği hak etmiyor… Sonra yaşadığımız şehre, Kocaeli’ye geliyoruz. Yanımızda Gaziantep’te yaşayan 13 yaşındaki yeğenim Efe var. Efe, bu şehri ağzı açık seyrediyor. Durmadan ne kadar temiz ne kadar güzel ne kadar estetik ne kadar yeşil, diyor çocuk. Kendisini Kartepe ilçesindeki Ormanya’ya götürüyorum. Burada Yüzüklerin Efendisi adlı filmdeki Hobbit evleri, yaban hayvanları, botanik bahçeleri, mesire alanları, adım başı buz gibi suların aktığı musluklar, yemyeşil bir orman karşılıyor bizleri. Bu da ne? Havada muhteşem bir koku var! Bu koku, melisa, ıhlamur, defne, lustrum mu acaba diye soruyoruz birbirimize. Kaynağını bulamasak da bu koku bizleri mutlu ediyor. Yirmi yıl önce ana muhalefetten alınan bu şehir belediyecilikte zirve yaptı. Özellikle İbrahim Karaosmanoğlu zamanında atılan dev adımlarla Kocaeli Türkiye’nin en temiz, altyapısı en güçlü, estetikte en ışıltılı şehri oldu. Kocaeli, bugün hem sanayide hem de estetik ve güzellikte önde yürüyor… Hasılı bir yandan Türkiye’nin sanayi şehrini, bir yandan turizm şehirlerini estetik ve temizlikte kıyaslamamız da tam bir ironi olsa gerek! Bu bile bizlere çok şey anlatmıyor mu?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.