Kalmadı tesellisi…

A -
A +

İşte çok sevdiğimiz bahar ayı da bitti…

Hatta zaman haziranın yarısına dayandı. Yazı da tüketmek üzereyiz. Kimimiz çalışıp çabalamaktan bunun farkında bile değiliz. Öylesine dünya telaşında öylesine para kazanma hırsı içindeyiz... Kazanalım, bunda ne var diyenleri duyar gibiyim. Hayatı idame ettirmek için elbette para kazanacaksın bunda hiçbir sorun yok ama… Bu hırs öyle bir ihtirasa yol açmış ki gözlerimiz hiçbir şeyi görmüyor. Ne ahlak ne dürüstlük ne vicdan ne merhamet kalmış!..

Kimileri için para kazandığı, parasına para kattığı her türlü fiil her türlü araç mubah… Öyle ki büyük bir iştahla milletin sofrasından yiyecek, cüzdanından para, hayatından huzur ve mutluluk çalıyor… Ahilik töresinden elinde hiçbir şey kalmamış… Yitirmiş bütün ulvi değerleri, unutmuş atalar töresini, bitirmiş mana iklimini! Bütün bunları hayatından çıkardıktan sonra para kazanması daha zevkli olmuş sanki! Bir koyuyor, yüz kaldırıyor, iki veriyor bin kazanıyor zira…

Toplum, özellikle yoksul halk kesimleri, toplumun orta tabakası iki yakasını bir araya getiremezken günbegün her anlamda maddeten erirken bu kesim alabildiğine enleşiyor, genleşiyor… Her yer dar geliyor artık, nefis daha fazlasını istiyor her defasında…

Bir mağazada alışveriş yaparken bir şey dikkatimi çekiyor. Kadın, varlıklarını her geçen gün katlayan kocasının parasıyla mağazanın en pahalı ürünlerini birer birer indirip sepete atıyor. Yanında gün boyu ayakta işini yapan genç kıza durmadan giydiklerinin fiyatlarını soruyor, talimat yağdırıyor! Genç kız bu fiyatları söylerken acaba içinden ne geçiriyor? Kadının giydiği elbise bir asgari ücretlinin maaşının bir buçuk katı! Bu genç kız bu elbiseyi daha doğrusu bu çaputu alabilmek için yemeyecek, içmeyecek, tam bir buçuk ay çalışacak!

Bu fark, insanlar arasındaki bu ekonomik uçurum korkunç bir şey!

Yurdum insanının ekserisi kıt kanaat geçindiği hâlde şükreden bir millet. Ancak her geçen gün gün sofrasından, cüzdanından ve hayatından çalınan şükrü de tükenmek üzere! İnsanlar geçinemiyor artık!

İstanbul’da bir ev satın alabilmek için sabit gelirli bir insanın ortalama yüz yıl yaşaması ve yemeden içmeden para biriktirmesi lazım. Ayağı yeri basmayan dört duvarı taştan ve betondan âdeta havada asılı olan bu bir nevi katlı mezarlıkları andıran evimsi şeylerin fiyatlarını hiçbir Allah’ın kulu demirin, çimentonun zamlanmasıyla açıklamasın! Öyleyse Sivas’taki ev niye ucuz? Sivas’ta demir ve çimento kullanılmıyor mu? Şimdi de birileri günün tabiriyle lokasyon-mokasyon diyecek biliyorum. Hadi iki bilemediniz üç-dört katı fazla olsun ama yine yanına yaklaşılamıyor!

Bilmem ne markasında fiyatı düşük olan bir ceket neden fi markasında on katı daha pahalı? Kumaş aynı kumaş, model aynı model! Patates bile bu örnekten nasibini alıyor! Marketine göre fiyatı değişiyor patatesin! Serbest piyasa ekonomisi denen bu ucubeyi bir an evvel noktalamak ve bu ülke insanının nefes almasını sağlamak bu kadar mı zor?

Yazarı, gazetecisi, siyasetçisi, sosyal bilimcisi bu gerçeği görün artık!.. Özellikle büyük şehirlerde çok ciddi ahlaki erozyonlar yaşanıyor! Hiç tanımadıkları insanlarla kirayı paylaşmak için aynı evde yaşayan aileler var… Ailesinden, evinden kopup geldiği şehirde ekonomik nedenlerle okulunu bırakan öğrenciler var… Boşanan insanlar var…

Hâl böyle iken kim görebilir bahar aylarının hızla yanı başımızdan geçip gittiğini? Kim duyabilir ömür yapraklarının hızla düştüğünü? Kim fark edebilir hazan mevsiminin kapıda olduğunu?

Hasılı bunca hüznün içinde "Kalmadı tesellisi ne baharın ne yazın..." dediğinizi duyar gibiyim. Öyle galiba!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.