Nasıl marka olunur?

A -
A +
Elpa Grup Yönetim Kurulu Başkanı Murat İnce ile sohbet ederken söz döndü dolaştı markalaşmaya geldi. İnce, "Markalaşma hem zor hem kolay" diye başladı söze. Grup şirketlerinden biri olan Cesar's ile ilgili bir sözdü bu söz. "Yurt dışında bize rehberlik eden bir sistem olsa, birçok mağaza açar ve marka olurduk ama yok" dedi biraz sitemkâr bir ifadeyle.
İnce'nin anlattığına göre Türk şirketlerinin yurt dışında karşılaştıkları problemlerin en başında şunlar geliyor:
1- O ülkenin kanunlarını bilmiyorlar.
2- Hangi noktaların mağaza açmaya müsait olduğunu tespit edemiyorlar.  
3- İstihdam konusunda sıkıntı çekiyorlar.
Bu üç şey en sık yaşanan problem. Türk işletmesi o ülkenin kanunları bilmediği için satıştan kiraya kadar yaptığı sözleşmeler başını ağrıtıyor.
Caddenin bu tarafına açılan mağaza müşteri kaynıyor, öbür tarafına açan sinek avlıyor. Semtten semte, şehirden şehre de fark ediyor tabii.
İstihdam konusu baştan başa problem zaten. Mağaza sahibi anlayamadığı ya da anlaşamadığı bir personele sahipse yandı. İşler yavaşlıyor. Müşteri memnuniyeti diye bir şey kalmıyor. Hele anlaşılamayan personel sayısı iki, üç olmuşsa yandı gülüm keten helva.
Dışa açılmak, rekabet şartlarını yerine getirmek ve marka olmak için çırpınan firmalara devletin destek olması gerekiyor. İlk adımı güven içinde atmaları için şart bu destek. İşletmeler bu desteği alsın ki, yurt dışında daha fazla Türk firması görelim.

Verilen destekler de var

Türkiye'nin son senelerde kendini yenilediği, birçok değişim yaşadığı inkâr edilmez bir gerçek. İşletmelere istihdamyatırımAr-Geİnovasyon desteği veriliyor. Yurt dışı fuarlara iştirak eden firmaların harcamaları karşılanıyor.
Elçiliklerimiz eskisi gibi Türkiye'yi kokteylden kokteyle tanıtan monşerlerden arındırıldı. Türkiye'nin tanıtımı için sokağa inen, firmaları ziyaret eden ve vatandaşını bilgilendiren kurum haline geldi çoğu. Da... yetmez. Müteşebbislere daha fazla yol gösterici olmaları, bunun için de iyi piyasa araştırması yapmaları gerekiyor.


Çiftçinin çilesi

Türk çiftçisinin durumunu hiç düşündünüz mü? Türkiye'de ekim dikim yapan kişiye denmez çiftçi! Gübre almak için şehre inen, ilaç temini için kapı kapı dolaşan, üründe herhangi bir hastalık söz konusu olduğunda ziraat mühendisi için koşturan, ürününü hasat eden, depolayan, satan ve sattığı ürünün bedelini tahsil etmek için göbeği çatlayan kişidir çiftçi. Ayrıca her işini iki misli maliyetle yapar!
Hayvancılıkla ilgilenenlerin durumu da üç aşağı beş yukarı aynı!

Elin adamı nasıl yapıyor?

Avrupa'da ülkenin en zenginleri çiftçiler. En rahatları yine onlar. Nasıl oluyor peki bu? Kooperatifleri sayesinde oluyor. Kooperatif tohum, gübre, ilaç, depolama ve satış konusunda her türlü hizmeti veriyor. Çiftçiye bir tek ürünü ekmek ve sulamak kalıyor.
Peynir üreten fabrika mesela: Sütünü kooperatif veriyor. Standardı kooperatif koyuyor. Kalite denetimini kooperatif yapıyor. Ürün satışa hazır oldu mu kooperatif gelip alıyor ve gidiyor.

Tire Süt Kooperatifi örneği

Tireli sütçüler birleşip bir kooperatif kurdular. Üç, beş derken 2 binden fazla ortağa ulaştı ve 270 personele sahip bir işletme oldu.
Tire Süt Kooperatifi hizmetlerini şu üç başlık altında topluyor ki, daha iyisi can sağlığı:
1- Kooperatif ortaklarına üretim yapmalarını sağlayıcı tüm girdileri kaliteli ve en ekonomik şartlarda temin ediyoruz.
2- Ortakların kaliteli üretim yapmalarını sağlayıcı her türlü tedbiri alıyoruz.
3- Üreticinin ürününü en iyi şekilde işleyip pazarlamasını ve daha fazla kazanmasını sağlıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.