Orta Gelir Tuzağıneden tehlikeli?

A -
A +
Kişi başına düşen milli gelir iki bin dolar ise o ülkenin insanları sadece bisiklet sahibi olmayı düşünürler. Hayali az olan insanları idare etmek kolaydır. Fakat kişi başına düşen milli gelir on bin dolar oldu mu, insanları zapt edene aşk olsun. Tatil isterler... Otomobil isterler... Rezidans isterler... Seyahat isterler... Temiz çevre isterler... Demokrasi isterler. Din ve vicdan özgürlüğü isterler. İster oğlu isterler.Zurnanın zırt dediği yer burası işte. Kişi başına düşen milli gelir on bin dolar oldu mu, toplumda kontrolden çıkma durumu baş gösteriyor. Orta Gelir Tuzağı denilen durum bu. Riskli!Vatandaşın çoğalan taleplerini karşılamak için on bin dolar sınırını en kısa zamanda aşmak lazım. Aştın aştın, aşamadın yandı gülüm keten helva! Toplumda kıpraşmalar başlar. Homurdanmalar artar. Gömlek dar gelir insanlara!Hükümetler ne kadar "Biraz sabırlı olun" dese de para etmez. Kimse kulak asmaz bu söze. "Daha" der toplum. Bisikletle, elma şekeriyle kandıramazsın onları. İsterler. "Daha" derler. "Daha. Daha!"Türkiye senelerdir on bin dolarda demir atmış vaziyette. Aşamayınca homurtular yükseldi. Bunun bir tek çaresi var, o da; kişi başına düşen milli geliri yukarılara çekmek!

Gibi görünmek
AB, İMFDünya Bankası, Nato, Cento, OECD, Unesco, C-20, 7'inci Çerçeve Programı hepsine üye. Bir tek AB'ye tam üye olamadı. Şanghay İşbirliği Örgütü var tabii. Onlara da olsun da başı göğe ersin.Bu üyelik tutkusu, daha doğrusu hastalığı nedir acaba? Bu kurumlara üye olmanın bedeli çok yüksek ha, onu da söyleyeyim. Elin adamı çok para ödüyor ama karşılığında nemalanıyor. Bu tür organizasyonlara üye olanlar kredi alayım, bilgi temin edeyim, prestijinden faydalanayım diye üye oluyor; Türkiye hariç! Bizimkisi menfaatsiz üye! Yedinci Kalkınma Programına üye. Bir dünyanın aidatını ödüyor. Verdiği üyelik bedeli kadar bile nemalanamıyor. İMF'ye üye. Gören de o kuruma sövüp saymak için üye olmuş sanır. Başka zaman ismini dahi ağzına almıyor!
Küçük ortağın var,Büyük ortağın yok!
Vatandaş seçimde diyeceğini dedi: Uzlaşın. Dört parti seçmenin bu sözünü emir telakki etti ve uzlaşma yolu arıyorlar. Uzlaşmamaları için hiç bir neden yok, yeterki samimi olsunlar.Seçimden birinci parti olarak çıkan Ak Parti, koalisyon görüşmelerini başlattı. Koalisyon ortağı olması muhtemel CHP ve MHP'nin şartları var; Ak Parti'nin yok. Bir tek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın  "Ak Parti'nin ortak olacağı parti geçmişe takılıp kalmasın" sözü var sadece.Koalisyon çalışmaları henüz "peşrev" faslını yaşıyor. Bir şey demek için çok erken ama "Güven" ve "Dürüstlük" üzerine gittiğini söylemek mümkün. En azından görüntü o! Partilerin "Samimi" olması şart bir kere. Yapacağı ve yapamayacaklarını bugünden belirlemesi ve ona göre hareket etmesi gerekiyor. Şayet koalisyon kurulacaksa ortağına güvenmeli. Güvenmeyeceği partiyle ortak olmasının âlemi yok.  Ak Parti'nin "Şartım ve kırmızı çizgim yok" demesi yetmiyor. Ortak namzeti partinin şartlarını iyi okuması ve ülkenin geleceği için hayırlı olanını kabul etmesi de gerekiyor.
Marka yok mu? Var!
Şişecam, Kalebodur, Vitra, Ülker, Turkcell, Beko, Vestel, Mavi, Koton gibi markalar Türkiye'nin yüz akı. Ayrıca Türk müteahhitler var; kalite, sürat ve yetenekleri ile kendilerini ispat etmiş.Fakat bunlar yetmez. İki yönden yetmez. Sayıları az onun için yetmez. İkincisi de elde ettikleri katma değer çok düşük. Bu markaları "Google" ile ya da "Iphone" ya da "Samsung" ile yan yana getirin hele bir. Biri beş kazanıyor, öbürü beş yüz. Yeni kurulacak hükümetin kayıkçı kavgası yapmak yerine "Ülkenin marka sayısını nasıl arttırırım" diye düşünmesi ve "Sanayicimin katma değeri yüksek ürün üretmesini nasıl sağlarım"a kafa yorması lazım.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.