Modern Küresel Devlet/ler Düzeni

A -
A +
Üçüncü milenyumun başında, dünyamız derin insanlık trajedilerine tanık olmaktadır. Bu trajediler, modern tarihin sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmişlik iddialarına eşlik eden bir 'medeniyet' vasatında gerçekleşmektedir. Tüm boyutları ile moderniteyi inşa eden kurumsal aklın iddialarını ve özüne dair tüm argümanlarını yok eden paradoksal bir insanlık durumu ortaya çıkmıştır. Düzçizgisel modern tarih tasavvurunun anlamsızlığını ifşa eden bir tarihî durum oluşmuştur.
Modern küresel devlet/ler düzeninin dayandığı paradigma, ontolojik anlamda evren tasavvurundan insan, birey ve toplum tasavvuruna kadar belirli bir düşünsel çerçeve öngörmekte ve pratikler üretmektedir. Modern devlet algısının kurucu ismi olarak kabul edilen Thomas Hobbes, devleti 'şiddet, güç, iktidar, korku ve ihlal' kavramları ile tanımlamaktadır. Söz konusu paradigmanın üretmiş olduğu 'modern devlet' kuramı ve pratiği, bütün hegemonik talepkârlığı ile varlığını meşrulaştıracak 'kavramsal enstrümanlar' oluşturmaktadır.
Bu düzende, sömürgecilik döneminin kaba sömürü enstrümanları yerini, bugün daha rafine sömürü ve işgal yöntemlerine bırakmıştır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu durum, 'yeni sömürgecilik' olarak isimlendirilmektedir. Burada söz konusu enstrümanların dayandığı temel kavram 'hegemonyadır'. Sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve hukuksal alanlarda 'emperyal devletler' ile diğerleri arasında 'bağımlılık/bağlılık' oluşturan bir hegemonik ilişki biçimi ortaya çıkmıştır.
Çatışan çıkarlar arasında üstünlüğü temin edebilmenin birtakım araçları bulunmaktadır. Söz konusu çatışmada, 'evrensel insan hakları ve demokrasi' karşıtlığın pozitif boyutunu teşkil ederken, 'terör, terörizm' negatif boyutunu oluşturmaktadır. Hegemonyanın meşruiyet zeminini kuran ve derinleşmesine imkân sağlayan bu 'kavramsal çatışma', amaca hizmet edici nitelikte elverişli bir alan açmaktadır. Deyim yerindeyse, kavramsal çatışmalar üzerinden iktidar mücadelesi sürdürülmektedir. Bu yapının üretiminde söz sahibi olan devlet/ler iktidarı, kendi hegemonik alanını, uluslarüstü düzlemde kurumsallaştırma imkanına kavuşmaktadır.
Bu küresel düzen, ötekileştirme, terör yaftalaması, korku hegemonyası (İslamofobia gibi), üstün ırk, ben-merkezcilik, batı-merkezcilik, sistematik şiddet uygulamaları, sekteryanizm, soykırım ve diğer birçok aracı devreye sokmaktadır. Söz konusu kavramsal aygıtlar, fiziki sınırlarını kıtalararası biçimde aşan küresel hegemonik güçlerin bir nevi koruma kalkanı olarak ortaya çıkmaktadır. Ulusal ve uluslarüstü düzlemde yürürlüğü söz konusu olan düzenlemelerin, anlaşmaların ve kurumsal örgütlenmelerin şekli varlığı, ahlaki ve vicdani kaygısı olmayan bu düzenin insanlık dışı pratiğine engel teşkil etmemektedir.
Bu küresel düzende 'uluslararası topluluğa' uluslarüstü yapılara sahip örgütler (Dünya Sağlık Örgütü vd.) ve küresel şirketler de dahil olmuştur. Küreselleşme ile birlikte ekonomik ilişkiler, uluslararası sistemin temel belirleyicisi hâline gelmiştir. Çağımızda mali piyasaların devletlerin kontrolünden çıktığı görülmektedir. Modern çağın baş aktörü olan devlet, artık sahneyi en az kendisi kadar etkili başka aktörlerle paylaşmak durumunda kalmıştır. Buna göre maddi temeli zayıflayan, egemenlik gücünü ve politik niteliğini yitiren devlet, mega şirketlerin güvenlik birimlerine dönüşmüştür. Piramide benzeyen ulusötesi siyasal yapının tepesinde G8 ülkeleri ve bu ülkelerin ekonomik, askerî ve kültürel örgütleri yer alırken, ikinci sırada ulusötesi şirket kapitalizm ağları, ulus devletler ve uluslararası sivil toplum örgütleri yer almaktadır.
Emperyal hegemonyanın çıkar ilişkilerini gözetme ve himaye etme güdüsü, sistematik devlet şiddetinden, insan hakları ihlallerine ve devlet terörüne kadar trajedileri mazur görmektedir ve göstermektedir. Bu trajedilerin tekerrürünü önlemek adına kolektif aklın neticesi olarak ortaya çıkan kavramların içeriksizleştirilmesine ve kurumların (BM) itibarsızlaşmasına tanık olmaktayız.
Bu küresel düzende 'duygu ve duyarlılık kaybının' global ölçekte tüm insanlığı sardığı müşahede edilmektedir. Şiddeti sıradanlaştırmaya ve kanıksatmaya dönük medyatik araçlar ile global duyarsızlığın üretildiği bu dünya düzeninde tüm değerleri ile insanlık, mutlu azınlığın bitimsiz hırslarına kurban edilmiştir. İnsani duyarlılığın kalbi merhamettir. Dünya barışı da metafiziği merhamet üzerine kurulu bir dünya düzeni inşası ile mümkündür..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.