YÖK Tartışmalarında Düzlem Sorunu

A -
A +

Cumhuriyet tarihinde Türk yükseköğretimi, sosyal ve iktisadi bedeli oldukça ağır ve travmatik müdahalelere maruz kalmıştır. Sivil ya da askeri müdahaleler neticesinde yaşanan sosyolojik kırılmalarla Yükseköğretim alanında yapısal dönüşümler/düzenlemeler gerçekleşmiştir. Hafızamızı canlandırmak adına bu düzenlemeleri kaydedecek olursak; 1933 tarih ve 2252 sayılı Üniversite Kanunu; 1946 tarih ve 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu; 1960 tarih ve 115 sayılı Kanun; 1973 tarih ve 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu; ve 1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu.

Askeri darbe neticesinde 3 Kasım 1981 tarihinde kurulan Yükseköğretim Kurulu (YÖK), kurulduğu günden bu yana kurumsal meşruiyet sorgulamalarının odağı haline gelmiştir. Kurula yönelik oluşturulan retoriksel negatif imaj, Türk Yükseköğretimine dair olgusal gerçekliği esir almıştır. Vülgarize edilmiş algısal ifadeler ve imajlar üzerinden YÖK'e dair ön/yargılarda bulunmak moda olmuştur. Kurula yönelik eleştirelliğin kışkırtıcı şehveti, eleştirilerin yükseköğretime ilişkin sorunlara yüzeysel bir aşinalık düzeyinde kalmasına yol açmıştır. Yükseköğretimin bütün meselelerinin 'YÖK'ün lağvedilmesi' ile çözümlenebileceği şeklindeki beyanatlar kışkırtıcı söylem ekonomisinin bir parçası olmuştur.

Hatta 'lağvedilme söyleminin', bizatihi Kurulu temsil eden makam tarafından da dillendirildiğine tanık olunmuştur. Temsil edilen kamu kurumunun/kamu hizmetinin gereksizliğine olan inancın dışavurumu, temsili uhdesinde bulunduran ile temsil olunan arasında paradoksal bir durum oluşturmuştur.

Yükseköğretimin bir kurul marifetiyle tanzim ve yönetilmesi yönündeki politika, ilk kez 1973 yılında 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu (4. madde) ile gerçeklik kazanmıştır. Ancak Anayasa mahkemesi tarafından bu maddenin iptal edilmesi, yükseköğretimin bir üst-kurulun himayesinde yapılanması politikasını akamete uğratmıştır. Yaklaşık sekiz yıl sonra 2547 sayılı yasa ile söz konusu yükseköğretim politikası, YÖK'ün kuruluşu ile hayat bulmuştur. Böylece, apolitik ve militer bir ruhun egemen olduğu olağanüstü siyasi bağlamda YÖK'ün ikinci doğumu gerçekleşmiştir. Kırılgan demokrasi tarihimizde bu müdahalenin vesayetçi amaçlarına hizmet etmesi saiki, YÖK'ü meşruiyet tartışmalarının merkezine taşımıştır. Nitekim kendisine biçilen misyon çerçevesinde ve egemen olan yönetim anlayışı doğrultusunda YÖK, zaman zaman vesayetçi uygulamaların aktörü de olmuştur.

Bütün bunlara rağmen kamu erkini deruhte edip icra eden kamu kurumlarının, içinde doğdukları ortam, kendisine yüklenen asli misyon ve yöneticilerinin ideolojik koşullanmışlıkları ile ortaya koydukları anti-demokratik uygulamalardan bağımsız olarak da değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu meyanda ilgili Kurulun üstlendiği ve icra ettiği işlevin rasyonelliği ve Kurulu yöneten aklın rasyonalitesi açısından performans değerlendirmesi yapılmalıdır.

Kamu kurumlarının ilgili kamu hizmetinin etkin ve rasyonel biçimde yürütülüp yürütülmediği üzerinden tartışma konusu yapılması daha anlamlıdır. Kurumlar, tarihsel geçmişi ile birlikte kendi kurumsal geleneğini ve kültürünü üretebilir. İçine doğduğu apolitik tarihsel bağlamdan ötürü, bir 'kurumun lağvedilmesi' ve/ya 'isminin değiştirilmesi' yönündeki yaklaşımlar sathilik arz etmektedir. Zira kurumlar kendi varoluşsal hakikatlerini, kurumu yöneten aklın perspektif ve vizyonu ile ete kemiğe büründürürler. Örneğin, yönetsel biçim ve kültüre ilişkin bazı sorunlar (özgürlük sorunu vs.), yeni bir kültürel iklim oluşturma çabası ile çözülebilir. Kuşkusuz bu noktada Kurulu yöneten aklın bizatihi restore edici zihinsel ve yönetsel tutum ve vizyonu sahici bir dönüşümün asli öznesidir.

Son on yılda yaşanan hızlı büyüme trendi, yükseköğretimin daha etkin bir biçimde yönetimi açısından gerekli olan restorasyonlar üzerine odaklanmayı gerekli kılmaktadır. Nitekim, cari yasanın yürürlüğe girdiği tarihte 19 devlet üniversitesi bulunurken, bugün yükseköğretim sistemimizde 104'ü devlet ve 72'si vakıf olmak üzere 176 üniversite, yükseköğretim hizmeti sunmaktadır. 1980 yılında yaklaşık %6 olan yükseköğretimde brüt okullaşma oranı, bugün %70'i aşmış bulunmaktadır. O yüzden yükseköğretimin temel meselelerini, bağlam dışına taşıyan meşruiyet tartışmaları bir düzlem sorunu ile mualleldir. Anlamlı bir tartışma zeminine katkı sağlamak adına, yükseköğretime dair görüşlerimizi aktarmayı sürdüreceğiz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.