Yükseköğretim Politikası

A -
A +

Son on yılda üniversite sayısının ve yükseköğretim alanında okullaşma oranının artışı, yükseköğretimin sorunlarını daha sahici bir düzlemde tartışmayı zorunlu kılmaktadır. Yükseköğretimi yöneten ve koordine eden Kurulun (YÖK) varlığı ve meşruiyeti üzerinden yapılan derinliksiz tartışmalar, meselelere odaklanmada soruna ve sathiliğe yol açmaktadır. Zira herhangi bir kurumsal yapının işleyişi, verimliliği ve potansiyeli açısından sorunlu olmasının, bir varlık ve meşruiyet sorunu olarak gündemde tutulması doğru değildir. Bugün Türkiye'de üniversite sorununu özgürlük, özerklik ve laiklik kavramları üzerinden tartışmanın sahici bir temeli yoktur.
Devletin demokratik standardı ve genel siyasal iklimi kamu kurumlarının kurumsal kültür ve reflekslerini tayin edici niteliktedir. Kuruluşunda bir vesayet aracı olarak varlığı Anayasal sistem bünyesinde tasarlanan YÖK'ün ülkenin demokratikleşme/normalleşme sürecine koşut olarak kurumsal vizyonunu dönüştürdüğü söylenebilir. Bu süreçte YÖK, yükseköğretim alanında kendiliğinden restoratif bir misyon üstlenmiştir. Olağanüstü dönemler açısından en temel mesele olan akademik özgürlük ve özerklik sorunu artık yerini başka sorun alanlarına bırakmıştır. Demokrasi, özerklik ve özgürlük tartışmaları, demokratik devlet yapısının güçlenmesi ile birlikte görece anlamını yitirmiştir.
Bugün yükseköğretimin temel sorun alanlarını, 'verimlilik, şeffaflık, hesap verebilirlik ve kalite' meseleleri oluşturmaktadır. Dünyada birçok gelişmiş ülkede saygın üniversiteler finans sorunu yaşamalarına rağmen, Türkiye'de kamu üniversitelerinin finansal sorunu en asgari düzeydedir. Sorun, bu finansmanın yeterince etkin ve maksimum faydayı temin edecek biçimde kullanılıp kullanılmadığı ile ilgilidir. Bu noktada, yönetsel süreçlerde şeffaflık ve hesap verebilirlik büyük önem arz etmektedir.
Dünyada üniversitelerin yapılanmasında toplumun beklentilerine cevap verme kaygısı ön plana çıkmıştır. Üniversiteler, ülke ekonomilerinin gelişimi ve kalkınma süreçlerinde lokomotif güç olarak işlev görmektedir. Bu yüzden çoğunlukla dünyada yükseköğretim sistem ve kurumları devletten bağımsız, özerk ve otonom yapılar değildir. Üniversiteler, üretim alanları, ar-ge stratejileri, sipariş ile iş görme, ülke ekonomisine egemen olan sektörel trendlere uygun biçimde katkı sağlama gibi misyonlara sahiptir.
Bilim ve yükseköğretim, makro düzeyde planlamaları ve stratejik hedef tayinlerini gerekli kılan bir politika meselesidir. Bu noktada, yükseköğretim alanına yön verecek bir 'bilim siyasetinden' söz edebiliriz. Kamuoyu denetimi, şeffaflık ve hesap verebilirlik doğrultusunda bu politikalar hayata geçirilmelidir. Kamu finansmanı ile hizmet veren devlet üniversitelerinin, ülkenin yüksek bilim siyasetinin sınırlılığı ve denetleyici gücü çerçevesinde hareket etmesi kaçınılmazdır.
Kamu kaynaklarının kullanımında, yalnızca mali denetim değil, yönetsel performans denetimi de dâhil olmak üzere hesap verebilirliğin ve şeffaflığın temini, demokratik devlet düzeninin bir gereğidir. Anayasal çerçevede siyasi iktidarın bilim ve yükseköğretim politikalarını tayin etme ve eylem stratejileri geliştirme hak ve sorumluluğu söz konusudur.
Siyasi iktidar tarafından belirlenecek olan bilim siyasetinin gereklerini icra etme noktasında yükseköğretim kurumlarının restorasyonu kaçınılmazdır. Bu doğrultuda örneğin, bazı yükseköğretim kurumları 'mükemmeliyet merkezlerine' dönüştürülmelidir. Niceliksel olarak artan yükseköğretim kurumlarının tek tipleşmesi, bu dönüşümün gerçekleşmesini imkansızlaştıran unsurlardan birisidir. Yükseköğretimin kurumsal yapılanmasında çeşitliliğe imkân sağlanmasının gerekliliği açıktır.
2023 hedefleri kapsamında, ülkemizin milli gelirinin 2 trilyon dolara, ihracatının 500 milyar dolara, dış ticaret hacminin 1 trilyon dolara ve kişi başına düşen milli gelirin 25 bin dolara çıkarılması hedeflenmektedir. Bütün bu ekonomik göstergelerle Türkiye'nin yaklaşık sekiz yıl sonrasındaki hedefi, dünyanın en büyük 10 ülkesinden birisi olmaktır. Belirlenen bu hedefler, topyekûn bir sosyo-ekonomik kalkınmayı gerekli kılmaktadır. Bu kalkınma hamlesinin öncüsü olması icap eden üniversitelerin, bilimsel aklını ve birikimini etkin biçimde mobilize etmesi gerekmektedir.
Bu süreçte Yükseköğretim Kurulundan merkezi bürokratik yetki alanı dışında bir misyon üstlenmesi beklenebilir. Yükseköğretim alanının en üst aklı olarak Kurul, makro ölçekte bilim politikasının belirlenme ve gerçekleştirilme süreçlerinde danışman ve uzman olarak daha etkin bir rol sahibi olabilir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.