Konuşmazsan, tabular nasıl kırılacak?

A -
A +

Rahmetli Özal bahsetmişti ilk olarak, tabuları kırmaktan... Tek adam kültüne dayalı, sert ve otoriter bir ideolojik düzenin yasakları ve korkularıyla malul bir ülke idi burası; ideolojik kutsallar ve ezberlerle sınırlanmış daracık bir alanda konuşmaya, hareket etmeye, dünya ile entegre olmaya çalışan bir ülke... Özal büyük bir tabu kırıcı idi; ama sadece 5 yıl hükümet edebildi bu ülkede, üstelik kıyıcı bir askerî darbenin gölgesinde... Yine de insanlara 'özgürleşebileceklerini' fark ettirdi, zihinleri uyandırdı. Bugün ise Türkiye, 80 yıldır içinde tutulduğu ideolojik deli gömleğinden kurtulmanın çabasında... Uydurulan tarihin yerini 'gerçek tarih' alıyor; toplum, 70 yıl, 60 yıl önce yaşanmış ama hiç duymadığı acılarla, zulümlerle, altüst oluşlarla yüzleşiyor. Lakin, sadece resmî tarih yalanlarını tartışarak tabuları kırmak mümkün değil... Ülkenin hayatını şekillendiren, toplumu kanırtarak değiştiren devrimler, bütün veçheleriyle, travmatik ve tahripkâr sonuçlarıyla tartışıl(a)mıyor. 1 Kasım, harf devriminin yıl dönümüydü mesela... Ülkeyi bir gecede cehaletin karanlık kuyusuna yuvarlayan, lisanıyla, edebiyatıyla, ilmiyle, diniyle, tarihiyle bağını 'onarılamayacak biçimde' kopartan, Mao gibi en şedit diktatörün dahi yapmaktan imtina ettiği 'alfabe değişikliği'nin, topluma, bize hepimize kötücül tesirlerini tartışmak zamanı gelmedi mi artık? Kemalist'lerin 'kazanım' diye kutsallaştırdıkları ama çoğu 'yıkım' olan devrimler, enine boyuna konuşulmaya ne zaman başlanacak? 'Bu noktadan sonra ne alfabe değişir, ne hilafet gelir; konuşup da ne yapacağız' diyenler olacaktır. Doğru, devrimlerin sonuçlarını ve tahribatını geriye çevirmek mümkün değil... Dersim'in, İstiklal Mahkemelerinin, Şeyh Sait isyanının, Varlık Vergisi'nin acılarını da yok etmek mümkün değil ama o gerçeklerle yüzleşmenin gerektiğinde hemfikiriz, değil mi? O halde, çocuklarımızın hâlâ 'harf devrimiyle aydınlandık, kıyafet devrimiyle modernleştik, saltanatın ilgasıyla özgürleştik' yalanlarıyla büyümesini istemiyorsak, 'işin doğrusunu' çekinmeden konuşmak, anlatmak gerekiyor. Tabuları kırmanın yolu, üzerlerine gitmekten geçer. Bunu rahmetli Özal bize 25 yıl önce ispat etmişti, değil mi? >> Ey Özgürlük! İleri demokrasiye geçmekten, sivilleşmekten bahsetmediğimiz gün yok. Bunlar birer süreç... Bu sürecin sonucunda erişmek istediğimiz bir hedef, bir durum var. Bu hedefin 'özgürlük' olduğu gerçeğinden yola çıkan Yıldıray Oğur, serbestiyet'ten hürriyete, oradan da özgürlüğe uzanan bir kavramın bu ülkedeki tarihinin izini sürmüş, 'Ey Özgürlük!' kitabında... Mitinglerde bir ağızdan söylenen özgürlük şarkılarının bestecisinin, seçim sonuçlarını 'varoş demokrasisi' diye küçümsediği, ülkenin otoriter ideolojisinin taşıyıcısı olan ve logosunda Atatürk vinyeti ve 'Türkiye Türklerindir' cümlesi olan gazetenin adının 'Hürriyet' olduğu, bu içi boşaltılmış kavramlar ülkesinde Yıldıray'ın kitabı, 'ilk defa özgür olmanın eşiğine gelmiş bir ülkede' içi boşaltılmış bir kavramın, özgürlüğün içini dolduruyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.