Darbecilik genleri ve basın

A -
A +
Hürriyet gazetesinin, 28 Şubat darbesinin yıl dönümüne bir kaç gün kala “Karargâh rahatsız” manşeti Türkiye’de basının darbelerdeki işlevini yeniden hatırlattı. “Ya tutarsa” anlayışı ile ve birçok prosesten geçirilerek, ustaca tasarlanmış bir manşetin savunusu ise her gün yeni bir açıklama ile farklı bir boyuta taşınmakta. Ancak her açıklama, meseleyi izaha kavuşturmaktan daha çok, işin içinde “başka boyutların” olduğuna yönelik argümanları beslemekte.
Türk basının, büyük çoğunluğu Türkiye siyasi hayatında demokratik siyasetin ve seçilmişlerin hak ve hukukunu korumak yerine, her dönem darbecilerin yanında hizalanmıştır. Son dönemde medyanın çoğullaşması ile birlikte bu tutum değişmeye başlamıştır. Ancak, hâlâ basının bir kısmı, en küçük bir fırsatı bile değerlendirerek eski “hükûmet yıkıp yeni hükûmet kurduğu” günlerin özlemi ile hareket etme refleksini gösterebilmektedir.
Askerî darbelerin gerçekleştirilmesinde fonksiyonel aktörler olarak basın, siyasete güvensizliğin üretilmesinde kendilerine biçilen rolü eksiksiz yerine getirmiştir. Kendi çıkar alanları zedelendiğinde, “genç subaylar rahatsız” manşetleri atarak, orduyu siyasetçiye “ayar” vermesi için siyasi alana davet etmişlerdir. Darbecilerin demokrasiyi koruduğu yalanını dolaşıma sokarak, darbeleri meşrulaştırmışlardır.
Öncelikle Türkiye’de askerî darbelerin gerçekleşmesinde basının nasıl bir işlev gördüğünü anlamak için, Mehmet Ali Birand’ın 2011 yılında yazdığı “itiraf niteliğindeki” bir yazıdan uzunca bir alıntı yapalım:
“Bizim kuşak için devlet daima öncelikli ve haklıydı. Devleti de asker temsil ederdi. Politikacı, üçkâğıtçı-yalancı-vatanını pek düşünmeyen- cebini dolduran bir insandı. Asker ise, namuslu ve her şeyini vatana adamış, özveri dolu bir kahramandı... Askerin, politikacıyı denetlemeye hakkı vardı. Politikacı işleri bozduğu zaman, asker müdahale edebilirdi. Hatta tereddütlü bir davranışla karşılaştığımızda “Komutan neredesiniz, devlet elden gidiyor...” diyen yazılar yazdık. Bizim için, öncelik demokrasi veya parlamento değildi. Genelkurmay daha önemliydi. Bundan daha normal bir şey olmazdı ki... Bizler böyle yetiştirildik. Genlerimize, belki de farkına varmadan darbecilik işlendi. Komutanların üstünlüğünü sorgusuz kabul ederdik. Üniformaların pırıltısını yarı hayranlık, yarı korkuyla izlerdik. Bütün darbeleri anlayışla karşıladık. Yardımcı olduk.”
Bu, cesur itirafı, geriye giderek bir teste tabi tutalım. 12 Mart 1971 muhtırası öncesinde döneminin Hava Kuvvetleri Komutanı Memduh Tağmaç’ın siyaset kurumuna yaklaşımı şu şekildedir: “Her kötülüğün başı politikacılar. Bu politikacıların hiçbirinde memleket sevgisi diye bir şey yok. Hepsi hain. Zerre kadar memleketi düşünenine rastlamadım. Onların oluşturdukları Meclis’ten hayır yok. Ben de biliyorum bugün karar versem yedi dakikada Meclis’in kapısına kilit asarım. Fazla değil yedi dakikada.”
Şimdi de 28 Şubat dönemine giderek, merhum Necmettin Erbakan Hoca ve partisine kendi bulunduğu düzeyi de ifşa eder şekilde hakaret eden Tuğgeneral Osman Özbek’in halka açık bir meydanda yaptığı konuşmasına bir bakalım: “Bir ülkede şeriat yasaları dışında başka bir kanun varsa dinden çıkmış olursun. Vay vay. Kim sana bunları söylüyor? Arap gibi olacaksın. Arabistan gibi olacaksın. Ulan p….. dinde krallık var mı? Bana bir söyleyin.”
Bu iki konuşmanın ardından çıkan yazı ve yorumlara bakıldığında, dönemin basını tarafından bu yaklaşım biçimleri bile alkışlanmış, birçok köşe yazarı da bu konuşmalara hak verir yazılar yazmışlardır. Siyasetçiyi “kusurlu hücreler”, darbecileri ise “vatansever” olarak toplumsal hafızada inşa etmeye çalışmışlardır.
Daha yakın bir döneme gelirsek, 22 Ocak 2001 tarihinde Meclis’te “siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıran” bir yasanın görüşülmesi sırasında Anayasa Mahkemesi “basın duyurusu” yayınlayarak seçilmiş meclisi tehdit etmiştir. Dönemin üç büyük gazetesinden Milliyet, “Post-modern muhtıra”, Sabah, “Yargıdan muhtıra”Hürriyet ise “Ültimatom” manşetini atarak, Anayasa Mahkemesi’nin parlamentoya muhtırasına alkış tutmuştur.
Geçmişin darbe hafızasında basının bu ve benzeri işlevleri göz önüne alındığında “Karargâh rahatsız” ifadesi öyle sehven atılabilecek bir manşet değildir. Genlere işlenen darbecilik refleksi maalesef kolay kurtulunabilecek bir hastalık değildir. 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.