Eski tarz siyaset

A -
A +
Türkiye’de “imtiyazlı çıkar gruplarının” siyasette en iyi oldukları alan, “proje particiliği”dir. İyiden kasıt, “eski siyasetçilere” yeni parti kurdurma konusundaki maharetleridir.
Bu çevrelerde “proje particiliği” hiç bitmez. Destekledikleri partiler her seçimi kaybettiğinde yeni bir tartışma başlatırlar. Genellikle, “Ankara’da bugünlerde yeni bir partinin alttan alta kuruluş çalışmaları başladı” haberleri ile işe başlarlar. Sonra, muhtemel birkaç kişiyi işaret ederler. Onları “yeni parti kurmaları hâlinde bir sonraki seçimde kesin iktidar olacakları” yalanı ile cesaretlendirirler.
Bir projeleri tutmadığında, önceden destekleyerek parti kurdurdukları kişileri önce onlar terk eder. Hemen bir yenisine odaklanırlar.
Parti kurmaları konusunda cesaretlendirdikleri kişilerin genelde CV’sini öne çıkarırlar. Ne kadar iyi eğitimli, ne kadar uzlaşmacı, hatta ne kadar dünya ile barışık ve çağdaş olduklarını anlatan yazılar yazarlar. Yeni partiye üye olması gereken eski siyasetçilerin isimlerini gazete köşelerinde listelerler.
Bugünlerde yine, yeni parti kurulması gerektiğine yönelik hummalı bir tartışmanın yürütücülüğünü yapıyor, bu çevreler.
Bu çevrelerden bazıları geçmişte sahaya da indiler. Aralık 1994’te Cem Boyner’in kurduğu, “beyazlardan oluşan” "Yeni Demokrasi Hareketi”ne siyasetçi olarak yazıldılar. Girdikleri ilk seçim olan 1995 genel seçimlerinde, 133.889 oy alarak 0.08’lik bir oy oranına ulaştılar. Parti kurarak milletten oy istemenin ve almanın ne kadar zor olduğunu görünce, en iyi bildikleri alana, tekrar gazete köşelerine çekildiler.
Ardından, 28 Şubat’ın vesayetçi yapıları ile ittifak hâlinde, dönemin en önemli proje partisi olarak Hüsamettin Cindoruk ve eski siyasetçileri “Yeni Oluşumcular” olarak öne çıkardılar. Ve bu oluşum, Ocak 1997’de “Demokrat Türkiye Partisi’ne dönüştü.
Bu parti 28 Şubat’ta misyonunu tam anlamıyla yerine getirdi. Ancak küçük bir kusuru vardı. İlk seçimlerde halktan beklediği desteği göremedi.
Bu partiye yaptıkları yatırımların boşa çıkmaması için yeni bir yönteme başvurarak, partinin liderliğine CV’sini beğendikleri yeni genç bir aday buldular: Yurt dışında okumuş, BM Daimi Temsilciliği’nde diplomat olarak görev yapmış, merkez sağ geleneğe yakın Mehmet Ali Bayar.
“Merkez sağın sürpriz adayı: Mehmet Ali Bayar”ın misyonu “azgın azınlığın panzehri” olarak, “makul çoğunluğun sesi”ni dile getirecek olmasıydı. Buradaki “azgın azınlık” ve “makul çoğunluk” ifadesi ile kimleri kastettiklerini açıklamama gerek yok sanırım.
Bu çevrelerin en önemli özelliği, pragmatizmin tüm unsurlarını kullanarak, yatırımlarını tek siyasi kanada ipotek etmemeleridir. 1990’larda sağ siyaset üzerinden denedikleri şanslarını, 2002’de Demokratik Sol Parti’nin parçalanması üzerine denediler. Ve İsmail Cem’in Yeni Türkiye Partisi’ni parlatmaya çalıştılar.
Bir ara gönülleri Sadettin Tantan’ın Yurt Partisi’ne kaydı. 2002’den sonra çokça eski DYP ve ANAP’ı diriltmekle uğraştılar. Mesela, 2007 E-Muhtırasında AK Parti’den ayrılarak, ANAP’ın başına geçen Erkan Mumcu ile siyasette kısmi sonuç aldılar.
Uzun süre Mustafa Sarıgül’e yatırım yaptılar. Onlara göre “tek çare Sarıgül”dü. Tam yol aldıklarını düşünürken, Mustafa Sarıgül’ün Şişli Belediyesi’ndeki yapıp ettikleri, kendi partisi CHP tarafından ortaya saçıldı.
CHP’den ayrılan ve 2005’te Halkın Yükselişi Partisi’ni kuran Yaşar Nuri Öztürk bu çevrelerin beklentilerine cevap veremedi.
AK Parti’den ayrılarak 2009’da Türkiye Partisi’ni kuran Abdüllatif Şener yine bu çevrelerin derdine çare olamadı.
Yine CHP’den büyük ümitlerle ayrılan ve 2014 yılında Anadolu Partisi’ni kuran Emine Ülker Tarhan ilk seçimde sadece 27 bin 642 oy alabildi.
Denemeye devam ederler mi göreceğiz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.