Kılıçdaroğlu’nun siyaset tarzı ve “kontrollü darbe” iddiası

A -
A +
Üzerinden fazla vakit geçmediği için hatırlanacaktır. Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin başına geçmeden önce, elinde tuttuğu birtakım dosyaları göstererek, medyanın karşısına çıkar ve “yakın bir gelecekte siyaseti altüst edecek bilgiler” içeren “yolsuzluk dosyaları” açıklayacağını söylerdi.
Elindeki dosyalarla ilgili, hedefe koyduğu kişi ya da kurumun adını vermeden, ama anlaşılacak şekilde bazı imalarda bulunur, medya ve kamuoyunda bir süre söz konusu iddiaların tartışılmasını beklerdi.
İddiasının üzerinden belirli bir zaman geçtikten sonra, açıklayacağı dosya ile ilgili yeni bir gelişme olmaz, bir önceki iddialarını unutturacak şekilde yeni bir yolsuzluk dosyası açıklayacağını söyleyerek basının karşısına tekrar geçerdi.
Kılıçdaroğlu uzun süre kamuoyunu bu “yolsuzluk dosyaları” tartışması ile meşgul etti.
Ancak bugünden geriye bakıldığında söz konusu iddialarla ilgili elle tutulur hiçbir sonucun ortaya çıkmadığı açıkça görülür.
Söz konusu dönemden toplumun hafızasında kalan tek gerçeklik ise, FETÖ’nün Deniz Baykal’a kurduğu kumpasın ardından, Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP liderliğine gelmiş olmasıdır.
Zaten Kılıçdaroğlu CHP genel başkanı olduktan sonra, daha önceden gündeme getirdiği dosyaları kendisi de unuttu.
Diğer taraftan bugünden geriye bakıldığında, söz konusu dosyaların hazırlanıp servis edilmesinde FETÖ parmağının olabileceği büyük ihtimal.
FETÖ kamuda, kendisinden olmayan ya da kendisine yer açmayan kişiler ve kurumları yıpratmak için bu yöntemleri geçmişte kullandığı artık herkesin malumu.
           ***
Kılıçdaroğlu’nın “siyaset tarzı” hâline gelen “iddia siyaseti” temelindeki söylemleri maalesef 15 Temmuz darbe girişimi üzerinden devam ediyor.
Kılıçdaroğlu, nisanın ilk haftasında 15 Temmuz’un “kontrollü bir darbe girişimi” olduğunu iddia etti. Birkaç hafta içinde, bu iddiasını kanıtlayacağını söyledi. Söz konusu iddialara dayanak oluşturan içeriğin, yurt dışında yaşayan FETÖ üyelerince hazırlanarak birçok kişiye elektronik posta ile iletildiği bu süreçte ortaya çıktı.
CHP lideri, iki ay aradan sonra, bu hafta parti grubu toplantısında tekrar bu iddiayı, önceki söylediklerine hiçbir kanıt eklemeden tekrar gündeme getirdi.
Meselenin ilginç yanı, bu tip iddialar genellikle, FETÖ davaları ile ilgili önemli gelişmelerin yaşandığı tarihlerde gündeme getiriliyor. FETÖ üyeleri de Kılıçdaroğlu’nun söylemlerine uygun savunmaları mahkemelerde dile getiriyorlar.
           ***
FETÖ’nün  “siyasi ayağının kimlerden oluştuğu” tartışması ve “15 Temmuz’un 'kontrollü darbe' olduğu” iddiası FETÖ’nün değirmenine su taşıyor.
Kuşkusuz FETÖ’nün “siyasi ayağı” ile ilgili süreç önemlidir. Ama meseleyi iktidar muhalefet ilişkileri bağlamında siyasi mücadele hâline getirirseniz, bu ancak FETÖ’nün işine yarar.
FETÖ ile mücadele sadece AK Parti’nin işi değildir. Bu bir beka meselesidir ve topyekûn bir mücadeleyi gerektirmektedir.
Ana muhalefet partisinin muhalefet görevi sadece “siyasi mücadele” değildir. Ülkenin millî çıkarları ile ilgili de ondan siyaset üretmesi beklenir.
FETÖ ile ilgili mücadelede ana muhalefet partisi ve liderine şu soruların sorulması önemlidir:
CHP lideri, darbeci FETÖ’cülere sığınma hakkı veren Almanya’ya bugüne kadar, FETÖ ile ilgili ne söylemiştir?
Darbe gecesi helikopterle Yunanistan’a kaçan, FETÖ üyelerini geri teslim etmeyen Atina hükûmetine hiçbir sözü yok mudur?
FETÖ elebaşını iade etmeyen ABD yönetimine bu konu ile ilgili hangi eleştiriyi getirmiştir?
Mahkeme duruşmalarında milletle alay edercesine ifade veren, darbeci FETÖ mensuplarına “haddinizi bilin” diyecek kadar bir sözü yok mudur?
Sorular çoğaltılabilir.
Sonuç olarak ana muhalefet partisi ve liderinden toplumun ve şehit yakınlarının beklentisi, FETÖ ile mücadeleye destek vermesidir. Bu sorunu “siyasi mücadele aracı” hâline getirmeleri değil.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.