Meclis Genel Kurulu bir protesto mekânı mıdır?

A -
A +
Meclis iç tüzük değişikliği görüşmeleri, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in konuşma kürsüsünü siyah örtü ile kapatmasıyla başladı. İç tüzük değişikliğinde, tam da bunun gibi Meclis’in çalışma düzenini aksatan eylemlerin önlemesine yönelik düzenlemeler yer alıyor. Bir anlamda değişikliğin gerekçesi, Özel’in protesto şekline bakılarak da anlaşılabilir.
Hatırlayalım, yine CHP’den ihraç edilen Aylin Nazlıaka, Meclis kürsüsüne kendisini kelepçeleyerek bir buçuk saat kürsüyü işgal etmişti.
Benzer şekilde HDP’li milletvekilleri de iç güvenlik yasasının Meclis’te görüşüldüğü sırada, Genel Kurul salonunda oturma eylemi başlatmışlar ve Meclis’in çalışmasını engellemişlerdi.
Yasama çalışmaları gittikçe, Meclis’in işlevine ve saygınlığına uygun düşmeyen protesto gösterilerine sahne olmakta, sokak eylemleri Meclis’e taşınmakta.
Millî Meclisler ülkelerin en önemli kurumudur. Siyasal kültürü yerleşmiş ülkelerde, meclislerin çalışma düzeni teamül hâline gelmiş kurallara dayanır. Meclislerin saygınlığı ve güvenilirliği her şeyin üzerindedir. Milletvekilleri de bu bilinçle hareket ederler.
Meclisler, sokak siyasetinin benzerlerinin uygulandığı mekânlar değildir. Örneğin milletvekillerinin siyasal bir aktivizm olarak Ankara-İstanbul arasında yürümesi bir siyaset arayışı olabilir. Yollar aynı zamanda bir yürüme mekânıdır. Ama aynı etkinliğin Meclis Genel Kurulunda yapılması, Meclis ve sokak siyasetinin eşitlenme tehlikesini doğurur.
Siyasal partiler üye sayılarının verdiği güçle orantılı olarak, Meclis’te yasama ve denetim işlevlerini yerine getirirler. Meseleleri tartışırlar, sayısal oranları nispetinde sonuçlara etki ederler.
Muhalefet ya da iktidarın uzlaşma arayışı demokratik kültürün bir gereğidir. Ancak, muhalefetin her konuda iktidarı uzlaşmaya yanaşmadığı eleştirisi ile engellemeye çalışması “adaletli bir hak arayışı” değildir.   
Uzlaşmak için iktidar partisine düşen sorumluluğun daha fazlası muhalefet partilerine düşmektedir. Yanlış anlaşılmasın, bunun nedeni çok teknik bir meseledir. Çünkü seçimlerde belirli bir temsil sayısına ulaşmak için oy istemek meselenin özünü oluşturmaktadır.
Eğer her partinin aldığı oy, oransal olarak meclisteki etkinliklerine yansımayacaksa, daha fazla milletvekili sayısına ulaşmanın bir anlamı olmaz. İktidar partileri, anayasada belirtilen yeterli sayıda çoğunluğa ulaştığı için yasama faaliyetlerinde daha etkindir.
Meclis iç tüzükleri, siyasal partilerin meclisteki temsil oranına göre yasama faaliyetlerinde bulunmalarına ve milletvekillerinin bu süreçte nasıl davranmaları gerektiğini gösteren kuralları düzenler.
Tüm bunları yazmamın nedeni bir önceki yazıda, “Meclis iç tüzüğü değişikliğine ihtiyaç var mı?” sorusuna cevap aramayı sürdürmek için.
Bir önceki yazıda, iç tüzük değişikliğinin gerekliliğini teknik ve yapısal olmak üzere iki başlıkta ele almıştım.
Teknik yönü, Cumhurbaşkanlığı sistemini içeren anayasa değişikliğinin getirdiği bir zorunluluktur.
Yapısal yönü ise, yeni sistemle birlikte, yürütme organı yasa tasarısı sunamayacağı için milletvekillerinin fonksiyonun daha da güçlenmesiyle ilgilidir.
Bizatihi milletvekillerinin davranışları ile ilgili hususlar ise, geçmişte genel kurulda yaşanan olumsuzlukları önlemeye dönüktür. Kendini meclis kürsüsüne kelepçelemenin bir sonraki versiyonunun ne olacağının tahmin edilememesi, yeni düzenlemede önleyici tedbirlerin daha sert olmasını gerektirmiş.
Bu tedbirler ise, iddia edildiğinin aksine milletvekili dokunulmazlıklarını zayıflatmıyor, meclisin çalışma düzenini kesin kuralara bağlıyor.
Bu anlamda, katı kuralların getirilmesinin sorumluluğu, geçmişte Meclis’te yaşanmaması gereken görüntüleri ortaya çıkaran milletvekillerine aittir.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.