Kurucu dönem ve Erdoğan liderliği

A -
A +
Dün Türkiye’de tarihî bir gündü. Nasıl 14 Mayıs 1950 demokrasiye geçiş açısından tarihî bir günse, 9 Temmuz da yeni sistemin başladığı bir gün olarak tarihî bir özellik gösteriyor. Şu an değişimin içinde bulunduğumuzdan dolayı tarihî bir döneme tanıklık ettiğimizin tam farkında olamayabiliriz.
Ancak gelecekte, Türkiye siyasal hayatı dönemleştirilirken 9 Temmuz’a farklı bir sayfa açılacak. Kırk yıldan uzun bir süredir tartışılan siyasal sistemin dönüşümü tam anlamıyla gerçekleşiyor. Dün itibarıyla parlamenter sistemden, başkanlı bir siyasal sisteme artık geçmiş bulunuyoruz.
Bu dönem gelecekte konuşulurken kuşkusuz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a farklı bir önem atfedilecek. Çünkü nasıl Fransa’da dördüncü cumhuriyetin krizini sonlandırarak beşinci cumhuriyete geçiş sürecini her anlamda yöneten Charles de Gaulle’ün Fransız siyasal hayatında özel bir yeri varsa, Erdoğan da Türkiye siyasal sistemin dönüşümünde benzer bir ayrıcalıkla anılacaktır.
Fransa’da parlamenter sistemden yarı başkanlık sistemine geçiş sürecinin hazırlığını Charles de Gaulle yapmıştır. De Gaulle’ün Fransa’nın yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen kendi öngörüleriyle ortaya koyduğu değişim ve dönüşüm süreci, Fransa’nın yeniden ayağa kalkmasında son derece etkili olmuştur. Bu sürecin de Gaulle öncesi sorunlardan kaynaklanan pek çok aksaklığı çözmesi ve sonra gelenler tarafından da takip edilmesi, de Gaulle’ün Fransız siyasi tarihine damgasını vurmasını sağlamıştır.
De Gaulle’ün gündeminde siyasal ve kültürel nedenlerle ortaya çıkan siyasal parçalanma, merkezin erimesi ve istikrarsızlık olguları vardı. Fransa’da 1958 Anayasası ile önceki dönemlerde tıkanıklıklara ve krizlere yol açan hükûmet-parlamento arasındaki anlaşmazlıkların üstesinden gelmek asıl maksattı. Bu doğrultuda yürütmenin güçlendirildiği ve daha dayanıklı hâle getirildiği bir siyasal yapı oluşturulmaya çalışıldı. Böylece yeni anayasanın getirdiği en önemli iki özellik, cumhurbaşkanının güçlü olduğu güçlendirilmiş yürütme ve rasyonelleştirilmiş bir parlamento oldu.
Yeni sistemin siyasi istikrarı sağlaması ve kendini kabul ettirmesi büyük ölçüde De Gaulle’ün liderlik karizmasına ve bu sayede düşüncelerini ve siyaset tarzını Fransız kamuoyuna benimsetebilmesine bağlı olmuştu.
Türkiye’de siyasal sistemin dönüşümünde de Erdoğan’ın karizmatik liderliği, toplumla kurduğu bağ ve bunun sonucunda da yeni sisteme toplumun geniş kesimlerini ikna etmesi önemli bir rol oynamıştır. Kendisinden önce sistemin değişmesine yönelik birçok lider, bu konuda istekli olmasına rağmen gerekli başarıyı yakalayamamışlardı.
Ancak Erdoğan, ısrarlı bir şekilde sistemin niçin dönüşmesi gerektiğini uzun süre gündemde tuttu. Mevcut sistemin niçin değişmesi gerektiğini sürekli tekrar ederek anlattı. Uzun bir yolculuğun sonunda da toplumu sistemin dönüşümüne ikna etti.
Şimdi geçiş sürecini de sistemin ilk cumhurbaşkanı olarak kendisi yönetiyor. Bu bağlamda sistemin anayasal olarak dönüşümünü gerçekleştiren bir siyasi liderin yeni sistemin geçiş ve inşa sürecinde de söz sahibi olması, sistemin geleceği açısından önem arz ediyor.
Çünkü geçiş sürecinde yeni sistemi sahiplenmeyen bir siyasi liderin cumhurbaşkanı olması durumunda süreç tam olarak yönetilemeyebilirdi. Sistemde doğum kusurlarının daha fazla yaşanması kaçınılmaz olacaktı. Ayrıca Türkiye’de Cumhur İttifakı karşıtı diğer siyasal partilerin parlamenter sisteme dönüşü savundukları dikkate alındığında, eğer seçimleri kazanmış olsalardı sistemin dönüşümü için çaba sarf etmeyeceklerdi.
Hatta yeni sistemi kurmaya dönük çaba göstermeyerek sistemin krize girmesini önceleyen, yeni sistemle hesaplaşma içerisine giren bir siyaset izleyeceklerdi. Böylece hem parlamenter sistemden yana kendi durdukları yerin doğru olduğu algısını işleyecekler, hem de bir an önce eski sisteme dönüşün propagandasını bu kriz üzerinden yapabileceklerdi. Dolayısıyla bu sürecin Erdoğan liderliğinde yönetilecek olması yeni sistemin geleceği açısından oldukça önemli.
Türkiye’de Erdoğan siyaseti birçok açıdan “kurucu” dinamiklere sahiptir. Örneğin millet tarafından doğrudan seçilen ilk Cumhurbaşkanıdır. Dolayısıyla bu dönem siyaset ve yönetim açısından kurucu bir özellik taşımaktadır.
Yeni sistemin ilk Başkanı da Erdoğan’dır. Geçiş sürecine hazırlıkta kuşkusuz Erdoğan siyasetinin bazı özellikleri yer almaktadır. En önemlisi de bu geçiş süreci yeni bir kurucu dönem olarak Erdoğan tarafından yönetilecektir.
Sistemin tasarımında, geçiş sürecinin yönetiminde, sistemin tam anlamıyla inşasında ve devletin bu yeni sisteme göre yeniden yapılandırılmasında Erdoğan liderliği kurucu bir mahiyete sahiptir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.