Önce kendi geçmişinize bakmalısınız

A -
A +
Çubuk’ta CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik saldırının kabul edilemez olduğu herkes tarafından söylendi. Demokratik siyasetin içinde protesto gibi demokratik tepkiler olabilir. Ancak tepki şiddete, hakarete ve saldırıya yöneldiğinde bu demokratik hakkın sınırlarını ihlal etmektedir. TBMM’nin 23 Nisan özel oturumunda da tüm siyasi partiler, Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik saldırıyı kınadılar. Tasvip edilemeyeceğini söylediler. Ortak tepki koydular. Olması gerekeni yaptılar. Buraya kadar bir sorun yok. Sorun, kendilerinin istedikleri dışındaki açıklamaları kabul etmeyen, onları linç etmek isteyen çevrelerle ilgili. Saldırıyı haklı görmeden, “ama” ve “fakat”lı izah ve açıklamaların yapılabileceğini vurgulayayım. Bunun yanında “ama”, “fakat”, “lakin”, “ancak” kelimelerini kullanmadan şiddete varan girişimlerin haklı görülemeyeceğini ben de altını çizerek söyleyeyim. Bunu söyledikten sonra, Çubuk’ta kimsenin tasvip etmediği saldırı üzerinden, bu saldırıyı bahane ederek; fiili olarak olmasa bile, “ötekileştirme” ve “nefret söylemiyle” bir kesime karşı şiddet uygulayan çevrelere sözü getirmek istiyorum. Birikmiş öfkelerini dışa vurmak için bu saldırıyı bahane edenler var. Muhalefet tarafında olmayan, onları desteklemeyen, onlar gibi düşünmeyen, meselelere ve sorunlara onların baktığı yerden bakmayan kim varsa onlara hakaret ediyorlar. Hatta şehit ailesine ve şehitlere bile dil uzatmaktan geri durmuyorlar. Kendi karşıtlarını susturmak için saldırıyı bir bahane olarak kullanmak istiyorlar. Seçim sonuçlarını da bir dayanak noktası olarak görüp, kendilerinin söylediği her şeyin mutlak doğru ve haklı olarak kabul edilmesini bekliyorlar.    CHP ve HDP’nin seçimde “güç birliği” yapmasını analiz edenleri ve HDP’li siyasetçilerin Millet İttifakı’na katkılarını dikkate getirenleri “linç” etmek istiyorlar. Bu güç birliğini görmezden gelin, bunun üzerine konuşmayın diyorlar. Kim bunlar diye soracak olanlar için cevap şu: Geçmişte AK Partili bir bakanın (Taner Yıldız), Kayseri’de şehit cenazesinde yumruklu saldırı ile burnu kırıldığında “Yumruk Terapisi” başlığını atanlarla aynı çevreler. Bu gün medyanın bir kısmının bu yaşananlara sebebiyet verdiğini söyleyip; geçmişte fal manşetleri atarak, gazetenin ilk sayfasında kare bulmaca içine Erdoğan’a en ağır hakaretlerle birlikte, “öl Recep” cevabını yerleştirme pespayeliğini gösterenler ve bu pespayeliklere ses çıkarmayıp gülüp geçenler. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, 2013 yılında Hacı Bektaş-ı Veli’yi anma etkinliklerinde saldırıya uğradığında, saldırganı alnından öpenler. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekibi Hopa’da saldırıya uğradığında, “rüzgâr eken fırtına biçer” açıklamaları ile saldırganları “devrimci eylemci” olarak nitelendirenler. Örnekleri çoğaltabiliriz. Çubuk’ta yaşananlar üzerinden bir kesimi linç etmeye çalışanlar, kendi geçmişlerine ayna tutulmasından da rahatsız oluyorlar. Kendileri hakaret, saldırı, hatta şiddette bulununca her şeyin mubah olduğunu düşünüyorlar. Başkalarına şiddeti hak olarak görüyorlar. Ama AK Partililere yapılınca “Onlar zaten iktidarda, her şeyi hak ediyorlar” diye sessizliğe bürünüyorlar. Ya da açıktan hoyratça destekliyorlar. Dolayısıyla, bu tip çevrelere söylenecek en önemli söz, önce kendileri ile yüzleşmeleri. Aynanın karşısına geçip kendilerine iyice bir bakmaları… Kendileri için istemediklerini, başkaları için de istememenin yolunu öğrenmeleri…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.