Yakın geçmişe tek yönden bakmak

A -
A +
Türkiye’de siyasetin mevcut durumu ile ilgili son dönemde ağırlık kazanan eleştirel analizlerin büyük çoğunluğu tek yönlü. Hem geçmişten bugüne AK Parti karşıtı muhalif çevrelerin, hem de geçmişte AK Parti içinde siyaset yapmış ya da bir dönem AK Parti’yi desteklemiş kesimlerin analizleri arasında sadece nüans var. Bu her iki kesimin, Erdoğan siyasetini ve AK Parti iktidarının yönelimini ve geldiği noktayı son dönemde nasıl analiz ettiklerini biliyoruz. En başından itibaren AK Parti iktidarlarına muhalif çevrelerin eleştirileri de bu yazının konusu değil. Bu yazı, ikinci gruba odaklanıyor. Geçmişte AK Parti içinde bulunmuş siyasetçilerin, AK Parti’yi desteklemiş gazetecilerin ve siyaset analizcilerinin eleştirilerine bakınca, yakın dönem Türkiye siyasetini tamamen paranteze alarak ve son 5-6 senedir yaşananları hiç hesaba katmayarak eleştirilerini sıraladıkları görülüyor. Mesela, bu çevrelerin bir kısmı, sürekli 2002 siyasetine dönmekten bahsediyor. Ama hangi bağlamda 2002’yi önemsediklerine hiç değinmiyorlar. Hâlbuki, hem dünyada hem de Türkiye’de 2002 siyasetinin şartlarının kalmadığını biliyorlar. Küresel ve bölgesel alanda siyasetin mevcut yönü ve işleyişi, iki binlerin başından çok farklı. Bugün 2002 siyasi kodları üzerinden Türkiye’de siyaset yapmaya kalksanız, birkaç ay bile geçmeden siyaset içi ve dışı etkenler sizi siyasetten anında tasfiye eder. Bir anda kendinizi derin bir yönetim krizi sarmalının içinde bulursunuz. Bu çevrelerin AK Parti ve Erdoğan eleştirisinde işaretleyici olarak kullandıkları bazı tarihler var. Bunlardan biri, 2013 öncesi ve sonrası ayrımına dayanıyor. 2015 seçimleri sonrasını da bu anlamda kritik bir tarih olarak görüyorlar. Diyorlar ki:  “2013’e kadar AK Parti reform siyasetini öncelikleri arasına almış ve 'sessiz devrim'ler yapmıştı. Ne zaman ki bu alandaki icraatlarını yavaşlattı. O andan itibaren krizlerle yüzleşti. Dolayısıyla krizlerle mücadele ederken de insan hakları ve demokrasiden giderek artan bir dozda taviz vermeye başladı. 2015 yılından itibaren de AK Parti ve Erdoğan siyaseti giderek otoriterleşti. Bozulma derinleşti.” Bu içerikteki iddiaları sıraladıktan sonra;  “biz de 2015’ten itibaren uyarılarımızı ve önerilerimizi farklı tonlarda dile getiriyoruz” diyorlar. AK Parti iktidarlarının reform siyasetini önceleyerek, “sessiz devrim”ler yaptığı doğrudur. Bu tespitte sorun yok. Ancak, ne oldu da Türkiye’de hak ve özgürlükler konusunda önemli demokratikleşme adımları atılırken, bir anda Gezi Parkı şiddet eylemleri başladı? Ardından; MİT tırları kumpası, 17-25 Aralık FETÖ’cü yargı ve emniyet darbe girişimi, 6-7 Ekim Olayları, Çözüm Sürecini bitiren hendek ve çukur terörü ve en nihayetinde 15 Temmuz FETÖ’cü darbe ve işgal girişimi yaşandı. AK Parti acaba demokratikleşme adımlarını yavaşlattığı için mi bu darbe girişimleri oldu? Yoksa, devlet kurumları ve organlarının tamamen çökertilmeye çalışıldığı, ekonomik istikrarın yok edilmeye girişildiği, kimlik grupları arasında çatışma çıkararak bir iç savaş denemesi yapıldığı ve en nihayetinde tüm bunlardan sonuç alınamayınca doğrudan darbe yoluyla bir işgal girişimine başvurulduğu için mi reform siyasetine ara verildi? Ve bu yaşananların sonucunda önleyici tedbirler siyasetine mi başvuruldu? Ya da daha sahici soru şu olsun: AK Parti iktidarları, 2013 sonrasında daha önceki politikalarını devam ettirseydi, Türkiye yaşadığı kriz ve türbülanslardan çıkabilir miydi? Son 5 senelik dönem üzerinden Erdoğan siyasetini ve icraatlarını eleştiren, bunun üzerinden yeni bir siyasi duruş ya da oluşum ortaya koymak isteyen çevrelerin önce bu sorulara cevap vermeleri gerekiyor. Örneğin, bu çevrelere göre; yargısının yarısı FETÖ’cüler tarafından ele geçirilmiş bir yargı ile FETÖ’yle mücadele nasıl yapılmalıydı? Gezi Parkı şiddet eylemlerinde, MİT tırları kumpasında, 17-25 Aralık FETÖ’cü yargı ve emniyet darbesinde ve 15 Temmuz darbe ve işgal girişimine karşı alınan tedbirler yanlış mıydı? Eğer söz konusu tedbirler alınmamış olsaydı, devlet birlik ve bütünlüğünü koruyarak türbülanslardan çıkabilir miydi? Erdoğan gibi karizmatik, güçlü ve toplumun büyük çoğunluğunun desteğini almış bir liderden başkası bu krizlerle mücadele edebilir miydi? Soruları çoğaltabiliriz. Toparlamak gerekirse; bu sorulara sahici cevaplar üretmeyen her eleştiri siyasi pozisyon koymaktan başka bir anlama gelmez. Bu konularla etraflıca yüzleşemeyen her pozisyon da geleneksel AK Parti karşıtı muhalefetin söylemiyle aynı anlama gelir. Benzer amaca hizmet eder.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.