Kabul edin, derdiniz mülteciler değil!

A -
A +
İç savaştan önce Suriye’nin nüfusu 21 milyondu. Esad rejimi, kimyasal silah kullanmak dâhil, varil bombalarıyla, ağır silahlarla, işkencelerle 1 milyondan fazla insanı katletti. Bunların sesi çıkmadı. Kendi insanını öldüren Esad’a “ülkesini savunuyor” dediler. Esad, şehirleri yerle bir etti. Hastaneleri, okulları, bombaladı. Suriye’yi bir an önce terk etsinler diye fırınları özellikle hedef olarak seçti. 7 milyondan fazla insanın, kendi ülkesini terk etmesine yol açtı. Bunlar, Esad’a yönelik tek bir olumsuz söz etmediler. Eleştirmek bir yana, bazıları gitti Şam’da Esad’ı ziyaret etti. Destek verdi. Dayanışma gösterdi. 6,5 milyon insan Suriye içinde birkaç kez yer değiştirmek zorunda kaldı. Esad rejimi, bu insanların gittiği her şehirde, başlarına bomba yağdırdı. 4 milyonunu İdlib’e sıkıştırdı. Rejim, kendisine muhalif gördüğü İdlib’e sıkışmış bu insanları katletmek ya da Suriye’den sürmek için harekete geçti. Hükûmet, bu insanları yaşanacak yeni bir katliamdan korumak, yeni bir mülteci dalgasını önlemek ve en nihayetinde Türkiye’nin güvenliğini sağmak için tedbirler alırken, askerlerimiz cephede operasyon yaparken… Bunlar, “gidin Esad’la görüşün, ne işiniz var İdlib’de” diye hükûmeti suçladı. Esad’a yine toz kondurmadı. Türkiye, tüm dünyanın takdir ettiği bir özveriyle 4 milyon mülteciye ev sahipliği yaptı. Dünyadan destek görmeden, yerinden yurdundan edilmiş bu insanlara kucak açtı. Halkın büyük çoğunluğu, elinden gelen fedakârlığı yaparak mültecilere yardım etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçimlerde oy kaybetme pahasına, “ensar-muhacir kardeşliği” yaklaşımından taviz vermedi. Bugüne kadar, mülteciler konusunda dünyada en fazla yük taşıyan ülkelerden birinin lideri olarak Erdoğan, BM başta olmak üzere, tüm uluslararası toplantılarda, görüşmelerde mültecilerin haklarını savundu. Zaman zaman, “Aylan bebeği dünya çok çabuk unuttu” hatırlatmasını yaparak, konuşma yaptığı uluslararası kürsülerden, Aylan bebeğin sahile vurmuş cansız bedeninin fotoğrafını gösterdi. Bunlar ise… “Suriyeli mülteci almak vatana ihanettir” dediler. İktidara gelmeleri durumunda, bayram tatili için ülkesine giden Suriyelilerin bir daha dönmemesi için “kapıları kapatacakları” sözünü verdiler. “Suriyelileri suç makinesi” olarak tanımlayarak, onlara iftira attılar. “Neden ülkeleri için gidip savaşmıyorlar da, plajlarda keyif çatıyorlar?” diyerek mültecileri hedef gösterdiler. “Türk milletinin rızkıyla beslenen bu Tosunlar Taksim’de Suriye bayrağı açıp kafayı çekiyor!” diyerek ırkçılığın dibini gördüler. “Toplumun mültecilere tepkisi yükselirse iktidarın seçmen desteği birkaç puan düşer” düşüncesiyle her türlü manipülasyona başvurdular. Seçim beyannamelerinde, kampanyalarında seçimleri kazanmaları hâlinde, Suriyelileri ülkelerine, yani bombaların altına gönderme sözü verdiler. Suriyelilerin; sağlık hizmetlerinden ayrıcalıklı yararlandıkları, doğalgaz, su, elektrik faturalarının devlet tarafından ödendiği, üniversitelere sınavsız girdiği, burs aldığı ve Suriyelilere TOKİ’den ev yardımı yapıldığına kadar birçok başlıkta ürettikleri yalanlarla toplumu manipüle etmeye çalıştılar. Mültecilere karşı, her türlü karşıtlığı yapan bu çevreler, son birkaç gündür, sanki mültecileri önemsermiş görüntüsüne bürünüverdiler. Dertleri mültecilerin yaşadığı zorluklar değil. Yerinden yurdundan edilmiş insanların Yunanistan sınırında, Ege Denizi'nde karşılaştıkları olumsuzluklar hiç değil. Dün değildi, bugün de değil. Yapmaya çalıştıkları, mültecileri önemsermiş gibi gözükerek, hükûmeti ve devleti suçlamak. Mülteci meselesi üzerinden yeni bir muhalefet aktivizmi başlatmak. Amaçlarını, söylemleri ile neyi hedeflediklerini biliyoruz. Uzun uzun izaha gerek bile yok. Türkiye, Avrupa’ya göç etmek isteyen mültecileri önlemeye çalışmaktansa, Suriye’den daha fazla mülteci gelmesini önlemeye dönük çabalara yoğunlaştı. Gitmek isteyenleri engellemiyor. Kalmak isteyenlere karşı herhangi bir politika değişikliğine gitmedi. Türkiye’nin gitmek isteyenleri engellememesinin nedeni belli. Batı’nın ve özellikle Avrupa’nın yüzüne ayna tutmak. Türkiye’ye verdikleri sözleri bir kez daha hatırlatmak. Göç sorununun, mülteci meselesinin ve Esad rejiminin yaptıklarının, sadece Türkiye’nin sorunu olmadığını göstermek. En nihayetinde, artık Avrupa’nın da “yük paylaşımı” konusunda elini taşın altına koyması gerektiğini sarsıcı bir şekilde hatırlatmak...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.