Değişmeyen zihniyet

A -
A +
Lafı hiç eğip bükmeye gerek yok. 15 Temmuz darbe gecesinde sala okuyan imam ve müezzinlere saldırılanlarla, imam hatiplere fırsatını bulduğunda saldıranlar arasında hiçbir fark yoktur.
Adı çok da önemli değil. Kendini her şeyin uzmanı sanan biri, bir televizyon programında “İmam hatipten mezun olanlar karşımıza bakın ne olarak çıkıyor? Cinsî sapık, sahtekâr, ahlaksız” gibi bir laf etmiş. Bu kadar büyük bir hadsizliği yapabilmesi aslında zihninin gerisinde sürekli sakladığı öfke ve kinin bir dışa vurumudur. 
Bu zihniyeti tanıyoruz. Bu tipler bize hiç yabancı değil. Maalesef tekil örnekler de hiç değil. Toplumsal hafızamız bu tiplerin nefret söylemleri ile dolu.
Bilinçaltlarını ifşa ederek bu cümleleri kurabilenler, 28 Şubat darbe sürecinde imam hatip okullarına katsayı engeli çıkararak üniversiteye girmelerini engelleyen zihniyetin bilfiil devamı. Geçmişte başörtülü insanlara yasal engeller çıkarıp, sonra da utanmadan “okumak istiyorsa Arabistan’a gitsin” diyenlerin aslında bir tür 28 Şubat kalıntısı kişiler.
İmam hatip mezunundan başbakan, cumhurbaşkanı, asker, polis, savcı, hâkim olamaz düşüncesini yıllarca savunanlar da bunlardı. İmam hatip mezunu birinin cumhurbaşkanı olmasını, başbakan olmasını, bakan olmasını bir türlü içlerine sindiremediler. Öfkeleri önemli bir kısmı bundan.
Dogmatik fikirlere sahip bu ve benzeri düşüncelere sahip olanlar değişmez. İflah olmazlar. Ellerine güç geçsin 28 Şubat’ta yaptıklarının aynısını tekrar ederler. İmam hatipleri kapatmak için ellerinden geleni yaparlar. “Başörtülüler memur olmasın, üniversiteye gitmesinler” diye miting bile düzenlerler.
Aslında sorun çok derin.
Bu sözler bir televizyon programında, tartışmanın heyecanı ile söylenmiş sözler değil. Meselenin özünde İslamofibik bir dünya görüşü var. Hiç alakası olmayan bir konuyu imam hatiplilere getirerek düşmanca bir tutumla nefret söylemine başvurmayı ancak Türkiye’de kökleri çok daha derin bir geçmişe sahip olan İslamofobi ile açıklayabiliriz. Bu bağlamda İslamofobi sadece Batı'ya özgü değildir.
İslami olanla, muhafazakâr mütedeyyin toplum kesimleri ile bu tip zihniyetlerin sorunu hiç bitmedi biteceğe de benzemiyor.
Toplumun değer dünyalarına ve onların önemsediği kurumlara saldırmak için hiçbir fırsatı ıskalamıyorlar.
İşte son olarak; kim olduğu, ne olduğu belli olmayan kendini şeyh olarak pazarlayan sapık, sahtekâr ve aşağılık birinin bir çocuğa cinsel saldırısı bile aniden genelleştirilerek tüm Müslümanlara hakaret etmek için bir bahane olarak kullanılabiliyor.
Bu çevreler, söz konusu cinsel saldırı suçunu işleyen aşağılık sapığın kim olduğu ve neye hizmet ettiği ile hiç ilgilenmiyorlar. Benzer sapkınların farklı toplum kesimlerinde çıkabileceğini ve çıktığını bildikleri hâlde bilinçli olarak böyle davranıyorlar. Fırsatı değerlendirmek için işlenen bu suçları genelleştirerek toplumun bir kesimine ve kurumlara saldırmanın aracı yapmak için kırk takla atıyorlar.
28 Şubatvari yöntemlerin, çift yönlü nasıl çalıştırıldığını çok iyi biliyoruz. 28 Şubat sürecinde Ali Kalkancı ve Fadime Şahin tiyatrolarının İslam’a ve İslami olana saldırmak için nasıl planlandığını ve kurgulandığını sonradan tüm yönleri ile öğrendik...
Sonuç olarak, toplumun kutsalları ve değerleri vardır. Bu değerler uhrevi olabildiği gibi dünyevi  de olabilir. Bazı sahtekârlar, İslam dininin kutsallarını da dünyevi değerleri de kendilerine kalkan yaparak suç işleyebilirler. Sapkınlıklarını perdelemek için bu alanlardan yararlanabilirler. Böyle sapkınlıklar tarihin her döneminde maalesef olmuştur. Devlet hukukun gerektirdiği şekilde bu sapkınlara en ağır cezayı vermelidir. Veriyor da.
Birilerinin işlediği bir suçtan ve sapkınlıktan dolayı devletin okulları olan, milyonlarca insanın yetiştiği ve cumhuriyetle yaşıt olan imam hatip okullarına ve oradan mezun olanlara dil uzatmak kimsenin haddi değildir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.