Akdeniz’in istikrar ve güvenliğinde Türkiye’yi doğru konumlandırmak

A -
A +
Avrupa Birliği’nin Güvenlik ve Dış Politikalar Yüksek Temsilcisi Josep Borrell Fontelles, 15 Eylül’de Avrupa Parlamentosunda bir konuşma yaptı. Konuşma genelde Türkiye özelde ise Doğu Akdeniz’de devam eden güç mücadelesi üzerineydi.
Borrell, 24-25 Eylül’de yapılacak AB Konseyi toplantısında Türkiye’ye yönelik politika belirlerken hangi dinamiklerin göz önünde bulundurulması gerektiğini merkeze alan bir bakış açısıyla parlamenterlere seslendi.
Konuşmasında dile getirdiği, “Eski imparatorluklar geri gelmeye başladı. Bunlardan üçü Rusya, Çin ve Türkiye. Bunlar küresel ve bölgesel yaklaşımlarla gelen eskinin büyük imparatorlukları. Bu durum bizim için yeni bir ortam sunuyor” şeklindeki ifadeleri, hem Avrupa’da hem de Türkiye’de farklı açılardan tartışıldı. Borrell’in bu sözlerle ne demek istediği farklı bağlamlar üzerinden yorumlandı.
Türkiye’de özellikle iktidar karşıtı bazı çevreler, Borrell’in “eski imparatorluklar geri gelmeye başladı” tespitinde, Türkiye’nin yanında Rusya ve Çin’i zikretmesinden hareketle, “Türkiye’nin Batı'dan koparak uzun süredir Avrasya’ya yöneldiğinin” Avrupalı devlet adamları tarafından da net olarak ortaya konduğu merkeze alan zırva analizler yaptılar.
Yine bu çevrelerin bazıları, “Biz uzun süredir Türkiye’nin yeni Osmanlıcı dış politika izlediğini söylüyorduk, Borrell bu ifadelerle bizim tezlerimizi teyit etti” minvalinde uzun süredir tekrarladıkları saçmalıkları yeniden dile getirme fırsatı buldular.
Aslında Yüksek Temsilci, Türkiye’nin küresel ve bölgesel dinamizmini anlamlandırmada, içeride ideolojik dürbünlerle dış politika analizi yapanlardan çok daha rasyonel bir yerden okuma yapıyor.
İçerideki bu çevreler, Türkiye’nin dış politikada proaktif adımlarını ve kararlılığını indirgemeci bir bakış açısı ile sürekli itibarsızlaştırmaya çabaladıkları için, Borrell’in söz konusu konuşmasında ve daha önceki benzer konuşmalarındaki diğer ifadelerini görmezden gelerek çıkarımda bulunmayı tercih ediyorlar. 
Aynı konuşmasında Josep Borrell, “Türkiye ile zıtlaşarak sorunlara çözüm bulunamayacağı açık. Türkiye AB’nin önemli bir komşusu. Coğrafyayı değiştiremeyeceğimize göre komşu olmaya devam edeceğiz” sözleri ile Avrupalı siyaset ve devlet adamlarına Türkiye’nin “mevcut gücünü ve kapasitesini” de görmeleri gerektiğini tavsiye etti.
Geçtiğimiz temmuzun başında da Borrell, son konuşmasına benzer şekilde, “Akdeniz’de İstikrar ve Güvenlik: Türkiye’nin Olumsuz Rolü” başlıklı bir oturumda, Avrupa Parlamentosu üyelerine sert çıkmıştı. Türkiye’nin izlediği dış politikayı sürekli Osmanlı İmparatorluğu ile kıyaslayan ve Türkiye’ye karşı yaptırım kararları alınmasını ve müzakerelerin sonlandırılmasını isteyen parlamenterlere, “Haçlı seferi zamanı değil. Ben de haçlı komutanı Avusturyalı Johann değilim” diyerek, Türkiye’nin “kilit bir ortak ve bir aday ülke” olduğunu belirtmiş ve sorunların diyalogla çözümünden başka bir yol ve yöntemin bulunmadığını hatırlatmıştı.
Yüksek Temsilci bu konuşmaları yaparken, Türkiye’yi çok sevdiğinden ya da Türkiye’nin dış politikasını takdir ettiğinden dolayı bu sözleri söylemiyor.  Ya da Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki tezlerini desteklediği için de böyle bir konuşma yapmıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da sürekli vurguladığı gibi, Türkiye’nin “büyük ve güçlü bir devlet” olduğunu söylemeye çalışıyor. Son yıllarda giderek uluslararası konumunu güçlendiren Türkiye’nin, sınır ötesinde dengeleri değiştirebilecek bir güç kapasitesine ve kabiliyetine ulaştığını farklı kavramlarla ifade etmeyi tercih ediyor.  Savunma sanayi kapasitesini geliştirdiğini, sınırlarının dışında askerî ve sivil operasyon kabiliyetine ulaştığını, enerji havzalarında kendi araştırma ve sondaj faaliyetlerini yürütebilecek imkâna kavuştuğunu bilerek bu sözleri dile getiriyor.
Kısaca Borrell, Türkiye’nin küresel güç yarışında dengeleri değiştirebilen bir konuma eriştiğinin farkında. Dolayısıyla da Akdeniz’in istikrar ve güvenliğinde Türkiye’nin doğru konumlandırılmasını anlatabilmek için söz konusu içerikteki konuşmayı yapıyor.
Küresel güç rekabetinde, Türkiye’nin dış politikada attığı adımları, izlediği kararlılığı ve geliştirdiği kapasiteyi görmezden gelen ve farklı analizlerle Türkiye’nin dış politikasını itibarsızlaştırmaya çalışan içerideki çevrelerin, bu yaklaşımlarının ardında Erdoğan ve iktidar karşıtlığı olduğunu biliyoruz.
Değilse, Avrupalı ve Batılıların gördüğünü, söz konusu çevrelerin görmemesi imkânsız.
Borrell’in “imparatorluklar geri dönüyor” ifadesi ile Türkiye’yi konumlandırdığı yeri, iyi anlayabilmek için okunması gereken ve bu ay içinde yayınlanan önemli bir kitabı tavsiye ederek yazıyı sonlandırayım.
Murat Yeşiltaş ve Ferhat Pirinççi tarafından kaleme alınan, “Küresel Dönüşüm Sürecinde Türkiye’nin Büyük Stratejisi” başlıklı kitap, tam da dünyadaki siyasi ve ekonomik güç düzeninin yeniden yapılanmasında “Türkiye’nin büyük stratejisi”ni analiz ediyor.
SETA yayınlarından çıkan kitabı, bu konularla ilgilenenlere özellikle tavsiye ediyorum.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.