Para, güç, soygun!

A -
A +
Dünyanın gündemi değişti. Ne ekonomik veriler, ne ABD-Çin görüşmeleri, ne FED'in politika değişikliği ne de Brexit.. Varsa yoksa Venezuela. Geçen yıl kapatılan Ulusal Meclis'in başkanı olan Guaido ABD desteğini arkasına alınca ocak ayında kendini geçici devlet başkanı ilan etti. Venezuela, dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip ülkesi. Emperyalizmin kalesinin dibindeki bu ülke, tarihi boyunca millî politikalar izlediği için ABD’nin ilk hedeflerinden biri hâline geldi. Kanserden ölen eski başkan Chavez’i ABD’nin hedefine oturtan da ABD işletmesindeki petrol şirketini millîleştirmesi olmuştu.. Bu dev kamulaştırma hamlesine Amerika, 11 Nisan 2002’deki darbe girişimini başından sonuna kadar açıkça destekleyerek karşılık verdi. Ancak halkın yoğun desteğiyle sadece üç gün sonra Chavez bütün kontrolü geri aldı. 
Chavez’in ölümünden sonra yerine geçen sene yapılan seçimlerde %67,7 oy desteğiyle Maduro geldi. O da aynı politikaları devam ettirdiği için ABD tarafından istenmiyor. Avrupa da aynı safta yer aldı. Hedef aynı: Venezuela’daki petrol rafinerilerini ABD şirketlerinin emrine sokmak. İşte bu yüzden ülkede büyük isyan hareketi başlatıldı. Sokağa dökülen halk birbirini kıracak, ortalık kan gölüne dönecek. Trump, askerî seçenek gündemde diyerek işin rengini belli etti. Amerika Venezuela’ya kendi askerlerini göndererek ülkeyi iç savaştan kurtardığını söyleyecek. Dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip olacak. Bu soygunu da tüm dünya seyredecek!..
       ***
Son günlerde yıkıcı-bozucu-talancı çevrelerin IMF’ye fena hâlde sarıldığını görüyoruz. “Hükûmet gizlice görüştüğü Uluslararası Para Fonundan 20 milyar dolar istemiş. Ama bu yetmez, 31 Mart seçimlerinden sonra 200 milyar dolar daha vereceksiniz" demişler.. Peki neden bu iddia ortaya atıldı? Hemen söyleyeyim. IMF demek kriz demektir. Bir ülke için IMF lafı geçiyorsa orada işler son derece bozuktur. Dünyada batan ülkeler IMF’ye sarılır. İmdat ister! O da "şartlarımı yerine getirirseniz, ölmeyecek kadar para veririm" der.. Böylece yıllarca sürecek ekonomik esaret başlar. İşte asıl amaç Türkiye’yi IMF’ye muhtaç durumda göstererek, hükûmetin yerel seçimlerden yara almasını sağlamak. Muhalefet partilerinin tutunacak başka dalları kalmadığı için, kamuoyunun zihnini bulandırmak istiyorlar. Ülkenin verileri bozuluyor palavrasıyla insanları kandıracaklarını zannediyorlar.
Cari açığı %70 daralan, enflasyonu kontrol altına alınan, ihracatı yıllık 168 milyar doları aşan, büyüme hızı %4 olan, parası 6 ayda %28 değer kazanan bir ülkenin göstergeleri kötüleşiyor, diyorlar. Oysa ortada bozulan sadece kendileri! Artık kaporta kaynak tutmuyor, delik deşik olmuşlar.
Hazine ve Maliye Bakanlığı IMF söylentilerini kökünden yalanladı. Bakın 2001 yılında tüm Türkiye'de toplanan vergilerin yüzde 103'ü borcun sadece faizine gidiyordu. Yani gelirler borcun faizini bile ödemeye yetmiyordu. Oysa şimdi gelirlerin sadece yüzde 13'ü faize gidiyor, kalan parayla da dev yatırımlara imza atılıyor.. İşte muhalefeti bu tablo çileden çıkarıyor.
Başarıyla uygulanan yeni ekonomik program ile Türkiye dengeli büyüme hızına kavuştu. 2018'de toplanan vergi gelirlerinin faiz ödemelerine oranı yüzde 11,8'e geriledi. Bu ödemelerin GSYH'daki payı ise yüzde 1,8'e düştü. Aynı çevreler 24 Haziran seçimlerinden sonra da “iktidara kim gelirse gelsin, IMF’ye gitmek zorunda kalacak” diye yumurtlamışlardı, cılk çıktı. İşleri güçleri yalan, iftira, suçlama, çamur az izi kalsın. Yine hüsran olacaklar. Halkın sağduyusu galip gelecek, istikrara EVET denilecek.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.