Yeni hükümetin işi zor

A -
A +

3 Kasım seçimlerinden sonra AK Parti lideri Erdoğan'ın AB ülkelerine düzenlediği gezilere katılmıştık. Gittiğimiz Başkentlerde Sayın Erdoğan, Avrupa Birliği ülkelerinin liderlerine AB kriterleri konusunda katettiğimiz mesafeyle demokratik alanda geldiğimiz seviyeyi anlatıyor ve Türkiye'ye müzakere için tarih verilmesini istiyordu. O zaman Tayyip Beyin bu açıklamalarını dinleyen liderlerden bazıları açıkça bazıları da davranışlarıyla tepkilerini dile getirmiş, "Türkiye'nin AB kriterlerini uygulamadığının en açık örneği sizin durumunuz. Seçimde Türk halkının çoğunluğu sizin isminize ve partinize oy verdi. Ama halkın iradesi hiçe sayıldı. Siz bugün ne milletvekilisiniz ne de Başbakan" karşılığını vermişlerdi. Bu tespitler karşısında o günlerde söylenebilecek fazla bir şey bulunamıyordu. Sayın Erdoğan, eleştirilere "Ancak önümüzdeki dönemde her şey normalleşecek" cevabını verebiliyordu. Siirt, dönüm noktası... Gerçekten de Siirt seçimleri, Türkiye'nin demokratik açıdan normalleşmesinde dönüm noktalarından biri olmuştur. Hak yerini bulmuştur. Bu seçimin ülkemiz ve demokrasimiz için hayırlı olmasını diliyoruz. Son bir yıllık geçmişe baktığımızda insan üzülüyor, ne gerek vardı bu kadar gerginliğe! 3 Kasım seçimlerinden sonra Tayyip bey milletvekili olamayınca çok değerli bir büyüğüm, "Bu durum hoş değil sular ve vicdanlar sıkıştırılamaz. Sıkıştırıldıkça ortaya ciddi sorunlar çıkar ve ülke zarar görür " demişti. Nitekim haklıydı da. Umarım bu gelişmelerden ders çıkarır geleceği ona göre planlarız. Sayın Erdoğan Mecliste yemin etti, kendisine hükümet kurma görevi verilir verilmez çalışmalarına başladı. Erdoğan bir taraftan yeni kabineyi şekillendirirken bir yandan da 59. Hükümetin programı hazırlanıyor. Bazı bakanlıkların birleştirilerek bakanlık sayısının azaltılması düşünülüyor. Bu gelişmeler ışığında Meclis hafta sonunda Hükümet programını görüşmek için toplanabilir. Önümüzdeki hafta Salı günü de güvenoylamasına gidilebilir. Siyasi kulislerde yeni hükümet kurulduğu takdirde "ikinci tezkere"nin Çarşamba veya Perşembe günü Meclise getirileceği de konuşuluyor. Sorunlarla mücadele 59. Hükümet önümüzdeki hafta göreve başlayacak. İşleri çok zor. Irak savaşı kapıda, Kıbrıs'ta yine işler karıştı. AB ile ilgili problemler sürüyor. Ekonomik alanda çözüm bekleyen birçok sorun var. Dünya Bankası Türkiye Temsilcisi Chhibber ve uluslar arası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's ekonomimizi olumsuz yönde etkileyecek açıklamalar yaptılar. AB Komisyonu Kıbrıs ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de teröristbaşı Abdullah Öcalan ile ilgili verdiği kararlarla Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Şantaj kokan kararların gölgesinde adeta Türkiye'nin kuşatılmaya çalışıldığı bir ortam içinde kurulacak yeni hükümeti çok zor günler bekliyor. Allah yardımcıları olsun. Tek başına iktidar olan Mecliste büyük çoğunluğa sahip partilerin kurduğu Hükümetler ülkemiz için bir şanstır. Bu şans çok iyi kullanılmalıdır. Devletin tüm kurumları bu özelliğe sahip 59. Hükümete evhamla bakmamalı, işbirliği yapmalı ve yardım etmeli kısacası şans vermelidir. İnsanlarımız bunu bekliyor, ülkemizin buna ihtiyacı var. Halkımız devlet kurumları arasında gerginlik istemiyor, uyum istiyor, işbirliği istiyor. Hükümet milletin kendisine verdiği desteği çok akıllıca kullanmalıdır. 58. Hükümet Irak probleminin barışçı yollarla çözümü için büyük gayret sarf etti. Hiçbir ülke ülkemiz kadar barış için samimi bir çaba göstermedi. Almanya, Fransa ve Rusya gibi devletler savaşı engelleme konusunda samimi davranmıyorlar. Onların Saddam ile milyar dolarlık petrol anlaşmaları var. Paniğe kapılmalarının sebebi savaş değil. Savaş sonrasında petrol anlaşmalarının iptali korkusu. İddia ediyorum bu anlaşmaların devam edeceğini bilsinler yarın ABD saflarında savaşa katılırlar. İnsani nedenlerle savaşı engellemeye çalışan tek ülkeyiz biz. Savaşı istemiyor gibi gözüken Müslüman Arap ülkelerinin çoğu ABD askerlerine topraklarını şu anda açmış durumdadır. Duygusallığa kapılmayalım Biz çok duygusal bir milletiz. Çok çabuk dolduruşa geliyoruz. Hep bir ağızdan "Savaşa hayır" diye bağırıyoruz. Tabii ki savaşa hayır! Peki, engelleyemediğin ve hemen yanı başında çıkan bir savaşın ülkemizin güvenliğine ve uzun vadeli ulusal çıkarlarımıza verebileceği zararları önlemeye evet mi? Ona da hayır. Hadi canım sen de... Ülkemizin çıkarları söz konusu olduğunda aklımızı duygularımızın önüne koymak zorundayız. Kuzey cephesinin açılmasına katkı verir isek bu savaş kısa sürer, daha az insan ölür, ABD, Kürt grupları bu savaşta kullanmazsa savaş sonrasında arzu etmediğimiz tavizleri vermek zorunda kalmaz. Kürt grupların Türkmenlere müdahalesi önlenmiş olur. Ekonomik kayıplarımızın bir kısmı karşılanmış olur. Bu cephe kuvvetli olursa Saddam fazlaca direnemez. Diyelim ki Kuzey cephesinin Türkiye'den açılmasına izin vermediniz ve savaşı sınırlarınızdan seyrettiniz. Kürt muhalif grupların Türkmenlere saldırması, Kerkük ve Musul'a müdahalesi ve etnik esasa dayanan Federatif bir yapı oluşturulması durumunda ne yapacaksınız? Türkiye olarak müdahale etmek isteyeceksiniz. İşte o zaman karşınıza muhalif Kürt grupları değil ABD çıkacak ve onunla savaşmak zorunda kalacaksınız. Ülkemizin güvenliği ve ulusal çıkarlarımız açısından 2. tezkere Meclisten geçirilmelidir. Bana ne ABD'den diyebiliriz ama ülkemizin güvenliğini ve geleceğini düşünmek zorundayız.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.