Millî güç

A -
A +

Dünya tarihinde siyasî hedefleri sonradan unutulan 100 yıl ve 30 yıl savaşları hariç hedefi bilinmeyen hiçbir harp yoktur. Bir harbin siyasî hedefi siyasî gayretlerle ulaşılamayan millî hedeflerin zor kullanmak suretiyle elde edilmesidir. Harbin siyasî hedefi düşmanı yenmek değildir. Bir fikrin, gayenin, isteğin karşı tarafa zorla kabul ettirilmesi gerekir. Düşmana zorla kabul ettirilecek istekler ise beka, emniyet ve refah sağlayan hususlardır. Yani millî menfaattir. Harbin askeri hedefi ise harbin siyasi maksadını sağlayan hususların gerçekleştirilmesidir. Bir başka deyimle harbin siyasî hedefinin zorla kabul ettirilmesini sağlamak için hasmın savaşma azim ve iradesini kıracak silahlı kuvvetlerin mağlubiyetini ve imhasını sağlayacak durum, denge ve mevkilerdir. Millî güç unsurları... Yalnız akılda tutulması gereken önemli husus harpte sadece silahlı kuvvetlerin değil ülkelerin millî güçlerinin karşı karşıya gelmesidir. Silahlı kuvvetler diğer millî güç unsurlarını zor ve zorbalığa karşı korur ama silahlı kuvvetlerin imha edildiği durumlarda diğer millî güç unsurları otomatikman yok olmazlar. Harpte millî güç unsurları daha kuvvetli olan veya daha doğru açıklamayla milli gücünü harbe daha iyi yönlendiren ve koordinasyonunu daha iyi sağlayan ülkeler galip gelmektedir. Milli gücün unsurlarını şu şekilde sıralamak mümkündür: İnsan gücü, coğrafî güç, ekonomik güç, askeri güç , politik ve idari güç, psiko-sosyal güç, teknolojik güç. Ve toplumları millî hedefler ve amaçlara yaklaştırma veya uzaklaştırmada çok önemli bir role sahip olan basın gücü. Hükümetlerin savaşlardaki en büyük fonksiyonu: Bu millî güç unsurlarını çok iyi tespit edilmiş ve toplumun tam olarak benimsediği ve beklentilerine en iyi cevap verecek şekilde ortaya konmuş olan milli hedeflere yönlendirmeleridir. ABD silahlı kuvvetleri tarafından 1. Körfez harekatından sonra hazırlanan "Kesin Zafer" isimli kitapta zaferin kısa sürede kazanılmasında en büyük etken olarak, bütün Amerikan ulusunun ve silahlı kuvvetlerinin millî hedef ve harekatın haklılığı konusunda hemfikir olması, gösterilmiştir. Bunun açık anlatımı ise bütün millî güç unsurlarının askerî harekatı tam bir fikir birliği ile desteklemiş olmasıdır. Bu gibi durumlarda cephedeki asker görevini daha emin bir şekilde yaparken diğer millî güç unsurları da onun yaptığı her harekette desteğindedir. Şimdi durum biraz farklı... Tam tersi durum da Irak için düşünülebilir. Halkın ne düşündüğü umurunda olmayan bir diktatörün emrindeki bir silahlı kuvvetlerin hiçbir haklı gerekçe olmadan komşu Müslüman bir ülkeyi istilası... Millî güç unsurlarından hiçbirini arkasında hissetmeyen ve hatta haklılığına kendisi de inanmayan bir ordunun savaşma azim ve iradesi göstermemesi... Sonuç olarak savaşmadan teslim olan bir orduya karşı kazanılmış kolay ve kesin bir zafer. İkinci harekatta durum biraz farklı görünüyor. Millî güç unsurlarını daha iyi koordine etmiş olmasına rağmen özellikle millî hedef konusunda kendi toplumunu ikna edememiş yani insan ve toplum gücünü arkasına alamamış bir ABD'nin askeri, ekonomik, teknolojik gücü olmayan fakat ülkelerini savunmak gibi son derece meşru haklı bir millî hedefi olan Irak halkına karşı savaşının birincisinden farklı olması tabiidir. Harekâtı kazanıp, harbi kaybetmek! Şu anda görülen manzara ABD'nin Irak'ın psiko-sosyal gücü hariç bütün millî güç unsurlarını yeneceği ve hatta yok edeceğinin kesin olduğudur. Fakat bu, harbin kazanılmasına yeterli midir? Bütün sorun burada düğümlenmektedir. Çünkü tarih göstermiştir ki, bir ülkenin psiko-sosyal gücü yok edilmedikçe o toplumdan yeni millî güç unsurları çıkabilir ve toplumu zafere götürebilir. Irak'ta bugüne kadar bir araya gelmeyen birçok grup yaşanan katliamlardan sonra tam bir dayanışmaya girmeye başlamıştır. Toplumlarda millî nefret ve acılar millî sevinçlerden daha önemli rol oynar. ABD'ye karşı oluşan millî nefret Irak'ta bir psiko-sosyal çekim merkezi oluşturmaya başlamıştır. Bu, ABD'nin askerî harekattan Irak'ta istediğini bulamayacağı anlamına gelebilir. Çünkü şu anda görünen ABD'nin bu oluşan psiko-sosyal gücü kendi lehine çevirmedikçe sadece askerî harekatı kazanacağı fakat harbi kaybedeceğidir. ABD'nin de bunu anlamaya başladığı söylenebilir. Bunun ilk emarelerini de başlangıçtaki planlamalarından farklı olarak Irak'ı kendi başına yönetmeyeceğini, Irak'ta uzun süre kalmayacağını ve BM'ye daha fazla rol vereceğini söyleyerek göstermektedir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.