Başka çare bırakmadılar...

A -
A +
Cumhurbaşkanımız, 15-16 Kasım'da Antalya'da düzenlenecek G-20 öncesinde zirve ülkelerini ziyaret ediyor. Çin ve Endonezya'ya bu maksatla gerçekleştirilen geziye iş adamları, bakanlar ve gazeteciler katılıyor. Gezinin Çin ayağında hem ikili ilişkiler hem de Suriye ve Uygur Türkleri gibi konular ele alınacak. Rusya ve Çin'in vetosu nedeniyle BM'de Suriye ile ilgili bir karar alınamıyor. Vetonun aşılması için telkinlerde bulunulacak. Pekin'de düzenlenecek iş forumuna 400'ü aşkın iş adamının katılımı bekleniyor. Çin'e olan 2.8 milyar dolarlık ihracatımızı 10 milyar dolara çıkarmayı hedefliyoruz. Gezide ikinci durak Endonezya... Jakarta'da Endonezya-Türkiye iş forumu toplanacak. Türkiye, kasım sonunda G-20 dönem başkanlığını Çin'e devredecek.
Siz bu satırları okurken biz Sayın Cumhurbaşkanımızla bu gezide olacağız. Türkiye'nin PKK, DAEŞ ve DHKP-C'ye karşı başlattığı geniş çaplı operasyonların dumanı tüterken Cumhurbaşkanı'nın planlı gezisini ertelememesi Türkiye Cumhuriyeti Devletinin krizi yönetebildiğini, ne yapacağının belli olduğunu, bir sürpriz beklenmediğini gösteriyor. Bu aslında Sayın Erdoğan'ın yönetim tarzına da uygun bir davranış biçimi. Başkalarının gündemimizi-programımızı belirlemesine izin vermemesi iyi bir şey.
Çözüm sürecinin sağladığı atmosferden istifade ederek şehirlere rahat rahat yerleşen PKK, tüm gücüyle askerimize-polisimize, kamu kurumlarına ve yatırımlara saldırıyor. Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde, kısmen de İstanbul'un bazı semtlerinde bütün güçlerini kullanarak kamu otoritesine karşı geliyor. Akıllarınca silaha-şiddete başvurup devleti dize getirecekler. Şehitler veriyoruz, bu şekilde kudurmaya devam ederlerse korkarım ki şehit vermeye de devam edeceğiz. Bir taraftan 'çözüm, barış, demokratikleşme' diyenlerin diğer yandan PKK'nın silahlı unsurlarını yurt içinde tutarak bugünler için hazırlık yaptıklarını, dağdaki silahlı eşkıyalarını yerleşim yerlerine taşıdıklarını görüyoruz. TSK, inlerine bomba yağdırmaya, terör baronlarının rahatı kaçmaya başlayınca yurt sathında bulundukları her imkânı kullanarak askerimize-polisimize saldırıyorlar. Yeni şehitlerimiz var. Başımız sağ olsun. Şifa dağıtan hastanelerden ambulanslara kadar her yere saldırıyorlar. Köşeye sıkıştıkça da saldırmaya devam edecekler. Türkiye'yi âdeta geniş kapsamlı bir sınır ötesi kara harekâtına zorluyorlar.
Eli kanlı örgüte ülkeyi terk etme ve silah bırakma çağrısı yapma cesareti gösteremeyen HDP, sanki Türkiye durup dururken yapıyor gibi operasyonların durdurulmasını tehditkâr bir dille ifade ediyor. Ülkenin dört bir yanını kana bulayan, kızı ve eşiyle aracında savunmasız olan bir binbaşıyı katletmekten dahi kaçınmayan PKK'ya 8 Haziran sabahından beri tek laf edemeyen, sırtlarını onlara dayadıklarını söyleyenler, devlet kamu düzenini sağlamaya ve milletini-ülkesini korumaya kalkınca isyan etmeye başladılar. Beyler kusura bakmayın! Maalesef hükümete başka çare bırakmadınız. Herkesi üç yıldır "Çekiliyoruz-silah bırakıyoruz, eylemsizlik kararı aldık" diyerek kandırdınız. İktidar partisi, tepkilere rağmen oy kaybettiğini bile bile çözüm sürecinin hatırına sizin ve uzantılarınızın şımarıklıklarına göz yumdu. Tek amaçları vardı, bir de denenmişi sonuna kadar denemek, barışı sonuna kadar zorlamak. Ama siz ve işbirlikçileriniz bu samimi çabayı zaaf olarak algıladınız. Bir yanınızla barış deyip diğer yanınızla barış ortamının sağladığı ortamdan istifade ederek uzun sürecek bir savaşa hazırlık yaptınız. Bölgede kamu otoritesinin yerine geçmeye kalktınız. HDP-PKK çizgisinin dışındaki hiçbir siyasi görüşe hayat hakkı tanımadınız. KCK, seçimin hemen ardından 11 Temmuz'da yaptığı açıklama ile ateşkesi bitirmişti. 15 Temmuz'da KCK Eş Başkanı Bese Hozat, saldırıların işaret fişeğini "Yeni süreç, devrimci halk savaşı sürecidir" açıklaması ile çakmıştı.
Yılbaşından bu yana PKK 800'ün üzerinde irili-ufaklı eylemler yaptı, üç sivil-iki asker ve üç polisi şehit etti. Her şey Suruç katliamı ile başlamadı, öncesi var. Çözüm sürecini korumak için devletin kendi vatandaşlarını korumasız bırakma süreci bitti. Yani ateşkesi devlet değil KCK-PKK bitirdi. Devlet kendi vatandaşlarının mal ve can güvenliğini korumak, kamu düzenini tesis etmek için DAEŞ, DHKP-C ve PKK'ya karşı toptan bir savunma hamlesi başlattı. Bunun geri dönüşü yok. Ancak hepimiz şunu iyi biliyoruz ki çözüm yine de demokratikleşmede. Çözüm sürecini ne pahasına olursa olsun devam ettirmek gerekiyor. Bölge halkı muhatap alınarak bu sürecin sürdürülmesi tek çaredir. Yoksa operasyonlarla bu iş bitmez. Ama kamu düzeninin tekrar tam olarak tesisi için bunların yapılması, bu eli kanlı örgüte barış için neyin olmayacağını göstermesi gerekiyor...
AK Parti'yle koalisyon hükümeti kurma çalışmalarına katılan CHP'nin Meclis Başkanlık Divanı üyelerinin Cumhurbaşkanına yapılan ziyarete katılmaması, koalisyon konusunda samimi olmadıklarını, tribünlere oynadıklarını gösteriyor. Yüzde 52 oyla o makama halk tarafından getirilmiş bir insanı yok sayarsanız AK Partililer de sizi yok sayar. İşler başlamadan bitmiş olur. Kandırmayın milleti!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.