Katar krizinde Ankara devrede

A -
A +
ABD Başkanı Donald Trump’ın Orta Doğu temaslarının hemen akabinde 6’sı Körfez İşbirliği Konseyi üyesi olmak üzere 8 ülkenin Katar’la tüm diplomatik ilişkilerini eş zamanlı olarak askıya almaları tüm dünya kamuoyunun gündemine bomba gibi düştü. Aslına bakarsanız 2014’ten bu yana benzer sorunlar gündemde iken Türkiye ve Kuveyt’in girişimleriyle bir krize dönüşmeden ilişkiler toparlanıyordu. Ancak manipülatif algı operasyonu ile kanaat önderleri ve düşünce kuruluşları üzerindeki operasyonel süreci Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) yürüttüğü, Suudi Arabistan’ın da diplomatik ve ekonomik boyutunu yönettiği krizin büyümeden sükûnet ve diyalogla çözülmesi bütün bölge halkları için önem arz etmektedir. Bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanlı diplomatları eş zamanlı olarak bölge ülkeleri, krizin tarafları ve Batı ile diplomasi trafiğini sürdürüyor.
Katar’ın son yıllarda bağımsız dış politika izlemesi, 1995’te göreve gelen Emir’in Katar’ı Suudi Arabistan’ının şemsiyesi altından çıkarmış olması, tıpkı Türkiye gibi Katar’ın aynı anda hem Suudi Arabistan ile hem de İran ile iyi ilişkiler geliştirmesi başta Suudi Arabistan olmak üzere bazı Arap ülkelerini rahatsız ediyordu. BAE’nin de tahriki ile Suudi yönetimi, Katar’ı 1995’ten önce olduğu gibi kendi şemsiyesi altına almaya çalışıyor. Katar’ın uluslararası ilişkilerde denge politikası yürütmesi Suudi yönetimini ve BAE’yi rahatsız ediyor.
Katar yönetimi, Hamas ve İhvan gibi Arap dünyasındaki İslami hareketleri bölgedeki halkın bir parçası ve temsilcisi olarak görüyor. Körfez ülkelerinin terör örgütü olarak kabul ettiği bu hareketleri yukarıda açıkladığım gibi gören Katar, bunlara yardım da ediyor. Bu durum diğer körfez ülkelerini çileden çıkarıyor. Bu krizin baş planlayıcısı BAE ve Suudi Arabistan’dır. Hedef, Katar’ın dış politikasıdır. Maalesef, BAE, Suudi yönetimini etkileme gücüne sahiptir. Türkiye’deki 15 Temmuz darbesine el altından destek veren BAE aynı oyunu Katar’da tekrarlamaktadır. Bu kriz, Katar Emiri'nin ABD’ye karşı ve İran’ın destekleyici açıklamalar yaptığı iddia edilerek başlatıldı. Katar yönetimi bu iddiayı yalanlamasına rağmen BAE basını meseleyi tırmandırdı. 8 ülkenin ani ve sert bir karar ile Katar’a karşı yaptırımlara başlamasının görünür gerekçesi güya Katar’ın teröre verdiği destek-İran ile iş birliği yapması. İşin gerçeği ise Katar’ın son yıllarda özellikle Suudi Arabistan ve BAE’den bağımsız özgün bir dış politika izlemesi ve Arap dünyasındaki "İslamcı" hareketlerle iyi ilişkiler kurmuş olmasından Arap ülkelerinin duyduğu rahatsızlık.
Tüm bunlara bir de yeni ABD Başkanı’nın ısıtmaya çalıştığı İran hamlesini ekleyince resim tamamlanıyor. Katar’ın bu krizi hasarsız atlatması için Türkiye bütün imkânlarını seferber etmeli. Katar bölgede bizim en önemli ekonomik ve siyasi, hatta askerî partnerlerimizden birisi. Türkiye’nin Osmanlı döneminde de olduğu gibi çok önemsediği kritik bir yerde ve önemde. Bu kriz Türkiye’nin bölgedeki Askerî Üs inşasını etkilemeyecektir. Katar, Osmanlı döneminden bu yana Türkiye için Körfez’deki en önemli ve en stratejik bağlantı konumundadır. Katar, Osmanlının en önemli garnizonuna ev sahipliği yapmıştır. Dolayısıyla Körfez'de söz sahibi olmanın en anlamlı şekli orada askerî varlığını sürdürmektir ve Türkiye bu askerî varlığını sürdürmeye devam edecektir...
  
           EKONOMİDE YENİ REFORMLAR LAZIM
 
Türk ekonomisi geçen yıl teröre ve hain darbe girişimine rağmen 2,9 büyüdü. Bu, yılda alınan bir dizi tedbirden sonra yüzde 5’in üzerinde büyüyeceği tahmin ediliyor.
Dünya Bankası, Türk ekonomisindeki büyüme ile ilgili öngörüsünü pozitif yönde revize etti. Yakında IMF'nin de Türkiye ile ilgili büyüme beklentisini artıracağını öğrendim. Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nun (EKK) aldığı bir dizi tedbir ve uygulamalar sayesinde ekonomide canlanma gözleniyor. Ama unutmayalım ki alınan bu tedbirlerle ekimi buluruz o kadar. Sıkı para politikası ve maliye politikaları ile gidilecek mesafe sınırlıdır.
Sayın Cumhurbaşkanı bütün bakanlardan 6 aylık eylem planı alacak. Bizatihi kendisi bu 6 aylık eylem planının uygulamasını yakından takip ederse işler değişir. Ekonomi ile ilgili mali tedbirlerin dışında yapılması gereken önemli reformlar var. Belki ramazandan sonra Meclis tatile sokulmayıp bu yaz o reformlar Meclis'ten geçirilebilir. Her şey tozpembe değil. Bir dizi teşvik ve kolaylaştırmaya rağmen özel sektör hâlâ yatırıma yönelmiş değil. Türkiye’nin ekonomi ile ilgili köklü reformları bu yaz hayata geçirmesi gerekiyor. Doğrudan yabancı sermaye girişi ve yatırımların teşviki için Türkiye’nin AB sürecine bağlılığını sürdürmesi şart. ABD’nin güvenlik ihtiyaçları için AB’yi orta yerde bıraktığı bir dönemde Türkiye AB için önemli bir şans olabilir. Türkiye bu imkânı kullanmalıdır.
AB ve özellikle de Almanya ile yaşadığımız bunca olumsuzluğa, karşılaştığımız bunca haksızlığa rağmen Türkiye AB ilişkileri onarılmalı ve güçlendirilmelidir. AB Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı, AB ülkelerine yönelik bir diplomatik atak başlatmalıdır. FETÖ-PKK-DHKP-C terörünü, bunların hikâyesini AB’ye, o ülkelerin halkına erinmeden-usanmadan anlatmalıyız. AB’nin güvenlik açığı var, ABD onları ortada bıraktı. Bu durumu Türkiye değerlendirmeli. AB ile ilişkiler Rusya örneğinde olduğu gibi düzeltilirse, popülist yaklaşımlardan-kararlardan uzak durulursa, bu yaz beklenen ekonomik reformlar yapılırsa ve Sayın Cumhurbaşkanı 6 aylık eylem planlarını yakından takip ederse bu yıl Türkiye’nin yüzde 5 büyümesi benim için sürpriz olmaz. Tersi olursa zorlanırız. Sıkıntı çekeriz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.