MİT ve Genelkurmay o gece ne yaptı?

A -
A +
15 Temmuz darbe girişimine en başından buyana en ağır eleştirileri yapanlardan biri oldum. Köşemden, FETÖ mensuplarının, ülkemizi darbe sürecine sürüklerken istihbarat zaafını ve TSK komuta kademesinin tedbirsizliklerini çok ağır cümlelerle eleştirdim. 15 Temmuz darbe girişiminin üzerimizde oluşturduğu olumsuz etkiler ve travmaları atlattıktan sonra, FETÖ mensuplarının ülkeyi darbe sürecine sürükledikleri günleri ve sonrasını her boyutu ile araştırdım. Tartışmaların merkezine taşınmak istenen Genelkurmay Başkanlığı ve MİT Müsteşarlığının süreçteki durumunu didik didik ettim. Vardığım sonuçları gerek ekranda gerekse çeşitli vesilelerle farklı ortamlarda ve en önemlisi burada köşemde siz değerli okuyucularımla paylaştım, paylaşmaya devam edeceğim. Uzun görüşmeler, tecrübelerim ve ulaştığım tüm bilgi-belgeler, 15 Temmuz darbe girişiminin yaşandığı saatlerde Genelkurmay Başkanımız Hulusi Akar, Genelkurmay 2’nci Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı ve MİT Müsteşarımız Hakan Fidan ellerindeki tüm imkânlarla ve bütün güçleriyle darbe girişimine karşı koymaya çalıştıklarını ortaya koyuyor. Tüm tehditlere ve fiziki baskılara rağmen darbecilerle asla iş birliği yapmamışlar. Ellerindeki sınırlı imkânları kullanarak darbecileri vazgeçirmeye, ikna etmeye ve durdurmaya çalışmışlar. Birilerinin darbe girişimine dair tartışmaların merkezine taşımaya çalıştığı MİT Müsteşarlığı ile ilgili olarak özellikle siz okuyucularımızın dikkatine sunmak istediğim bir nokta var. Eskiden MİT; TSK’nın iç bünyesinde de faaliyet gösterebiliyordu. Komuta kademesi dâhil TSK içindeki faaliyetleri izleyebiliyordu. 28 Şubat’ın hemen öncesinde Tansu Çiller’in Başbakanlığı döneminde yaşanan bir sorun nedeniyle bir düzenleme yapıldı. MİT’in TSK içindeki tüm faaliyetleri yasaklandı. Bu genelge nedeniyle MİT’in TSK içindeki FETÖ’cü yapılanmadan ve bu yapılanmanın darbe hazırlıklarından haberi olmaması normaldir. Gelelim tartışmanın en can alıcı noktasına yani MİT’e ulaşan ihbara. İhbara ilişkin yaptığım incelemelerde, “MİT Müsteşarlığının Yenimahalle yerleşkesi nizamiyesine 14.30 saatinde Kara Havacılık pilotu olduğunu beyan eden bir subay gelmiş. Yetkililere önemli bir ihbarda bulunacağını söylemiş. İlgililer sorguya almışlar. Kara Havacılık Okulundan bu gece kalkacak 3 helikopter ile MİT’e gidileceğini ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın alınacağını beyan etmiş.” Gelen ihbar ivedilikle istihbarat istihbari analiz çalışmalarının ardından kaydadeğer bulunup Genelkurmay’a iletilmiş. Ama hemen belirteyim ihbarcının ihbarında darbe ihtimaline ilişkin bir beyanı yok. Ama diyebilirsiniz ki “MİT Müsteşarı devletin şerefidir. Ve MİT Müsteşarının kaçırılması planı ancak bir darbe girişimi ile mümkündür. MİT bu yorumu yapmalıydı.” MİT yorum yapmak yerine konuyu ihbarın yöneldiği ve FETÖ mensuplarının hedefindeki bir diğer kurum olan Genelkurmay’a aktarmış ve meselenin aydınlatılması için de her şartta ve sonuna kadar Genelkurmay ile iş birliği yapmış. İlk olarak MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın talimatı ile  müsteşar yardımcısı hemen ardından bizzat MİT Müsteşarı Fidan kendisi Genelkurmay Karargâhına giderek konunun aydınlatılması için çaba sarf etmişler. Emir-komuta zinciri dışında yapılacak bir darbe girişimini en iyi kavrayacak; en etkili şekilde engel olacak kurum Genelkurmaydır. MİT de bu nedenle meseleyi oraya taşımış. Genelkurmay Başkanı önce meseleyi anlamaya çalışmış. İkinci Başkan ve MİT Müsteşarı ile yaptığı değerlendirmeler sonucunda “İhbar edilen olayın daha büyük bir planın parçası olabileceğini mütalaa edilmiş” ve ona göre bazı stratejik engelleme adımları atılmış. Havada bulunan tüm uçak ve helikopterlerin üslerine geri dönmesi, yeni kalkışlara da izin verilmemesi direktifinin saat 19.06’ya kadar her yere ulaştırılmış olması, Kara Kuvvetleri Komutanı ile Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı’nın ihbarın teyidi için Kara Havacılık Okulu’na gönderilmesi alınan diğer ilk tedbirlerden biri. Ülkemizde darbe girişimi denildiğinde akla ilk Etimesgut’taki Zırhlı Tümen gelir. Bir darbe girişimine teknik olarak baktığınızda Özel Kuvvetler ve Zırhlı Tümen katılmazsa darbe girişiminin başarı şansı azalır. Herhâlde bu psikoloji ile hareket eden Genelkurmay Başkanı Akar, 3’üncü tedbir olarak da Ankara Garnizon Komutanı’nı Etimesgut’a gönderip hiçbir tankın, zırhlı aracın birlik dışına çıkmasına izin verilmemesini emrediyor. 15 Temmuz günü mesaisini YAŞ hazırlıklarına ayıran Genelkurmay Başkanı ihbardan MİT’ten gelen bilgi ile 16.20’de haberdar oluyor. Bu saatten itibaren önce Genelkurmay 2’nci Başkanı ile sonra Kara Kuvvetleri Komutanı’nın da katıldığı ve saat 18.00 dolaylarında MİT Müsteşarının da dahil olduğu bir dizi değerlendirme, istişare toplantısı yapıyor. Nihayet herhâlde 18.30’dan itibaren yukarıda belirttiğim 3 emri veriyor. Bu 3 emri fark eden FETÖ’cüler planlarının deşifre olduğu paniğine kapılıyorlar. Bu nedenle gece 3’te başlayacak harekâtı saat 21’e çekmek zorunda kalıyorlar. Konuya ilişkin birçok soruyu sorma ve her şeyden şüphelenme hakkımız var. Ama bir şeyi eksik tartışıyoruz. O gün Karargâh’ta Hulusi Paşa’nın telefonunu bağlayan, her türlü iletişimini sağlayan, onu korumakla görevli olan bütün subay, astsubay ve uzman çavuşlar FETÖ’cü. Farz ve kabul edelim ki saat 18.00'de sonlanan istişare toplantısının bitiminde, toplantıdan ‘evet bir darbe girişimi hazırlığı var. Önleyelim harekete geçelim’ kararı çıksaydı ne yapacaktı Hulusi Paşa. Verdiği emir üst birliklere ulaşacak mıydı? Ast birlik komutanlarından hangisi FETÖ’cü hangisi değil bilinmiyor. Kendi özel kalem müdürü ve yaveri FETÖ’cü çıktı. Başka kime güvenecek? Kim hain kim sağlam belli değil. Polisle engel olmaya kalksanız poliste de kim FETÖ’cü kim değil net değil. Demem odur ki; eğer o akşam Hulusi Paşa saat 18.00’de bu işin bir darbe girişimi olduğuna kesin kanaat getirseydi de çok fazla yapabileceği bir şey yoktu. Çünkü eli-ayağı-gözü-kulağı önceden FETÖ tarafından ele geçirilmişti. Hulusi Paşa asla FETÖ’cülerle iş birliği yapmadı. Onların ihanetine boyun eğmedi. Elinden gelebilen adımları atarak darbe girişiminin erken deşifre olmasını sağladı. Tüm baskılara karşın zerre kadar taviz vermedi. Yanlışlar yok mu? Tabii ki var. Şu anda Suriye’de, Irak’ta, Doğu ve Güneydoğu’da emir-komuta ettiği Ordu, her türlü teröre karşı destansı bir mücadele veriyor. Müthiş başarılara hatta tarih önünde destanlara imza atıyorlar. Solukları rahata erdiğinde; ülkenin beka sorunu çözüldüğünde o eleştirileri de yapacağız. Namaz kıldığı, oruç tuttuğu ve eşinin başı kapalı olduğu için birçok masum Anadolu çocuğunu ordudan ihraç eden generaller; özellikle son 15 yılda FETÖ’nün TSK’nın kılcal damarlarına kadar sızmasını neden fark edemediler? Nasıl engel olamadılar? İç siyasetle uğraşacaklarına; hükûmetlere-sivillere ayar vermeye kalkacaklarına kendi asli işleri ile uğraşsalardı, belki bu yapılanmayı fark ederlerdi. Lütfen yazan-çizen ve yorum yapan herkes iddianameyi ve verilen ifadeleri bir kez daha iyi okusun. Bu darbe Gülen tarafından çok önceden son derece detaylı bir şekilde hazırlanmıştır. Mutlak gizlilik prensibi ile kendi mensuplarınca 15 Temmuz’da icra edilmek istenmiştir. Seçilmiş hükûmeti ve Meclis’i hedef almıştır. Nihai hedef Türkiye’nin işgali için ortam hazırlamaktır. Bugün olan bitene dikkatle baktığımızda bunu daha iyi görebiliyoruz. İfadeleri ve iddianameyi, somut delille incelediğimizde; FETÖ’nün kasıtlı oluşturulduğu algının tesiri ile yapılan ‘kontrollü darbe’ söylemlerinin çok boş laflar ve süreci siyasiler üzerinden sulandırma girişimi olduğu kanaatindeyim.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.