4. yıldız kimin içindi?..

A -
A +
Prandelli'nin haftalar öncesi "ima ettiği" bir gerçeği çarşamba Gecesi TV kameraları karşısında açık açık "itiraf etmesi" beni saatlerce düşündürdü; acaba,  Ünal Aysal, "her" şeyi, "öncelikli olarak" Galatasaray için değil, "kendisi için" mi planlamış ve uygulamıştı?..
Ve kendi kendime bir soru daha sordum; "bu plan ve uygulama" bugün onu, "Türkiye'nin en tanınmış, en ünlü 25 kişisi arasına sokarken", çok açıktır ki, "Galatasaray Kulübü'nü de, Galatasaray Futbol Takımı'nı da bu hâle getirmemiş miydi?.."
Bu soruların cevabını verecek olan süreç ve olaylar, gözlerimin önünden bir film şeridi gibi akıp geçti:
Aysal, "Fatih Hoca takımın başında kaldıkça", gazetelerde, TV'lerde ön plana çıkamıyordu; hatta "şampiyonluklarının kutlandığı" gösterilerde ve törenlerde bile, "Onun elinden tutup kolunu kaldırarak anons eden Başkan" durumundan öteye gidemedi." Bunları gördü, yaşadı ve "basit gerekçeler öne sürerek" operasyona başladı. Önce "Terim'in arkasında duran ve işi bilen, vereceği kararlara itiraz ederek, yaptırmayan" yöneticileri tasfiye etti, sonra da Fatih Hoca'yı!..
Ne var ki, işler ters gitti, gelen çileklere, harcanan onca paraya, yapılan onca transfere rağmen" başarı grafiği düştü, getirilen İtalyan hocalar, üstelik "transferlerinde komisyon şaibeleri" de yaşayarak, önce Süper Lig'in zirvesinden düştüler, şimdi de "Avrupa Kupaları'nda averaj takımının hocası" oldular!..
Üstelik de, sevgili Ahmet Çakar'ın "bütün Galatasaraylıların tüylerini ürperten" ve de cevabı verilemeyen "transferlerde rol oynayan ayyaş hanutçular (Turistleri anlaştıkları belirli dükkanlara, mağazalara götürerek yaptırdıkları alışverişten komisyon alan kimse)" iddiasına kadar, işin gelip dayanmasına yol açan "futbol perişanlığının" baş sorumlusu oldular!..
İşte Aysal'ın "denizin bittiğini" anlayınca, gemisini, "her başkanın başına defalarca gelmiş olan bir Divan Kurulu olayını" abartarak "hem de hesabını bile vermeden" ve de "genel kurulda aday olacaklara 'ikinci defa' doğru dürüst bir makul zamanı bile vermeyerek", bırakıp gitmesinin sebebi de budur!..
Görüyor ve okuyorum ki, çarşamba gecesi, "oynanan oyuna göre, 0-4'lük hafif bir skorla bağlanan" B.Dortmund maçındaki "feci" futbolun sorumlusu olarak Prandelli'ye yıldırımlar yağdırılmaya başlandı!..
"Vay efendim, Olcan, Bruma tribünde oturtulur da, Pandev'ler, Dzemaili'ler takıma konur mu" eleştirilerinden başlayarak, "Bizim asıl hedefimiz 4'üncü yıldızdır, Avrupa kupaları değil; hafif sakatlıkları vardı, riske etmedim, hafta sonu Başakşehir ile lig maçımız var" şeklindeki sözleri yüzünden Prandelli'yi yerden yere vuranlar elbette haklıydılar, ama "büyük bir eksik vardı", bu eleştirilerde. Zira, İtalyan hocaya "bu talimatı", daha "İtalya'da ilk görüştüklerinde, sonra mukavele imzaladıklarında, sonra da her fırsatta" çok sevgili Başkanı Ünal Aysal vermişti; "Hedefin dördüncü yıldız olmalı, seni onun için takımın başına getiriyorum!.."
Sonra da Galatasaray TV ve basındaki kalemşorlar kullanılarak, "4'üncü yıldız" sloganı ile camianın ve özellikle taraftarların beyni yıkanmıştı!..
Büyük Şef, "Galatasaray'a dördüncü yıldızı taktıran başkan olarak" Galatasaray tarihine geçmek istiyordu; "yüzleri sarıya boyanmış, korkudan ayakları titreyen, koşamayan, vuramayan savaşçıların başındaki" Küçük Şef'in umurunda mıydı, "Avrupa Kupaları?..  
İşte, çeyrek asır önce, 1990'larda zamanın başkanı Alp Yalman'ların futbol sorumlusu Adnan Polat'ların, "Artık Galatasaray'da lig şampiyonluğu ara hedeftir, esas hedef Avrupa Kupaları'dır" şeklindeki koyduğu  rota, "sadece ve sadece bu sebeple değiştirilmiş" ve "Kara bir çarşamba gecesi"  Galatasaray Tarihi'nin sayfaları arasına girmiştir; yazıklar olsun!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.