TSYD kurtarılmalıdır!..

A -
A +

Ülke sporunda önemli gelişmeler oluyor” ama ben bugün “gene TSYD’yi yazacağım”; zira “”spor yazarlığı mesleğinin mezarı kazılıyor”; bunun önlenmesi gerek!..
Lafı uzatmadan, “doğrudan” spor yazarlarının meslek kuruluşu olan Türkiye Spor Yazarları Derneği (TSYD)’nin Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyelerine sormaya başlıyorum:
1 - Göreve geldiğinizden beri derneğe kaç üye alındı ve bunların kaçı “basın kartı” hamili, kaçı “gazetecilikten”, kaçı “başka meslekler yaparak” ekmek parasını kazanıyor?.
2 - Olağanüstü Tüzük Değişikliği Genel Kurulu’nda, “görüşülmeyen ve de karara bağlanmayan bazı hükümler”, genel kuruldan sonra “değişiklik metnine eklendi” mi; mesela, “Genel Sekreter’e ücret ödenmesi” ile ilgili ibare???
Böyle bir ekleme olayına inanmam mümkün değil, ama bir gazeteci olarak bu soruyu sormak zorundayım, zira “bu konu ve benzer birkaç konu ile ilgili iddialar” dernek içinde durmadan konuşuluyor, “gerçek ne ise”, o ortaya çıkmalı. Genel Merkez Yönetim Kurulu bu konudaki iddialara cevap vermeli; temennim iddiaların “yalan” olmasıdır, yoksa “kötü gelişmeler” ortaya çıkabilir!..
3 - Bir “önemli konu” daha; Tüzük değişikliklerinin içinde, Tüzükte bulunan bazı hükümlerle çelişkiye düşenler var mı; varsa, “hangisi” uygulanacaktır? 
Örnek; “Disiplin Kurulu kararlarının, Yönetim Kurulunca “nasıl uygulanacağına dair” çelişki:
Madde 24 - ….. Yönetim Kurulu Disiplin Kurulu’nun verdiği kararı onaylayıp onaylamama hakkına sahiptir.
Madde 28 - ….. Disiplin Kurulu kararlarını, Yönetim Kurulu uygular ve çıkarılma kararı verilen üyenin kaydını siler.
Bu “çelişkili” iki madde, Yönetim Kurulu ve Disiplin Kurulu’nu karşı karşıya getirmiyor mu?..
4 - Yönetim Kurulu’nuzun “TSYD” imzası ile duyuru yapma yetkisi var mı; yoksa “İmzaya hayır” bildirisinin altına “TSYD Yönetim Kurulu” yerine “TSYD” ibaresi yanlışlıkla mı atıldı?..
Zira “TSYD”, yani “Türkiye Spor Yazarları Derneği”, çıkıp da “Anayasası olan” Tüzüğündeki bir “hakkı”, hem de Dernekler Kanunu ve Medeni Kanun tarafından verilmiş olan bir hakkı kullanan yüzlerce üyesine “Darbeci” der mi?
Bu, “tüzük ihlali” değil de nedir?..
Dahası, “içinde bulunduğumuz hassas bir süreçte”, üstelik “Darbeci” sözünün, “vatan hainliği” ile “eşdeğer” tutularak, yazılıp, çizildiği, söylendiği bir dönemde, TSYD, kendi üyelerinin yüzlercesine “Darbeci” der mi; derse, bu “hakaretlerin en büyüğü” sayılmaz mı?..
Şimdi bu “yüzlerce üye” sizleri “kendilerine hakaretten mahkemeye verse ve de hem ceza, hem tazminat istese” haksız mı olur?..
Bu şu anda “dernek üyesi olsaydım”, bir dakika durmaz, sizler hakkında Disiplin Kurulu’na başvurur,  Sulh Ceza ve Sulh Hukuk mahkemelerinde de, şahsıma “hakaret etmekten”, ceza ve tazminat davaları açar, “kanunun ve tüzüğün verdiği hakkı kullanan” üyesini “hem de kamuoyuna açıklama yaparak”, böyle bir zamanda “Darbecilik ile suçlamak” ne demekmiş, gösterirdim!...
Şimdi soruyorum, içinizde “üyelerinize yapılan bu çirkin saldırının vicdan azabını duyanınız” yok mu; o bildiri hâlâ WEB sitenizde duruyor, kaldırmayacak ve de asıl, yüzlerce üyenizden “özür” dilemeyecek misiniz?..
5 - Derneğin, “en büyük ikinci şubesi olan” Ankara Şubesi, “bir üye hariç”, genel merkez kurullarında bulunan üyelerini neden çekti, neden istifa ettiler?.. Ankara Şubesi Yönetim Kuruluna atılan çamurlar, kulaktan kulağa fısıldanıp ve yayılırken, üstelik “bunların yalan olduğuna dair belgeler ve de bilgiler sizlerin elinizde iken”, neden “bu iftiralara karşı çıkarak”, gerçekleri ortaya koyan bir açıklama yapmadınız? 
Yıllarca Ankara Şubesi Başkanlığı da yapmış olan Metin Gören kardeşimin hiç mi vicdanı sızlamıyor; Ankara’da “benzer iddialar ile karşılaştığında” neler hissettiğini unuttu mu?..
6 - Yazık, bu dernek “bu hallere düşürülür” mü; bu dernek “bu hâle getirilsin” diye mi kuruldu; bu yoldan dönülmezse,  dernek kim bilir daha nerelere götürülecek?..
Ey hayatta olan kurucular, ey eski başkanlar, ey derneğin ve mesleğin duayenleri, hâlâ mı seyirci kalacaksınız?..

Vodafone Stadı!..

Urla’ya kadar gelen bir haber, “doğru” mu bilmiyorum, ama “doğru ise” yılın haberi olabilir!..
Deniyor ki, Fikret Orman, stadı yaptırabilmek için bir bankadan “çıkacak maliyet tutarında” bir kredi almış; 15 yıl geri ödemeli!..”
Sonra Vodafone ile “stadın adı” karşılığı bir sözleşme yapmış; “bu şirket, o bankaya ödenecek krediyi, 15 yıl taksitle ödeyecekmiş!..”
Amma, “kredinin faizleri, Beşiktaş tarafından ödenecekmiş!..”
Yani, adı, “Dolmabahçe” olan, adı “İnönü” olan bu tarihi stadın adı artık “Vodafone” olmuş, ama 15 yıl ödenecek “Uluslararası çok büyük bir şirket” için “komik taksitler” karşılığı olmuş; “faizler ise” Beşiktaş’ın sırtında!..
Urla’da duyduğum haber bu; “doğru” mu; ben, fazla hesap kitap bilmememe rağmen, “doğru olduğuna” inanamadım; “böyle muhteşem bir stadın adı, Türkiye’nin en büyük kulübünden birinin stadı”, bu kadar “uzun vadeli ve komik sayılacak taksitlerle ödeme karşılığı” satılır mı?..
Eğer haber doğru ise, helal olsun “Vodafone yöneticilerine”, alkışlamak gerek onları!..

Mal ortada!..

Avrupa kupalarında 4 maç oynadık, “4 puan” alabildik; işte el birliği ile uzun yıllardan beri yaptığımız bunca şamatanın, bunca davul zurnalı propagandanın, bunca emeğin, akıtılan bunca paranın sonucu; bu kadarcık!..
Hâlâ, sebebi, mazereti, bahaneyi futbolcuda, teknik direktörde buldukça, hiçbir şey değişmeyecek; zira ortada ne sistem var, ne ilke!..
Sadece kulüplerde “tek adam” yönetiminin “keyfini süren” başkanlar ve şürekası var; o kadar!..
Ne dersiniz Spor Bakanım?..

NTV Spor'un büyük ayıbı!..

Beşiktaş - Dinamo Kiev maçı gecesi, maçı naklen yayınlayan Tivibu’nun olmadığı bir evde idik. NTV, “saniye saniye maçı anlatan” bir sistem kurmuş ve başına da “en tecrübeli” iki spor yazarı spikerini getirmişti. 
Maçı göremiyor ama ekranda, onların anlatım ve yorumlarıyla beraber sahada ne olup bittiğini izliyorduk.
Karşılaşmanın 88’inci dakikalarıydı, aaa, o da ne; iki arkadaş, önlerindeki kâğıtları toplayıp, “Bizden bu kadar” dediler ve masadan kalkarak gittiler. Ekranda reklamlar belirdi, sonra hava durumu, sonra gecenin ve yarının programları ve nihayet “Maç 1-1 bitti” yazısı!..
Ekran başında maçın “en kritik dakikaları oynanırken” donup kalan binlerce, on binlerce, kim bilir belki de yüz binlerce NTV Spor kanalı seyircisi, yani bizler!..
Bu nasıl bir programcılıktır, bu nasıl bir izleyicisini “insan yerine , adam yerine koymamaktır”; bu nasıl bir saygısızlıktır?..
Meslek terbiyem, ancak “bu kadarını yazmaya” müsaade ediyor; yazıklar olsun NTV Spor’u yönetenler, yazıklar olsun!..

Şaka!..

Merak ediyorum; Mahmut Uslu, çocukken de mi, böyle yaramazdı, yoksa büyüdükten sonra mı “yaramaz” oldu?

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.