Önce aynaya bakalım!..

A -
A +

4 Avrupa Kupası maçında hakemler, “aleyhimize 5 penaltı kararı verdi”; Futbol Oyun Kuralları kitabına göre, “bu 5 penaltı kararı” da doğru idi. Ama, bizim “çok bilmiş yöneticilerimize, teknik adamlarımıza, hatta ‘bazı’ hakem yorumcusu ulemamıza göre” ise “Türk takımlarının galip gelmesi istenmiyor, uyduruk penaltılar çalınıyordu!!!” 
Birkaç meslektaşımız hariç, kimse demedi ki; “Bu penaltılar doğru kararlardır, ama biz yadırgıyoruz. Zira Türk hakemleri, Türk liglerinde benzer pozisyonlarda penaltı düdüğünü çalamıyorlar, görmezlikten geliyorlar, idare ediyorlar, işte elin oğlu anında çalıyor ve beyaz noktayı gösteriyor. Bunun sorumlusu, o penaltılık hareketleri yapan oyuncularımız kadar, bizim ‘çalmayan, çalamayan’ hakemlerimiz ve de ‘Böyle penaltı mı olur; bu itmeyle, bu çekmeyle o futbolcu düşer mi?’ diye ahkâm kesen hakem yorumcularımızdır. Hakemlerimizin kararı, hakem yorumcusu ulemamızın yorumları “böyle” olunca da, futbolcularımız Avrupa maçlarında penaltı çalındığında şaşırıyorlar, itiraz ediyorlar ve “itirazdan bir de kart görüyorlar!..”
Futbol Kuralları Kitabı diyor ki: “Bir oyuncunun aşağıdaki 10 ihlalden birini, hakemin kanaatince dikkatsiz, kontrolsüz veya aşırı güç kullanarak yapması halinde rakip takım lehine direkt serbest vuruş verilir.
¥ Rakibe tekme atarsa veya tekme atmaya teşebbüs ederse,
¥ Rakibi çelmelerse veya çelmelemeye teşebbüs ederse,
¥ Rakibin üstüne sıçrarsa,
¥ Rakibe şarj yaparsa,
¥ Rakibe vurursa veya vurmaya teşebbüs ederse,
¥ Rakibe ayakla müdahale (tackle) ederse,
¥ Rakibini tutarsa,
¥ Rakibe tükürürse,
¥ Topu eliyle bilerek oynarsa (kendi ceza alanındaki kaleci hariç)
Yukarıda belirtilen 10 ihlalden birisi oyuncu tarafından kendi ceza alanı içinde yapılırsa,  topun oyunda olması şartı ile topun pozisyonuna bakılmaksızın bir penaltı vuruşu verilir.” 
Bu kuralın içinde “rakip oyuncu şöyle düşerse, böyle itilirse, öyle etkilenirse” diye “yoruma açık” bir ifade var mı?..
Kural tamamen “ihlali yapan oyuncu ve yaptığı ihlal üzerine kurulmuş”; eğer “bir oyuncu bu 10 hareketten birini yapmışsa”, çalacaksın, hem de “başka hiçbir şeye bakmadan” ve de yorumcuysan “Karar doğru” diyeceksin, “kuralda bulunmayan kendi yorumunu katmadan!..”
“Emenike gibi bir güçlü adam bu itmeyle düşer mi?” sorusunun cevabı değildir, penaltı düdüğünü çaldıracak olan “Sabri’nin Emenike’yi itip itmediğidir”; zira “koşarken, zıplarken yapılacak bir itme ya da tutma hareketi”, oyuncu “Herkül de olsa”, onu etkileyecek, zıplamasındaki ya da koşmasındaki dengeyi bozabilecektir; işte ihlal kuralının, “ceza alanı içine uzanarak penaltı kararı ile sonlandırılan esası” da budur!..
“Bu 10 ihlali ceza alanı içinde yapmayacaksın” arkadaş, yaparsan, sonucuna katlanacaksın ve “Bizi sevmiyorlar, galip gelmemizi istemiyorlar” bahanesinin arkasına sığınmayacaksın.
“Bu kafayla” yorumlarsak, “aynı maçta”, adamlar “rakibimizin mutlak gollük bir akınını, hem de ‘en az 2-3 metre ofsayt olmayan’ akınını ‘ofsayt’ diye keserlerken”, dahası ve daha önemlisi, “ofsayt mı, değil mi” tartışmaları yapılacak bir pozisyonda atılan galibiyet golümüzü “anında verirlerken” , bizi sevmiş mi oluyorlar?..

TSYD'de savaş!..

Türkiye Spor Yazarları Derneği’ni, seçildikten sonra kısa bir sürede “hallaç pamuğu gibi” atan, her şeyi ve herkesi birbirine katan, derneğin kapılarını ardına kadar açarak, “gazeteci, spor yazarı olanı, olmayanı” üye olarak yazan Dernek Başkanı Oğuz Tongsir ve yönetimi zor durumda!..
Yaptığı “eşli yemekli” Anadolu turuna, yağdırdığı açıklamalara ve “İmzaya hayır” bildirilerine rağmen, “olağanüstü genel kurul için” tüzüğün istediği imza sayısından çok fazlası toplanarak “olağanüstü genel kurul talebi” Genel Merkeze teslim edildi.
Bu arada “Tongsir’i ve yönetimini, TSYD Yönetimine taşıyan” İstanbul ve Ankara Şubeleri başkan ve yönetimlerine karşı “anlaşılamayan bir sebeple açtığı savaş” da, sonunda onu mahkemelere düşürdü!..
Ankara Şube Başkanı için, içinde “iğrenç tabir ve iddiaların da bulunduğu” bir yazıyı “yönetiminden geçirmeden gönderdiği” ortaya çıkan Oğuz Tongsir ve o yazıda imzaları bulunan 3 yönetici, Şube Başkanı tarafından mahkemeye verildi.
Ve İstanbul Şubesi, “öfkeli genel merkezin ve başkanın operasyonu ile” Levent’teki bürosundan atılarak, “yersiz yurtsuz bırakıldı”; toplantılarını herhalde ya evlerde ya kafelerde yapıyorlar!.. 
TSYD tarihinde görülmemiş “eşinin iki büyük kaza geçirmiş eski otomobilini derneğe satmakla başlayan” skandallarla dolu “acı” bir olaylar dizisi yaşanmaya devam ediyor.
Peki, nerede TSYD’nin yaşayan kurucuları, nerede bugüne kadar genel başkanlık yapanlar, nerede duayenlerimiz, neredeler; neden sesleri, sedaları çıkmıyor, kimden korkuyorlar ve açıkça hepsine soruyorum: Dernek bu hâle gelmiş, getirilmiş, sizler, bugün de susarsanız, seyrederseniz, “bir araya gelip” sesinizi yükseltmezseniz, o sesi duyurmazsanız, eliniz kalem tutuyorsa 5-10 satır yazmazsanız, elinizi vicdanınıza koyup kendi kendinize sorun; “Bu dernek bana bu payeleri, bu unvanları, bu etiketleri neden verdi?..”
Hiç mi, yüreğiniz, vicdanınız sızlamıyor; yüzünüz kızarmıyor?..

Duruma Saran el koydu; teşekkürler!..

TSYD Genel Merkezi binasının göğsüne koca koca harflerle “Sadettin Saran / TSYD / Genel Merkezi” yazılmasının eleştiren yazımdan “hemen” sonra, Saran Grup İletişim Direktörü Orkun Yazgan’dan bir mail aldım.
Aynen diyordu ki; “Öcal Abi, bugünkü yazınızdaki TSYD binası ile ilgili duyarlılığınıza teşekkür ederiz.
Sadettin Saran ve ekibi olarak biz de tamamen aynı görüşteyiz. Tabelayı yapan firma ile bir iletişim sorunu yaşanmış sanırım. En kısa zamanda giderilecek.
Tabelanın doğru bir ifade ile yazılmadığını TSYD Yönetimine ilettik. Onlar da aynı fikirdeler. Uygun şekilde değiştirilecek. Burada amaç çok köhneleşmiş olan TSYD Yönetim binasının yenilenmesiydi. Bu konuda yönetimden bir rica ve talep geldi, bina yenilendi ve hizmete açıldı.
Bunun dışında tam da sizin aktardığınız duyarlılığa paralel olarak, Sadettin Bey de, Anadolu’da çocukların eğitimi ve spor yapmaları için yaptırdığı birçok okul ve spor salonuna adını vermiyor.”
Mailde, 27 Ekim Günü, Kırıkkale Sulakyurt’ta yaptırdıkları, “darbe teşebbüsü gecesi şehit edilen astsubay Ömer Halisdemir adı verilen” spor salonunun açılışına da davet de vardı. (Ne var ki,  “daha önce programlanmış” bir Antalya yolculuğum var, bu sebeple, o anlamlı açılışa katılamayacağım için üzgünüm.)
Bir gazeteci, bir spor yazarı ve “eski” bir TSYD üyesi olarak Saran ve ekibinin duyarlılığına teşekkür ederim. Amma… Bilmem ki, “Saran duyarlılığını gösteremeyen” ve “TSYD Genel Merkezi” adının “Sadettin Saran TSYD Genel Merkezi” olarak değiştirildiğini koskoca harflerle ilân eden duvarın önünde fotoğrafçılara, kameralara pozlar vererek yenilenmiş binayı açan TSYD Genel Başkanı ve yöneticileri için “ne demem” gerek?..

Şaka!.. 

Soru: Bugün Galatasaray’ın olağanüstü genel kurulunda Riva ve Florya’nın “gizli bir protokol” ile ilgili satışına “Hayır” denilirse ne olur?..
Dursun Özbek başkanlıkta durur ve “Florya ile Riva’nın satışını büyük bir heyecanla bekleyen” bazılarının da ümitleri kurur!..

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.