Ersun Yanal istifa et!..

A -
A +

İnsaf ki, ne insaf; doğrusu ya, “böylesine pişkinlik” ancak ve ancak bizim takımlarımızın “anlı ve de şanlı, yerli ve de yabancı” hocalarının bazılarında bulunur!..
İşte Ersun Yanal kardeşimiz de, haftalardır “böyle bir pişkinlik rotasında” ve de “etrafında neler olduğunu görmeden, neler olabileceğini aklına getirmeden” mazeret üzerine mazeret, bahane üzerine bahane üretiyor!.. 
Trabzon’a “yepyeni ve pırıl pırıl bir başkan ve yönetim geldi”; onlar da “seni inanarak, güvenerek” göreve getirdiler. Eldeki, kasadaki imkânları da hatta aşarak kullandılar, “eline iyi bir takım vermek için” her şeyi yaptılar ve sezon başladı!..
Nerede ise sezonun yarısına gelindi, acı ve hazin tablo ortada; bilmem ki, daha ne mazeret üreteceksin, hangi bahanelerin arkasına saklanacaksın; görmüyor musun, o “pırıl pırıl ve iyi niyetli başkan ve yönetimi” ne hâllere düştü?.. Hâlâ taraftara, seyirciye “akil davranın” diyebiliyor, “sabır taşının çatladığını” anlamıyorsun; Lig gitti, bir ümit kupada; sen kendi sahanda, TFF 2. Lig ekibi Gümüşhanespor’a yeniliyorsun; olacak şey mi?..
Başkan ve yönetimde, taraftar ve seyircide “moral bırakmadın”; görülüyor ki, “futbolcular da panik atak içinde” ve takımda tam bir çöküş var!..
Peki, “daha ne bekliyorsun”; karizmanı ve kariyerini daha fazla çizdirme ve de Aziz Yıldırım’a “Bakınız ne kadar haklı imişim” dedirtme!..

Bey'e bakın siz!

“Yıldız” futbolcularına bile “çocuk muamelesi yapan” bir “altyapı hocası” ile karşı karşıyayız; sıraya “spor yazarlarını da soktu”; durmadan azarlıyor ve de evet üzülerek yazıyorum; spor yazarlarımız da, “bir Hamit’in, bir Selçuk’un, bir Yasin’in, bir Lines’in, bir Sinan’ın gösterdiği tepkiyi göstermeyerek”, adeta “kuzu kuzu” Riekerink Bey’in fırçalarını dinlemeye devam ediyor!..
Hemen hemen her maçta “neredeyse bir devre boyu ısındırıldığı hâlde oyuna sokulmayan” ya da uzatma dakikalarında “maç başı parasını alsın” diye sokulan, bitmedi, “kör değneğini beller gibi” oyun sonlarına doğru oyundan alınan “aynı” oyuncuların “yedek kulübesi tepkileri” alışkanlık hâline gelmişken, spor yazarı, “Dünyanın her tarafında böyle bir tablo ortaya çıkınca” sorduğu soruyu “çok haklı olarak” soruyor; “takımda bir otorite sorunu mu var” diye; vay sen misin soran!..
Dahası, “ağzından çıkan sözlerin nereye gittiğini bile fark etmeyen” futbol sorumlusu Nazif Leventoğlu’nun isteği ile Galatasaray yönetimi de, “Böyle sorular sorulur mu” diyerek, “soruları soranlara ve müesseselerine yasaklar getiriyor”; muhabirlerini tesislere, antrenmanlara almıyor; “halkın haber alma hakkını çiğniyor!..”
Soruyorum; Bey’imiz, Hollanda’da olsa, Hollandalı gazetecilere “bu muameleyi yapabilir” mi?..
Ve de TSYD yönetimi “Bu olaylara gözlerini kapıyor, kulaklarını tıkıyor”; zira “koltuk koruma savaşında”; yazıklar olsun!..

Spor etiğine özür borcu!

Okuduğum zaman inanamadım; “Fenerbahçe-Beşiktaş derbisinden önce eşsiz otoritelerimiz, seçkin yorumcularımız ve kurnaz yöneticilerimiz ceza sınırındaki Moussa Sow ile Ricardo Quaresma’nın sarı kart görmemesini eleştirdi. Saatler süren mavra. Oysa onların sahada olmasına sevinmeliyiz. Golleri, vuruşları, top gösterileri bize keyif verebilir. Yeter ki kötü oynayıp bizi cezalandırmasınlar!”
Bu satırları, bana sorsalar “Bu satırları yazan kim olabilir, sana yüz isim hakkı veriyoruz” da deseler; yüz isim sayardım ama, “bu satırları yazan, o yüz ismin arasında olmazdı!..”
Bu satırları yazarak beni büyük bir hayal kırıklığına uğratan isim, Attila Gökçe idi; gazeteciliğine, yazarlığına büyük saygı duyduğum, yıllarca beraber çalıştığım, kardeş kadar sevdiğim Attila Gökçe!..
“Futbolcular arasında bu ayrımcılığı yapmanın, sahalarda nerelere kadar gideceği ve kimlere kötü örnek olacağı, hakemlere nasıl bir sapma ve saptırma hakkı vereceği” ortada değil mi sevgili Attila; “bu sözlerin için”, yakından biliyorum, “yıllar boyu üzerine titrediğin” spor etiğinden özür dilemelisin!..

Bu karar nasıl karar?

Genelde “böyle bir yazı yazmak için” bulurum Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerini, hukukçu dostlarıma danışırım ve öyle otururum bilgisayarımın başına. Ne var ki, “bu defa” öyle bir öfkeliyim ki, bunu yapmadım, okuyucularımdan özür dilerim.
Fatih Hoca’nın “evli ve anne olan” kızı için, “Terim’e kızarak” sosyal medyada “bir kadına yapılacak en ağır hakareti içeren sözlerle (Çok zaman yapıldığı gibi, o sözleri birkaç harfi sansürleyerek buraya almam bile mümkün değil) saldıran” bir tacizciye verilen ve de “ertelenen ceza” içindi, bu girizgâhım. 
“3 Ay 13 günlük” bir cezayı, hem de “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına çevirerek veren” mahkemenin bu “en alt sınır” kararı hakkında yazabileceğim çok şey var. Ama, ben sadece “o kararı verenlerin” ve de “eğer kanun böyle emrediyorsa, o kanunu böyle çıkaranların” vicdanına hitap etmek istiyorum; “Bu hakaretler sizin kızınıza, kardeşinize, anne olan gelininize yapılsa idi” ve de mahkeme “bu kararı verse idi”, ne hissederdiniz?..

Şenol Hoca'ya soru!

İşte Fenerbahçe Real Madrid’i devirdi, Anadolu Efes, “son haftaların formda takımı” Maccabi’yi yenerek İsrail’den döndü. 
Euroleague’de, Euroleague kadar zorlu hâle gelen Türkiye Ligi’nde 3 günde bir maç oynuyorlar. 
Üstelik “basketbol kadroları, futbola göre çok dar” ve basketbol,
“futboldan çok daha yorucu” bir spor ve de futbolcuların aldıkları paralar, basketbolcuların aldıklarının bilmem ki kaç kat üstünde!..
Eeee, Şenol Hocam, “Yoruluyoruz” şikâyetini “basketbol takımlarının hocaları mı, yoksa futbol takımlarımızın hocaları mı yapmalı” sence; üstelik Şampiyonlar Ligi grubunda ne Real Madrid var, ne de Barcelona!..

Bana soruyorlar, “gazetem” dahil; “Derbiyi kim kazanır?..”
Elbette, “ciddi cevaplar vermeye çalışıyorum”, ama “işin gerçek dolu şakası” da var; eğer “bu hafta rakiplerini yenebilirlerse, Başakşehir ile Galatasaray’ın kazanması” en akla yakın ihtimal!..

Yüzünüz kızarmıyor mu?

Ey Galatasaray Başkanı, ey Galatasaray’ın “büyük abisi”, ey Galatasaray’ın Divan Başkanı, ey Galatasaray yönetim kurulu üyeleri, ey “gönlü G.Saray’dan yana olan” duayen yazar çizerler, ey yargının, ey yerel yönetimin, ey devletin “ilgili” temsilcileri, bunca “rezil” iddialar, yıllardır “kulaklara fısıldanırken”, bir “Mehmet Koçarslan” namlı lokanta işletmecisini, “her türlü imar kanunsuzluğunun kol gezdiği” o “Suada” denilen yerden çıkaramadınız, dahasını da söyleyeyim, deniyor ki; “Çıkarmadılar!..”
O zat-ı muhterem, anlaşılıyor ki, “koç gibi, aslan gibi” hepinizi sindirmiş, püskürtüyor; soruyorum hepinize; “Galatasaray’ın Adası’nı kurtarmak için” OHAL Kararnamesi mi gerekiyor?..

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.