İsmet Abi….

A -
A +

Türkiye’nin “ilk spor bakanını” kaybettik; o sporcuların da, gazetecilerin de, siyasetçilerin de, hemşerisi Aydınlıların da “İsmet Abisi” idi, elbette benim de!..
27 yaşında Aydın Belediye Başkanlığına seçilmesi ile başlayan “ülke siyasetinde ramp ışıklarına çıkışı”, daha sonra 7 dönem Aydın milletvekilliği, başbakan yardımcılıkları, İçişleri, Milli Savunma, Maliye bakanlıkları ile devam etti ve Millet Meclisi Başkanlığı ile zirve yaptı. Ülkenin zor dönemlerinde, üstlendiği bu hassas ve önemli görevlerde, ülkesine ve milletine yaptığı hizmetler unutulmaz, unutulmayacaktır. 
İsmet Sezgin, siyasetçi olarak 27 Mayıs 1960’ı, 12 Mart 1971’i, 12 Eylül 1980’i yaşadı. Onunla, 1961 seçimlerinde “Aydın’dan ilk defa milletvekili seçilip” Ankara’ya geldiğinde Meclis kulisinde tanışmış ve “Merhaba” demiştim. Ama “asıl” tanışmamız o 1967’de Gençlerbirliği Kulübü Başkanı seçildiğinde oldu. Ben o yıllarda hem “Gençlerbirliği Kulübü üyesi” idim, hem de rahmetli Kemal Ilıcak’ın Tercüman gazetesinin Ankara Temsilciliği’ndeki spor servisinin şefliğini yapıyordum.
1968’de Türkiye’nin “ilk Gençlik ve Spor Bakanı olarak” Süleyman Demirel kabinesinde yerini alınca, Gençlerbirliği Kulübü Başkanlığı’nı bırakmıştı ama “gazeteci - bakan / siyasetçi ilişkimiz”, elbette “görevlerimiz sebebi ile” görüşmelerimizi daha çok sıklaştırmış, aramızda “dostluk” ve “abi / kardeş ilişkisi” kendiliğinden doğmuştu.
Ve bu “abi / kardeş ilişkisi” ölümüne kadar sürdü. “Aktif” siyasetçiliğinde, İzmir’e geldiği zamanlarda, Tercüman gazetesinin, önce haber müdürlüğü, sonra temsilcilik yaptığım İzmir temsilciliğine uğrar, hepimizle kucaklaşır ve “sıcacık sohbetlerimizde”, uzak kaldığımız Ankara havasını bizlere bol bol teneffüs ettirirdi. 1980 sonrasında, “demokrasi yeniden inşa edilir” ve partiler yeniden kurulurken, Tercüman Temsilciliği’nin toplantı salonunu bazı günler onlara tahsis ederdim. Başta, kendisi, İzmir eski belediye başkanı rahmetli Osman Kibar ve kendisi gibi “yasaklı” Aydın Milletvekili olan eski bakanlardan Nahit Menteşe ile beraber zaman zaman toplanır, kapatılan Adalet Partisi’nin yerine kurulacak “yeni” parti (Büyük Türkiye Partisi / Doğru Yol Partisi) ile ilgili görüşmeler yapar, Ege’deki teşkilatlanmada görev alacak eski-yeni partililerle görüşürlerdi. 
O günlerde “o toplantılarda onlardan ülkem, ülkemin insanı ve siyaset konusunda çok şey öğrendim.”
Rahmetli babamızın dostu ve siyaset arkadaşı olan İsmet Sezgin, ülkesini, devletini, Cumhuriyetini ve Atatürk’ünü seven, itidal abidesi, gazeteci dostu, sorun çözen, dünyaya bakışı, sosyal ve kültürel engin ufku ile örnek bir siyasetçiydi. Sevildi, sayıldı.
Onun ölümü ile Türk milleti “vefalı ve kendisine hizmet için bir ömür veren” büyük bir evladını kaybetti.
Geride bıraktığı bütün akraba, eş-dost, arkadaş ve yakınlarına ve de binlerce ve binlerce sevenine başsağlığı ve sabır dilerim. Mekânı cennet olsun ve nurlar içinde yatsın; o gönüllerimizde hep yaşayacak.

Herkes ders almalı!

Fenerbahçe de, Osmanlıspor da büyük iş başardı; Avrupa Ligi’nde gruptan “lider çıktılar”; önümüzdeki turda “Avrupa’nın büyük takımlarından bazılarını da geride bırakarak” seri başı oldular; helal olsun, binlerce ve binlerce defa alkışı hak ettiler!..
İnşallah, başta Beşiktaş Başkanı olmak üzere herkes bu “çok anlamlı ve önemli” iki örnekten ders alır!..
Fenerbahçe de, Osmanlıspor da, önce “asıl hedefi” hedef aldılar, sonra da “gruptan çıkmak olan” asıl hedefle beraber, liderliği de yakaladılar; seri başı oldular; hem de son maçlarında “güçlü” rakiplerini yenerek!..
Başkanının ağzı ile “asıl hedefi” birdenbire değiştirerek, “Gruptan lider çıkma” olarak koyan Beşiktaş ise, “bir beraberliğin yeteceği gruptan çıkmak” yerine, “grubun sonuncusundan yarım düzine gol yiyerek” Şampiyonlar Ligi’ne veda etti; çok yazık oldu!..
Bu veda ile Beşiktaş Kulübü’nün uğradığı büyük maddi ve manevi kayıplarla beraber, “ülke puanı” da büyük zarar görürken, elbette Konyaspor ile Başakşehirspor’un da Avrupa Ligi’ndeki başarısızlıkları ve bu başarısızlıklar sebebiyle kaybettiğimiz puanlar da, sıralamada Ukrayna ve Belçika’nın arkasında kalmamıza yol açtı; gelecek tehlikesi, hem de “kırmızı” seviyesinde alarm vermeye başladı. 
Temennimiz, Beşiktaş’ın Avrupa Ligi’nde “kaybımızı telafi etmesi” ve de Fenerbahçe ile Osmanlıspor’la beraber “tur atmaya başlaması”; 3 takımımızın da bunu yapacak gücü var; elbette biraz da “şanslı” bir kura için dualarımızla beraber!..

Çuvaldız mı lazım?

Bilmiyorum, “en ciddi” gazetelerimizde bile, ajanslardan gelen ve “hata dolu” bir haber, “o hatalar düzeltilmeden” nasıl yer alır; hemen her gün “böyle hatalı haberleri” hem de birkaç gazetede birden “aynen’ görüyor” ve de hayretler içinde kalıyorum.  Onca gazetede, bu hataları görecek, düzeltecek kimse yok mu, Allah aşkına?..
İşte size, “Beşiktaş kasasını doldurdu” başlığıyla gazetelerimizde çıkan ve WEB sitelerine konan bir örnek:  
“UEFA, bu sezon Şampiyonlar Ligi’nde toplam 1 milyar 268 milyon 900 bin avro dağıtacak. Şampiyonlar Ligi’nde gruplara kalan her takım katılım payı olarak 12 milyon 700 bin avro alıyor.
Gruplarda galibiyetler 1 milyon 500 bin, beraberlikler 500 bin avro değerinde. Bu durumda Beşiktaş gruplara kaldığı ve burada aldığı bir galibiyet, dört beraberlikle 22 milyon 200 bin avro kazandı.” 
Hesap basit; “Katılım payı 12 milyon 700 bin avro, gruplarda alınan bir galibiyet ve dört beraberlik de toplam 3 milyon 500 bin avro, ne eder 16 milyon 200 bin avro”; peki nereden çıkıyor, 22 milyon 200 bin avro; bu husus, haberde yok. Yanlış toplama mı, “başka yerlerden gelen 6 milyon avroluk bir para mı var”; bilemiyoruz.
Bitmedi, haber “Yayın gelirleriyle 34 milyon avro” ara başlığıyla devam ediyor; “Beşiktaş’ın toplam 507 milyon avroluk yayın havuzundan da en az geçen sezon Galatasaray’ın aldığı payı alması öngörülüyor. Bu da 17 milyon 881 bin avro idi. Dolayısıyla Beşiktaş’ın bu sezonki Şampiyonlar Ligi geliri 34 milyon avroyu bulacak.”
Bre aman; bu nasıl toplama? Haberin ilk bölümüne göre ne kazanmıştı Beşiktaş; 22 milyon 200 bin avro. Buna, 17 milyon 881 bin avro yayın gelirini de eklersek, “40 milyon 81 bin avro” etmez mi; 34 milyon avro da nereden çıktı, peki?..

Şaka!

Bugün bu bölümde, Merkez Hakem Komitesi Başkanı Yusuf Namoğlu’nun Dinamo Kiev-Beşiktaş maçının hakemi için söylediği “Bu hakemin performansı 7.9 olmalı, bu kötü performans anlamına gelir. Bir daha Avrupa Kupaları’nda maç almaması gerekir. Ama UEFA Gözlemciler Kurulu Başkanı İskoç, hakem de İskoç. Buradan kötü not çıkmaz” sözünü yazacak ve “Türkiye’de bu sezonun başından beri seri hâlinde öyle benzer örneğe ve maç verilmeye devam edilen hakemlere rastladık” ki, bu söz için “şaka gibi” diyecektim.
Bana fırsat kalmadan, sevgili kardeşim Hıncal Uluç, dün sütununda “ciddi ciddi” sordu; “Merkez Hakem Komitesi Başkanımız Namoğlu’nun söyledikleri, Süper Lig’in başından beri rezil yönetimler gösteren bazı hakemlerimizin arka arkaya nasıl maç aldıklarının itirafı gibi, değil mi?”
Böylece, “bizim şaka” güme gitti; “şaka gibi” oldu, ciddi!..
Ama konuya “ciddi” bir başka noktayı da gene dün “Aman Sayın Namoğlu” başlıklı yazısıyla sevgili Ömer Faruk Ünal koydu; “UEFA’da Gözlemciler Kurulu Başkanı diye bir görev ya da makam yok. Hugh Douglas, UEFA’da Collina’dan sonraki adam. MHK Başkanı olarak siz böyle bir suçlamayı, makamları bile bilmeden yapmamalısınız.”
“Şaka” en sonunda oldu mu, “Buyurun cenaze namazına!..”

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.