Okuyucu, izleyici olarak feryadım!..

A -
A +

'Gazete sayfaları da televizyon ekranları da kendini Alex Ferguson, Jose Mourinho zanneden futbol ulemalarıyla dolu'
Spor yazarlığı bitti. Haftanın bir iki günü, sayfalarda yarım karış yeri ancak bulan, bir-iki ekranda (üç değil) biraz daha fazla yer kaplayabilen basketbol yorumcuları hariç, sayfalar da, ekranlar da kendilerini Alex Ferguson, Jose Mourinho zanneden, “Arsene Wenger de kimmiş” havalarına giren futbol ulemamızla doldu. Bir - iki avuç istisna hariç, hemen hepsi, “eleştiri haklarını kullanmaktan” çok öteye geçtiler, Fatih Terim başta, Şenol Güneş’lere, Ersun Yanal’lara, Abdullah Avcı’lara ve de görevde olan yerli-yabancı hocalara “akıl ve ders vermek için” yarışıyorlar. “İşsiz hocalardan, başarısızlıkları arş-ı âlâya çıkmışlardan” tutun da, daha dün “spor haberciliğinden yorumculuğa yükseltilmiş olanlara” kadar, büyük çoğunluk, “Yok, bu oyuncularla 4 - 2 - 3 - 1 mi oynanırmış, aslında 4 - 1 - 3 - 1 - 1 oynanmalıymış” gibi “sayısal bilgiçliklerin peşinde” koşturup duruyor; farkında değiller ki, bunlar, “bir avucu hariç” taraftarın da, seyircinin de TV izleyicisi ve gazete okuyucusunun da umurunda bile değil!..
Çok açık ki, ortada “kim daha fazla futbol ukalalığı yaparak kendi kendini tatmin ve ispat edecek” yarışı var ve artık bu yarışı TV’lerde izlemeye, sayfalarda okumaya zor tahammül ediyorum!..
Hele “futbolcu olarak da, hoca olarak da aklımda hiç kalmamış”, adeta “adını ilk defa duymuşum” hissine kapıldığım öyleleri var ki, “futbol bilgiçliğinde en önde olmak için” yapmadıklarını, söylemediklerini bırakmıyorlar mı, kusura bakmasınlar, “bir okuyucu ve de TV izleyicisi olarak” onlara kahkahalarla gülüyorum!..
Hoca, haftanın en az 6 günü o oyuncularla yatıyor, o oyuncularla kalkıyor, antrenmanlarda onlarla, maçlarda onlarla, diyorsun ki; “Ahmet’i oynattın yenildin, madem bu sistemde oynatacaktın takımı, Mehmet’i koyacaktın!..”
Diyelim ki “doğru”; ama bir bakıyorsunuz, Hoca “2-3 hafta sonra Mehmet’i oynatmış”, yenilmiş, bu defa fırçalıyorsun; “Yahu, bu sistemle oynuyorsun, Ahmet varken, Mehmet oynatılır mı?..”
Ben TV programının ya da spor sayfasının sorumlusu olsam, asistanıma “özel görev” veririm; “Bu arkadaşın Ahmet ve Mehmet’le ilgili bir-iki aylık yazılarını ya da konuşmalarını bul, masama koy!..”
Sonra da, o arkadaşı çağırır, “Bak kardeşim bu yazın (ya da bandın), 3 hafta önce ne demiş, ne yazmışsın, şimdi ne yazıyor, ne diyorsun; bunların hangisi doğru” diye sorardım. Sorardım ki, bir daha “esen rüzgara uygun” yorumlar yapmasın!..
Aynı şeyi “hakem yorum ve analizlerinde de yapar”; çok değil bir hafta önce “Penaltı, penaltı gibi olmalı, bu dokunmaya, bu çekmeye penaltı verilir mi” diye hakemi yerden yere vuran hakem ulemamızın ünlülerinden, pek çok defa ve bir - iki hafta sonra, “Dokunmayacaksın kardeşim, çekmeyeceksin kardeşim, hafif mafif, işte hakem penaltıyı vermiş, ne diyeceksin. Koşarken, zıplarken en ufak dokunma bile futbolcunun hareketini tamamlamasını önler, hakem de çalar” şeklinde yorumlar gelince, şaşırmayan var mı, futbol dünyamızda?..
İşte, Dinamo Kiev - Beşiktaş maçında “penaltı çalan ve kırmızı kart gösteren” İskoç hakemi “infaz eden” bizler, 3 gün sonra “benzer bir tablo” Süper Ligin bir maçında ortaya çıkınca, neredeyse “sus pus olma” yarışı yapmadık mı; utanç verici bir tablo!..
“Özel” spor haberciliğini ise hiç sormayın; o faslı yıllar önce kapattık; ajans haberleri neyimize yetmiyor?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.