Kitabı yazılacak adam!..

A -
A +

''Aziz Yıldırım, egosuna, tutkusuna, korkusuna esir düştü. Hem kendine hem de Fenerbahçe’ye yazık etti…''

 

Ülkenin en büyük 3 spor kulübünden birini, ülkede en çok taraftarı olan, en çok sevilen kulübünü ne hâle getirdi, ne hâle düşürdü, ortada!..
Ve de, elbette “kendini” de; vaktinde bıraksaydı, zirvede bıraksaydı, “heykeli dikilecekti”; şimdi taraftar ülkenin her yerinde, “kendisi ve yönetimi için” bağırıyor; “İstila değil, istifa edin!..”
Aziz Yıldırım’ı “bu duruma düşüren” nedir;
1 - Egosu (Ben) 
2 - Tutkuları (Fenerbahçe / Yönetme / Koltuk - Fırsat ve imkân; Fenerbahçe), 
3 - Korkuları (Korunma kalkanı; Fenerbahçe)” sarmalı!..
Aslında Aziz Yıldırım’ın “20 yıla yakın Fenerbahçe Başkanlığı” konusunda, işte “bu başlıklar altında” 3 ciltlik kitap yazabilirsiniz; ihtirasını, tutkularını, korkularını anlatan!..
İyi düşünün; “Ego / Tutku / Korku” üçlemesinin “kendisi ve başkanlık koltuğu ile beraber, başında olduğu büyük kuruluşu ve camiasını ne hale düşürdüğünü” anlatmak için, hele bir de “Victor Hugo, bir Dostoyevski üslubu” kullanılabilse, yazanına “Nobel ödülü” kazandırmaz mıydı?..
Neden, edebiyat tarihinde bunca yazar, bunca romancı varken, “özellikle” Victor Hugo ve Dostoyevski’yi seçtim; “insanların ruh hallerini ve bu ruh hallerinin hayatlarına etkisini” en iyi anlatan iki yazar / romancı (elbette bana göre) oldukları için!..” 
Ve diyorum ki; Aziz Yıldırım, “Aziz Yıldırım’a yazık etti”, hiç olmazsa artık “Fenerbahçe’ye yazık etmeye” devam etmesin!.. 
Eğer, etrafındaki “hatalarını, yanlışlarını söyleyen” gerçek dostlarını, gerçek Fenerbahçelileri tasfiye etmese, eğer, etrafını kendisine “En büyük sensin, senden büyük yok” diyerek, her yaptığını alkışlayanların sarmasına izin vermese, sadece Fenerbahçe’nin değil, spor tarihimizin “en büyük başkan ve yöneticileri” listelerinin zirvelerinde yer alabilirdi, Aziz Yıldırım.
Daha düne kadar onun için destanlar yazan, yere göğe sığdıramayanlar, ayakta alkışlayanlar, önünde eğilenler, bugün onu yerden yere vurmak için yarışıyorlar; neden?..
Çünkü, “büyüklük” diplomasının “temel” derslerinden sınıfta kaldı; “Egonun frenlenmesi, tutkunun gözleri kör etmemesi, korkunun beyine yerleşmemesi!..”
Bakınız, yıllardır “onu eleştiriyorum, hatta çok zaman çok ağır eleştirip geldim”; ama bir spor insanı olarak “onun adına” da “başında olduğu büyük kulüp adına” da üzgünüm!..
Hele hele “Galatasaray’a gönül veren” bir sporsever olarak “kulübü adına” çok daha fazla üzgünüm. 
Zira biliyorum ki; Galatasaray ne kadar büyükse, bunda Fenerbahçe’nin, Fenerbahçe ne kadar büyükse, bunda Galatasaray’ın büyük payları vardır; zira, onlar bir elmanın iki yarısıdırlar!..
Ne yazıktır ki, sporumuzu, “futbola profesyonelliğin, yani paranın girdiği günlerden başlayarak, yavaş yavaş çok büyük paraların döndüğü, menfaatlerin çarpıştığı rekabetin sürecinin içine ‘düşmanlığı sokacak’ gelişmeleri teşvik ve öncülük eden kulüp başkan ve yöneticilerin ortaya çıkması”, dahası, spor basınımızın da “spor yarış ve rekabetini tahrip eden” bu kavgaya tiraj ve reyting uğruna kendini kaptırarak, “ekilen gerilim tohumlarını” beslemesi, elmanın kurtlanmasına sebep oldu.
Ve de, “Ego / Tutku / Korku” sarmalı da “bu çok olumsuz gelişmeye” hayat suyu verdi; “son” böyle mi olmalıydı?..

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.