Sıra Beşiktaş’ta!..

A -
A +

Galatasaray’ın 2000’li yıllarda kaldırdığı kupa, bu sezon da Beşiktaş’ın ellerinde Türkiye’ye gelebilir ve siyah-beyazlılar, “bu korkulacak kadroları ve hocaları ile” bizlere “o mutluluğu” bir defa daha yaşatabilir; yeter ki, “korkulanlar” korkmasınlar ve de “korkulan” bazı “önemli” oyuncular yoldan çıkmasınlar!..
Daha maçın 39’uncu dakikasında 10 kişi kalıp, Olimpiakos’u 4-1 yenmek, Sezar’ın hakkı Sezar’a, acaba “kupada Beşiktaş’a rakip olarak kalan” şu takımlardan kaç tanesinin ve hangisinin harcı olabilir; Anderlecht, Manchester United, Lyon, Celta Vigo, Genk, Ajax, Schalke.
“Tehlike” onlardan çok içeride. Şenol Hoca’nın “dikkat edeceği” iki futbolcu var takımda; üstelik “Kupa için vazgeçilmez olan” iki oyuncu; Quaresma ile Aboubakar. Yaptıkların onca olumlu işe karıştırdıkları onca “olumsuz ve lüzumsuz”, dahası “vazgeçemedikleri ve tekrarladıkları” hatalarla her an “bir çuval inciri berbat etmeye hazır olduklarını” ortaya koymaya devam ediyorlar; olacak şey mi?..
Başkanı, yönetimi, hocası, futbolcuları ve muhteşem seyircisi ile çeyrek finale kalan Beşiktaş’a, şu futbolsuzluk sürecimizde ne kadar teşekkür etsek azdır ve elbette “Kupayı beklemek” de hakkımızdır!.. 
(Bu yazı kura çekiminden önce yazılmıştır, kurada kim çıkarsa çıksın değişmeyecektir.)     
Hayırlısı!..
Fenerbahçe’de 3 ayrı sahnede üç ayrı görüntü var. Sırayla anlatayım.
Aldanan: Simon Kjaer, yakınlarına, “Fenerbahçeli yöneticiler transfer olmadan bana büyük sözler verdiler, büyük projelerden bahsettiler. Ligde ve Avrupa’da kupalar kaldıracak kadro kuracaklarını söylediler. Ben de onlara inandım ve ikna oldum. Ancak görüyorum ki kandırılmışım” demiş. Bu sözler, büyük bir ihtimalle yalanlanacak ama “gitme hevesi” ve haberleri, onun “bu sözlerin ya da benzer yakınmaların sahibi olduğunu” gösteriyor.
Aldanmayan: Fenerbahçe’nin geçen sezon 28 bin 857 olan seyirci ortalaması, bu sezonda 19 bin 828’e gerilemiş. Yüzde 31.29’luk düşüş var; bu oran, sarı-lacivertlileri, “Avrupa’da seyirci sayısında en fazla düşüş yaşayan ekipler” listesinde zirveye çıkarmış.
Aldanma adayı: Gazetelerde haber üstüne haber; “Aziz Yıldırım, Konyaspor’un hocası Aykut Kocaman’la anlaşacak ve büyük projelere imza atacakmış.” 
Pes doğrusu, bu ikiliye, “yeniden beraber çalışmaya başlarlarsa”, sormamız gerekmez mi; “Bu birlikteliği mideniz nasıl kaldıracak?..”
Elbette “Hafıza-i beşer nisyan ile malûldür” ama bu kadar da değil; nasıl ayrıldıkları, bu ayrılış sırasında “nelerin olduğu ve nelerin söylendiği”, TV ve gazete arşivlerinde duruyor; nasıl birbirlerine güvenecekler de “yeni bir sayfa” açacaklar? Ne diyelim; “Ama burası Türkiye, ‘olmaz’ olmaz!..”
Hak ettikleri en ağır ceza verilmeli!..
Bu kaçıncı; “basketbol gibi” bir sporun seyircisi, hele hele “ülkeye basketbolu getirmiş ve de ülkenin en parlak eğitim kuruluşlarından birinde doğmuş” Galatasaray’ın rozet, arma, bayrak, flama, forma ve atkılarını da taşıyorsa, böyle “çirkin şiddet nöbetlerini salonlara taşımamalıydı”, ama işte “yine” yapacaklarını yaptılar!..
Sen, yönetimine, sen, basketbol koçuna, sen, kötü oynayan sporcuna, “sporun ve sportmenliğin sınırları içinde” tepki koyabilirsin, bu hakkındır.
Amma, “senin misafirin olan, Euroleague gibi Avrupa basketbolunun zirvesindeki bir organizasyonda ülkeyi başarı ile temsil eden”, dahası “basketbol olarak  15 sayı önde olan senin takımını, mağlup edecek kadar başarı gösteren” Fenerbahçeli basketbolculardan, saha kenarındaki teknik adamlarından ve yöneticilerinden ne istersin?..
O kafasından kanlar akan Fenerbahçeli basketbolcu, “senin zavallılığını, senin acizliğini, senin hiçliğini” ortaya koyarken, senin kulübüne de “kapkara bir leke daha sürdüğünü” ilân ediyordu, dünya âleme.
Bu spor faciası, sadece “Basketbol Federasyonu Disiplin Talimatında yazan ceza ile geçiştirilmemelidir”; 6222 sayılı “sporda şiddet ve spor suçları” özel kanununun ilgili hükümlerinde “hangi cezalar yazıyorsa”, suçlu holiganlara o cezalar verilmelidir; bunu yapacak olanlar da Cumhuriyet Savcılarıdır!..
Urla’dan duyamıyorum; hâlâ neden sessizler, savcılar?..
Arda!..  
Görüldü ki, Ardamız, “magazin ve iş âlemini ciddiye aldığı kadar, Barcelona’da oynamayı ciddiye almadı” ve çok büyük bir fırsatı kaçırdı. Hâlbuki, Barcelona değişime uğruyordu, Messi geriliyordu. Arda’nın yıldızının parlaması için her şey hazırdı, ama olmadı. “Çin yolu, onun birkaç yıl sonra Türkiye’ye dönmesi” demektir ve galiba öyle de olacaktır. 
Neden “böyle” oldu; “işini iyi bilen, tecrübeli ve sözünü dinletecek bir mentörü olsa idi” Arda’nın, büyük yıldızımız, İspanya’dan kaçmak için fırsat kollamaya başlamaz ve “Barcelona tarihinde iz bırakarak” çok yıllar sonra, ülkesine dönerdi; yazık!.. 
Acıdım!..
Fenerbahçe-Galatasaray basketbol maçında Fenerbahçeli seyircilerle beraber yaptığı “küfürlü” tezahürat için hakkında 6222 sayılı Sporda Şiddetin ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanuna göre soruşturma açılan Volkan Demirel, savcıya ifade vermiş ve demiş ki; “Bu tezahüratın suç olduğunu bilseydim, bu şekilde davranmazdım. Çok pişmanım.”
Tribünden “bir kişi küfretti” diye “çok kritik bir milli maçı bırakıp giden”, bunca yıl milli takıma da, Fenerbahçe’ye de kaptanlık yapmış olan bir futbolcunun, böyle küfürlü tezahüratlar yüzünden futbol ve basketbol takımlarının ve elbette kendi takımlarının da kaç defa ceza aldığını içinde olarak yaşayan” bir sporcunun “Bu tezahüratın suç olduğunu bilmiyordum” diyecek duruma düşmesi ne acı. İnşallah ders almış ve “Çok pişmanım” sözünü içten söylemiştir!..
Şaka!..
Aynı günlerde iki haber çıktı gazetelerde. Bir; Fatih Terim, Bodrum’daki büyük ve lebi derya villasını satışa çıkarmış, 9 milyon avroya yakın bir para istiyormuş. İki; “Transfer teklifi aldım, Çinliler çok para veriyor” demiş gazetecilere. Çin’i mi işaret etmiş, yoksa Milan’ı satın alan Çinlileri mi, orası belli değil!
Ne dersiniz, sevgili hocamız, “Villasını İtalya sahillerine mi taşıyacak?..”

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.