Terim’in şanssızlığı!..

A -
A +

''Ne yazık ki, Arda, Selçuk veya kadrodaki herhangi bir futbolcu kaptanlık yeteneklerine sahip değil.''

Sevgili Hocamızın şanssızlığından önce “bir şey” yazmalıyım; “Haziranda grubumuzda ikinciliğe yükselebiliriz” diyor (İnşallah) ya, “Finlandiya önündeki futbol”, Hırvatistan “Atı alıp Üsküdar’ı geçtiğine göre”, Ukrayna’yı da, İzlanda’yı da geçmemize yetmez; yetmesi için “üzerine daha epeyce futbol koymamız” gerek, defansta da, ofansta da, hele hele “orta sahada” da. Bitmedi, dahası da var; “biraz da şans” elbette ve de hakemlerin insafı!..
“Bunları” işaret ettikten sonra, geliyorum, yazımın başlığına, yani “şanslı” denilen “Fatih Hocamızın şanssızlığına”; işte bu şanssızlığın “hemen giderilmesi” zor, hem de çok zor görünüyor!..
Türk Milli Takımı’nın “saha içi yönetici futbolcusu” yok. Kolunda “kaptanlık pazıbendi” olanlar var, ama “takımı yönetecek adam” yok. Mesela milli takımdaki Emre Belözoğlu gibi, mesela Galatasaray’daki Hagi, Fenerbahçe’deki Alex gibi!..
Ne yazık ki, ne Arda, ne Selçuk ve ne de “şu anda” kadroda görünen herhangi bir futbolcu “bu görevi fiilen yüklenecek” cesarete ve de “saha içi yönetim yeteneklerine” sahip. Onun için, “saha içinde ve oyunun gidişatına göre, saha kenarından, hocadan gelen uyarıların tam olarak uygulanmasını sağlayacak, icabında ‘inisiyatif kullanarak’ arkadaşlarını uyaracak” bir futbolcusu yok, Milli Takımımızın!..
Acilen, “anlık paniklere müdahale edecek, gereksiz ama psikolojik arkaya yaslanmaları önleyecek, hakemlerle oynamaları engelleyecek” bir “saha içi kaptanı” bulmamız gerekiyor, ama nasıl?..
“Hocasına karşı tavırları” sadece “milli takım futbolcuları tarafından” değil, futbol kamuoyu tarafından da bilinen bir Arda ile “Galatasaray’da bunca zamandır kaptan arkadaşı Sabri ile barışmamakta bile direnen” bir Selçuk ile, “milli takımın kaptanlık ve saha içi yönetimi sorunları” çözülebilir mi; bana göre “hayır” ve zaten Finlandiya maçı da bunu gösterdi!..
Emre Belözoğlu’nu “sevmem” ama Sezar’ın hakkı Sezar’a; bugün Başakşehir “başarılı ise” bunda Abdullah Hoca’nın ardından “kaptan” Emre’nin çok büyük payı vardır!..
Bakınız, Galatasaraylara, Fenerbahçelere, Beşiktaşlara, Trabzonsporlara “başarılara damga vurduklarında” kadrolarının başında “başarılı hocalar”, sahanın içinde de “sözü dinlenen, saygı gören” kaptanlar ya da “fiili kaptan” futbolcular vardır. Türk Milli Takımı için de “bu yazdığım şart” geçerli, hem de çok geçerlidir!..
Sadece bizde mi, Brezilya’dan, Almanya’ya, Arjantin’den İspanya’ya kadar milli takımlarda, Real Madrid’den, Bayern Münih’e, Manchester United’dan Barcelona’ya kadar kulüp takımlarında da “böyle” değil mi?..
Biz “kaptanlığı” sıradanlaştırdık, “kaptanlık” sadece “yaş ve oynadığı maç sayısı” değildir; kaptanlık “sportif / sosyal / psikolojik” bir kişilik demetidir!..
“Tek” örnekle meramımı anlatmak istiyorum; eğer “saha içindeki” kaptan, U-19’luk bir futbolcunun devamlı olarak hakemlerle oynamasını, “o anda tavrıyla, sözüyle, vücuduyla önleyemiyorsa”, kolundaki “o bandın ne kıymeti vardır?..”

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.