Galatasaray’da hazine var!..

A -
A +

Diyelim ki, Muslera, Dünya Kupası’nda harika bir performans gösterdi ve Dünya’nın “avroyu, doları kuruşa çeviren”, bir oyuncuya “yüzlerce milyon avro, dolar veren” kulüplerinden biri, bastırdı parayı, “almak istedi”; ne olur?..
Hiçbir şey olmaz, aksine Galatasaray’da “işler biraz daha yoluna girer”; alırlar 20–25 milyon avroyu, verirler Muslera’yı!..
O 20–25 milyon avronun yarısını, belki 1–2 milyon fazlasını vererek, alırlar mesela Harun+Serkan’ı, Galatasaray kalesi “çok daha güvenli hâle gelir”, kasada da “8-10 milyon avro kalır!..”
O para ile de mesela “Emre’lerin Türkiye’de olana” ve de “alınması asıl olan” Emre Akbaba’ya da sarı–kırmızılı forma giydirilir; kaymaklı ekmek kadayıfı!..
Gomis’in durumu da aynıdır, Rodruguez’in de, “sadece bu üçünün satışı”, Galatasaray’ın “2018-19 sezonundaki sıkıntısını” çözer, yönetimin de, Fatih Hoca’nın da elleri rahatlar, “çok daha güçlü ve genç bir kadronun kurulması” sağlanır!..
Dahası, “kendi yönlerinden haklı görünmelerine” rağmen, “UEFA kısıtlamasına girmiş, cezalar yemiş” bir kulüp ortada iken “Ya aldığım parayı artırın ya da gitmek istiyorum” diyen oyunculardan kurtulunmuş olur!..
Rodrigues’i 15-20 milyon avroya satıp, “5 milyon avroya Trezeguet’yi almak” ve kasaya “artı 10-15 milyon avro koymak”; bundan daha güzel bir ticaret ve yöneticilik başarısı olabilir mi?..
Bir bakın bakalım ve de “istatistiklerini de ortaya koyarak” bakalım; Galatasaray’da oynayan Rodrigues mi daha başarılı, yoksa Kasımpaşa’da oynayan Trezeguet mi?..
Ramp ışıklarındaki bu 3 isme, Dünya Kupası’nda takımı Fas ile boy gösterecek Belhanda’yı, “Cezayir gidemediği için” Dünya Kupası yerine tatile giden Feghouli’yi de eklersek, Galatasaray’ın “satılabilecek” oyuncu hazinesinin ne kadar zengin olduğu ortadadır.
Bunlara “az veya çok para getirecek” yedek kulübesinde bekleyen 5-6 futbolcuyu da katarsak, transfer ayına girildiği şu günlerde “büyükler içinde en rahat olan” kulüplerin içinde Galatasaray’ın da olduğu ortaya çıkar; yeter ki, “yazılıp çizilen” teklifler ve müşteriler gelsin!..  
Hiç düşünmemeli, Başkan Mustafa Cengiz (Zaten düşünmeyeceğini söyledi) ve Fatih Hoca (Düşünse bile onay verecektir); “böyle” teklifler gelirse, “Değeri verilen gider, gelecek sağlar bizimdir” diyeceklerdir!..
“Zaman var”; yeni oyuncularla, yeni takım, hem de “gençleşerek” geçen sezonundan “daha başarılı olacak” bir kadro ile “resmî” sezona girer!..
Galatasaray taraftarı da bayram etmeye, tribünler dolmaya, mağazalar satışa devam eder!..

İstikrar mı;  o da ne ki?..
Bana sorsalar; “Geçen sezonun en başarılı hocaları kimlerdi” diye hiç tereddüt etmeden ve de “sırası” ile sayardım; “Fatih Terim / Tamer Tuna / Okan Buruk / Sumudica!..”
Sadece bana değil, futbolla, sporla ilgilenen çok kişi de, “bu soru ile karşılaşsa”, hemen hemen “benzer” bir cevap verirdi; belki “sıralamada küçük değişiklikler olurdu”; o kadar!..
Peki, “bu 4 hocadan kaçı, yeni sezonda takımının başına kalacak”; sadece Fatih Terim, “ötekiler” artık Göztepe’de, Akhisarspor’da, Kayserispor’da olmayacaklar!..
Fatih Terim, “Ben de Arsene Wenger gibi Galatasaray’ın başında 22 sezon kalabilseydim, kim bilir neler olurdu” diyor; Türkiye’de “böyle bir hayal gerçek olabilir mi”; ne gezer; sezonun “en başarılı” 4 hocasından 3’ü, “değil 22 yıl, 22 ay bile” takımlarının başında kalamıyor!..
“İstikrarlı” başarının temel taşlarından birinin “istikrarlı yönetim” olduğu ortada iken şimdi kim garanti verebilir; Göztepe’nin, Akhisarspor’un, Kayserispor’un “geçen sezona eş değer” bir başarıyı yakalayacağına?..

Anadolu’nun sesi!..
Balıkesir’den bir meslektaşımız, hem de “Fenerbahçeli olan” Aslan Torun, bir mail göndermiş, “Anadolu’nun, Fenerbahçe’ye, Aziz Yıldırım’a ve Ali Koç’a bakış açısı” bakımından enteresan buldum, “büyük bir bölümünü” Uluçmarket’e alıyorum:
“Keşke Aziz Yıldırım bu defa aday olmayıp kenara çekilerek gençlere yol verseydi, hem kendi böyle trajik durumlara düşmez hem de Fenerbahçe’nin efsane başkanı olarak kalırdı. Ama koltuk sevdası yüzünden böyle bir hezimete uğradı ve acıklı sonunu kendi kendine hazırladı. Ancak hakkını yememek lazım, Fenerbahçe’ye çok şeyler özellikle tesisler kazandırdı ama ne yazık ki, çok önemli iki şey kaybettirdi. Birincisi başta Trabzonspor ve Galatasaray taraftarları olmak bütün sporseverlerin ve taraftarların düşmanlığını kazandırdı, ikincisi de Fenerbahçe sahasına gelen bilhassa  Anadolu takımları olmak üzere , bütün takımlar artık Fenerbahçe’den korkmayıp, rahat bir şekilde futbol oynayıp, puan alarak hatta yenerek Saracoğlu’ndan ayrılmaya başladılar. Bunun en güzel örneği de bir ilçe takımı olan Akhisarspor’a hem de üç defa yenilerek iki kupaya da veda edilmesi idi.
Şimdi yeni bir dönem başladı ve genç bir başkanımız oldu, kendisine başarılar dilerken, ondan öncelikle sesimi duyuracağım kadarıyla şunu isteyeceğim: Her şeyden önce başta Trabzon olmak üzere bütün kulüpleri ziyaret ederek bu düşmanlık görüntüsünü sporumuzdan kaldırmalı. Bütün kulüplerle barışık ve sağlıklı ilişkiler kurmalı ve eskisi gibi dostane bir şekilde maçların oynanmasını sağlamalıdır. İnşallah Ali Koç bunu başarır, Fenerbahçe ve Türk futbolu için yeni dönem başlar.”

Darısı başımıza!..
NBA’de, “final serisinin ilk maçı hariç”, Lebron James’in Cleveland Cavaliers’ini rahat rahat yenerek 4-0’ı bulan Golden State Warriors, 4 yılda 3’üncü defa şampiyonluk kupasını aldı.
Serinin üçüncü maçında, “dökülen” Klay Thompson ve Stephen Curry’ye rağmen, maçı adeta “tek başına alıp giden” Kevin Durant da üst üste ikinci defa “finallerin en değerli oyuncusu” seçilerek, “efsaneler” arasına girdi!..
Buraya kadar normal; zira Golden State’in en az “6 oyuncusu” Cleveland’ın ilk beşinde rahat oynar; Lebron’un “tek kişilik ordu gibi” çabaları ise “son maça ev sahipliği yapan” takıma “bir galibiyet dahi” getiremedi!..
İşte burada duralım; asıl anlatacağım, “ev sahibinin sahasında oynanan” ve “şampiyonluğu noktalayan maçın sonunda” ekranda gördüklerimdi!..
“Başkanlık yarışında, rakibine, ‘Ben hapiste olmasam, Galatasaray’a şampiyonluk kupasını Saraçoğlu Stadı’nda kaldırtmazdım’ diye yüklenenlerin” kulakları çınlasın!..
“Misafir” Golden State’in şampiyonluk kupasını alışını da, kaldırışını da, oyuncuların sevinç gösterilerini de ve şampiyonlukta başrolü oynayan oyuncularını da ayakta alkışladı, Cleveland’lılar!..
Ve de, Lebron başta, şampiyon takımın koçunu ve oyuncularını tek tek tebrik ettiler, Cleveland’ın teknik heyeti ve oyuncuları!..
İşte “spor bu”; Türk insanı da Ali Koçlardan, Mustafa Cengizlerden, Fikret Ormanlardan, Ahmet Ağaoğlularından ve diğer başkan ve yöneticilerinden “bunu bekliyor”; neden olmasın; yeter ki istensin!..

Şaka!..
Soru: Geçen sezon “fena hâlde takışan” Şenol Güneş ile Aykut Kocaman bir konuda “çok benzeşiyorlar”; hangi konuda?..
Cevap: İkisini de “başkanları istemiyor”, ama “şartlar” o başkanlara “gerçekleri” açık açık söyletmiyor!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.